Son oniki seneyi dünyanın çeşitli yerlerine seyahat ederek ve eğitim vererek geçirdikten sonra, bugün ruhsal arayış içinde olan çoğu kişi için SEKSİN TANRI’DAN DAHA ÖNEMLİ OLDUĞUNU inançla söyleyebileceğimi düşünüyorum. Bu zamanın çoğunu evli olarak geçirdim. Hayatımın daha erken dönemlerinde, çok yoğun bir şekilde özgürlük arayışında olduğum zamanlar, bir noktada içimde prensipte mekanik ve koşullu hale gelmiş ilişki ile seks ve şehvet deneyimi arasında kendimi rahatsız hissetmeye başladım. Yavaş yavaş farkettim ki ilişkide özgürlüğü çok az biliyordum ki bunda bazı zamanlar nereden geldiği belli olmayan ve tüm dikkatimi kendine çeken çok güçlü bir kuvvet yükseliyordu – istesem de istemesem de. Bu rahatsız ediciydi.

 

O zamanlar beni çok derinden etkilemiş, Doğulu ve yaşayan bir çok eğitmen kişinin ruhsal aydınlanma arayışında  tek-odaklı ve bölünmeden kalabilmesi için, cinsel içgüdünün üzerine çıkılması ve/veya cinsel enerjinin kendisinin korunması gerektiğinin önemi üzerine, konuşurlardı. Ayrıca, insanlık tarihi boyunca birçok ruhsal devin şu veya bu nedenle bekar kalmayı seçtiği gerçeğini farkettim. 

 

Ruhsal ihtirasım arttıkça, yavaş fakat kesin bir şekilde, romantik/cinsel deneyimleri rahatsız edici dikkat dağıtıcılar olarak görmeye başladım. İçteki bilinemeyen sonsuz kaynağa olan ihtirasım ve dikkatim arttıkça, romantik/cinsel dramın hemen her zaman içerdiği duygusal yoğunluğa ve kişisel odaklanmaya katlanmaya bir o kadar ilgisiz kalmaya başladım. Ve genel olarak deneyimime daha yakın bir dikkat göstermeye başladığımda farkettim ki, cinsel/romantik içgüdünün her zaman sunduğu o cazip vaatler nadiren gerçekleşiyor. Ve gerçekleşse bile, romantik/cinsel zamanın yoğunluğu yatıştığında, daima farkındalığımın merkezine gelen ruhsal birliğe olan ihtirasım için bunun bile bir dikkat dağıtıcı olduğunu gördüm. Sadelik için ihtiras duyuyordum. Sonsuz gözüken karmaşanın ve romantik/cinsel deneyimlerin her zaman içerdiği dikkat dağıtıcı özelliklerin bitmesi için ihtiras duyuyordum. Ve kendimi cinsel içgüdü – o her ne idiyse-  açısından özgür bir insandan ziyade koşullandırılmış bir otomaton gibi gördüğümden, bir müddet bekar kalmaya karar verdim.
 

 

Bekar geçirdiğim üç yıllık dönem içinde, cinsellik hakkında, daha önce yaşadığım cinsel deneyimler döneminden daha çok şey öğrendim. Cinselliğin zihin üzerinde müthiş bir gücü olduğunu öğrendim. Daha da önemlisi şu iki şeyi öğrendim: kendi içsel deneyimlerime her zamankinden çok daha yakın bir dikkat göstererek gördüm ki cinsel deneyim üzerine bizim düşündüklerimizin gerçeklerle pek bir ilişkisi yok; ikinci olarak üst üste üst üste üst üste fark ettim ki cinsel duyguların kesinlikle hiç bir kişiselliği yok. Bu keşifler çok özgürleştirici oldu, oluyor ve olmaya devam ediyor.
 

Cehaletten kurtulmak isteyen gerçek bir özgürlük arayıcısı için tabi ki soru şudur: İlişkide kişi nasıl o çok güçlü içgüdüye karşı, ki bu içgüdü kendi doğasında zaten diğer her şeyden daha çok yanılsama yaratma kabiliyetine sahip gözükmekte iken,  tarafsızlığı koruyabilir? Son oniki senedir bu sorunun çok nadiren sorulduğunu deneyimledim, hatta insan yaşamının bu patlayıcı boyutuna bir miktar akılcı açıklamalar getirmekle ilgilenmesi gereken kişilerin bile.

Bu neden böyle? Çünkü kendini dürüst arayıcı olarak görenlerin bir çoğu için, gerçek şudur; seks cidden Tanrı’dan daha önemlidir. Cinsel deneyimlerimize –o kadar muhteşem olmasa bile!, körcesine verdiğimiz inanılmaz önemi sorgulamaya karşı duyduğumuz o müthiş korkuyu görmek beni her zaman şaşırtmıştır. Seks gerçekten de kutsal inektir, hayal ettiğimizden çok farklı olduğunu keşfetmekten korktuğumuz için son değerini sorgulamaya nadiren cesaret ederiz çünkü geriye hiç bir şey kalmayacaktır, adeta hiç bitmeyen varoluş şüphesinin yarattığı eziyet ve umutsuzluktan kaçış için o son sığınak da kalmayacaktır.
 

Bunun beni bu denli ilgilendirmesinin nedeni, özellikle gerçekliğin ruhsal boyutlarına ilgi gösteren, kendinin gerçekten açık-zihinli olduğuna inanan kişilerin bu soruya, çok daha sık bir şekilde, uzak kalmayı seçmeleridir. Bu konuyu en basit, dürüst ve insancıl yaklaşımla gündeme getirdiğim hemen her seferinde, önümde oturan kalabalıktan içsel bir Hayır yükseldiğini hissettim  -ve ben evli bir adamım! Öğrencilerimden bazılarının bir kaç yıl için bekaret yemini ettiğini duyan, sair zamanlarda sıcakkanlı, insanların yüzlerinde aniden oluşan şok ve dehşet ifadelerini kaç kez gördüm.

 

Modern ruhsal dünyada durum, her nasıl görünüyor olursa olsun, gerçekte yoğun olarak gelenekseldir. Bu geleneksellik, herhangi bir “yapılmalı” ve “yapılmamalı”ya otomatik olarak ve topluca isyan ederek ortaya konmakta ve bunları milliyetçi ve faşist bir tanrının bildirileri olarak lanetlemektedir. Aynı zamanda, bu isyankarlığın içinde ve özünde sahip olduğu yoğun sertlik ve insan deneyimlerini basitleştirme çok az fark edilmektedir ki bunlar bizleri daima özgürleştirici içgörüye giden radikal derinliğe körleştirir.
 

Seks Tanrı’dan daha mı önemlidir? Öyle olduğu müddetçe, bizim için sadece netlikle görebilmek değil, ayrıca gerçekten aklıbaşında bir insan hayatı yaşamak  imkansız olacaktır.  Cinsel içgüdünün sahip olduğu inanılmaz gücün yarattığı aldanışı küçümsemek her zaman için bir hatadır. Sonunda, sadece bu bilinmeyen gizem bizim bu insan yaşamımızda tek ve son sığınağımız olmadığı müddetçe, cinsel deneyimin her zamankinden daha farkedilemez karmaşıklığından yolumuzu doğru bir şekilde bulamayacağız ve hiç bir iz bırakamayacağız.

 

Not: Makalenin yayınlandığı derKi’nin kardeş dergisi “What is Enlighment?”ı incelemek için www.wie.org adresine tıklayabilirsiniz.