Önce herkesin dilinde olan ama aslında nedir bu denildiğinde kimsenin tam da yanıt veremediği bir kavramı sorarak başlamak istiyorum konuşmamıza: Spiritüalizm. Spiritüalizm nedir sence?
Sevgili Hasan, sanırım bir kavramı anlayabilmek için ilk olarak o kavramın kelime karşılığını anlamak lazım. Spiritüalizm senin de bildiğin gibi ruh kelimesinden gelen bir terim. Elbette kelimenin Latince ya da Yunanca kökünü incelediğimiz zaman (nefes/yaşam/ruh) karşımıza çok daha derin bir anlam çıkacak ama ilk olarak anladığımız haliyle ele alırsak ruh bilimi adını verebiliriz. Dolayısıyla insan ruhunun evrimi ya da anlaşılmasına ilişkin çalışmalara spiritüalizm diyebiliriz sanırım. Elbette kelimenin temel anlamı bu ama eğer bana spiritüalizmden herkes aynı şeyi mi anlıyor ya da herkes aynı şeyi mi anlamalı diye sorarsan bu iki soru konuşmamızın gidişatını değiştirebilir.
Güzel bir nokta. Herkes spiritüelliğin bir ucundan tutmuş çekiştirip duruyor, bu yüzden de aslında net olarak ifade edilemiyor. Peki sence herkes aynı şeyi anlamalı mı? Herkesin spiritüelliği kendine gibi bir durum söz konusu olamaz mı?
Soru için çok teşekkür ederim; çünkü bu, çok önemli bir soru oldu. Soruyu gerçek anlamını bilerek sorduğuna eminim. EVET! HERKES SPİRİTÜALİZM DEDİĞİNDE AYNI ŞEYİ ANLAMALI! Sorun da bu zaten. İnsanlar başka şeyler anlıyorlar. Bunun nedeni de “Gerçek” ile “Hakikat” kavramlarını birbirine karıştırmaları. Bir -izm olarak bahsedersek o zaman spiritüalizm “gerçek”ten bahseder ama en temel anlamıyla ruhun bilimi olarak ele alırsak o zaman “Hakikat”ten bahseder. Pek çok gerçek olabilir ama “Hakikat” bir tanedir. Bu nedenle spiritüalizm ruhtan bahsettiği için, ruh bir Hakikat olduğu için, tek bir spiritüalizmden bahsetmeliyiz ve herkesin onu tek bir şekilde anlaması gerekir. Fakat ne yazık ki insanlar, özellikle de günümüzde spiritüalizmi öğrenenler ya da öğretenler onu “Hakikat” düzeyinden algılamıyorlar. Sence ben ve benim gibilerin, bu yeni çağ akımlarından uzak durmamızın nedeni ne? Hakikatin gerçeklerle karıştırıldığını ve bozulduğunu gördüğümüz için uzak duruyoruz. Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşım Biosphere çalışmalarını yapan bilim adamlarının bir toplantısına katıldı Kanada’da. Çok ama çok ilginç deneyimler yaşamışlar orada. Bu deneyimlerin ardından grubu yöneten bilim adamı hayran olduğum bir laf etmiş : “Don’t contaminate the information” demiş. Yani “bilgiyi bozmayın” anlamında bir kelime kullanmış. Fakat kullandığı terim “contamination”, yani mikrop kaptırmak anlamına gelen bir terim; senin anlayacağın onlara, evrenden gelen bilgiyi akıllarıyla, deneyimleriyle, yargılarıyla, korkularıyla bozmamalarını söylemiş. Ancak seçilen terim o kadar olağanüstü ki çok etkilendim: Contamination. Eğer bir şey kontamine olursa, yani mikrop kaparsa, o zaman mikrop kapmış haliyle bir kişiden diğerine aktarılabilir ve bunun sonucunda da epidemik olarak adlandırılan bir salgın başlar. Bu salgın, insanları hasta eder, onları bozar. İşte ne yazık ki hakikatten uzaklaşmış olan bir ruhsallık tam olarak bunu yapıyor.
Peki o zaman “hakikat” ile “gerçek”i birbirinden nasıl ayırdedebiliriz?
Bunun için temel sufi öğretisinin bir önermesini kullanmamız gerekiyor: “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır,” diye. Biliyorsun sana röpörtajımız başlamadan önce şu anda, kendisi ölümsüz olan bir ustamın hatta olduğundan bahsettim; ve ardından onun da ustaları olduğunu söyledim. Ustamın bile ustaları var senin anlayacağın. Peki bu ustalar niçin var? Çünkü onlar bilginin ve Hakikatin koruyucuları. Tanrıya binlerce kez şükürler olsun ki onlar var. Bu sayede bilgi bozulmadan kalıyor ve bizler de aldığımız bu bilgileri bozulmadan bir sonraki kuşağa aktarmaya çalışıyoruz. Bu, çok önemli. Örneğin ben Thumos’u yazarken belli bir amaca sahip olmama karşın yazmamın ardında eğitimim ile ilgili bir şey olduğunu biliyor ama bunun ne olduğunu bilmiyordum. Ama daha sonra ustalarımdan bir tanesi ile konuştuğumda (ki bunlar bizim kaderimizi ya da karmamızı görebilen insanlar) bana bu kitap sayesinde karmik bir mesele üzerinde çalıştığımdan bahsetti. Bu bilgi çok basit gibi gelebilir ama o kadar önemli ki… Bunlar gerçek spiritüalizmden, Hakikatten gelen bilgiler ve bizi ruhun evrimine doğru ilerletiyorlar. Bu nedenle eğer gerçeği Hakikatten ayırmak istiyorsak ilk olarak gerçek bir usta bulmalıyız.
En zor olanı da bu değil mi zaten. Hadi senin şansların olmuş ve Çin’le de olan bağlantıların sayesinde, değerli üstatlarla tanışmışsın. Ama bu röportajı okuyan, kendisine yol gösterecek gerçek bir usta arzulayan ama bulamayan sayısız insan var. “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diyor sufizm ama etrafımız da “şeyh kılığındaki şeytanlar”dan geçilmiyor. Bu durumda ne yapmamız gerekiyor? “Hakikat”ın ustalarını nasıl bulacağız? Nasıl anlayacağız?
İlk olarak, spiritüalizmin 2. önermesini kullanmamız gerekiyor: Öğrenci ustayı bulmaz, usta öğrenciyi bulur. Çinlilerin şöyle bir inancı vardır: Eğer bir insana 100 yıl iyilik yaptıysan bir sonraki hayatında onunla yolculuk yaparsın; eğer o insana 1000 yıl iyilik yaptıysan aynı yastığa baş koyarsın. Bir ustanın bizi bulması için bundan çok daha fazlası gerekli. Hakikatın ustasını bulabilmek ya da onun tarafından bulunabilmek için sayısız yaşam boyunca oluşturduğumuz iyi karmaya ihtiyaç var ilk olarak. Ama eğer bu yaşamda kalbimizde böyle bir çağrı varsa o zaman yolun büyük kısmını kat etmişiz demektir. Mesela ben, bilmeden kendi öğrencilerimi kendimin de üzerinde bir seviyeye çıkarmakla uğraştım. Bunu niçin yaptığımı bile bilmiyordum ama bir karma ödemek için yaptığımı çok geç öğrendim bir ustamdan. Bunun nasıl bir şey olduğunu hayal edebiliyor musun Hasan? Kendi öğrencini kendinin üzerinde bir seviyeye çıkarmanın. Onlara bunun için ön ayak olmanın? Master geçinen kişilerin bunu asla yapmayacaklarını çünkü kendi pozisyonlarını korumakla uğraştıklarını biliyorum.Dolayısıyla, sahte mesihlere ya da ustalara gelen öğrencilerin elbette kaybedecekleri şeyler var ama onların kaybı, usta geçinen bu insanların kaybı yanında hiçbir şey. Senin anlayacağın eğer ağlama yeteneğim olsaydı, usta geçinen, ya da kendilerine Master diyen bu insanlara, onların kaderine ağlamak isterdim.
Gerçekten bir ölümsüzle tanışmak istiyor musun? İşte sana förmülü: Kalbin saf olsun, insanlara ruhsallık için gerçek motivasyonu ver, onlara yardımcı ol, öğrenmek için her kapıyı çal. Atalarınla, ölmüşlerinle bağlarını güçlendir, ailenle ilgili sorunlarını çöz ve para kazan; çünkü yolda paraya ihtiyacın olacak. Bunları yaptığında bir usta ile karşılaşma şansın olabilir. Bunlar olmazsa çok zor. Eğer gerçekten bir ölümsüzle, bir ustayla karşılaşmak istiyorsan o zaman karmanı temizle, çabala, doğru bilgiyi ara, hayalperest olma ve kalbinin saflığını yitirme. O zaman belki gerçek bir ölümsüz bulabilirsin.
Geçenlerde bir bir organizasyonda kendine master diyen insanlarla tanıştım. Tanrım, gerçekten de çok üzüldüm. Nasıl bir hayal dünyasında yaşıyorlar ve insanları nasıl bir hayal dünyasına çekiyorlar anlatamam sana. Onlar için çok üzüldüm.
Bu söylediklerin üzerine sorabilecek çok şeyim var ama hemen şunu sorayım ki okurlarımızın kafasında netleşsin: Ölümsüzler diyorsun. Kimdir onlar? Onları böyle değerli kılan nedir? İnsanın bir ölümsüzle karşılaşması neyi değiştirir? Bir de tabii, bunlar gerçekten de fiziksel olarak da ölümsüz insanlar mı?
Evet, fiziksel olarak ölümsüz insanlar ama yine de bu dünyada kalmıyorlar; çünkü başka boyutlarda yolculuk devam ediyor. Eğer bir ustamın bize anlattığı şemayı burada anlatabilirsem sanırım ne olduğunu daha net anlayabilirsiniz. (Umarım bunun yaparak bir kuralı çiğnemiyorumdur ya da ustalarımı gücendirmem.)
Ruhun evrimi için birkaç temel yol var: Bu yollardan bir tanesi Lei Shan Dao denilen bir yol: Yani şimşek yolu. Kitabım “Thumos”ta; Hadad’ın eğitimine karşılık geliyor. Ben orada bu yolu “varlık” olarak adlandırmıştım. Lei Shan Dao’nun önemli aşamaları şu şekilde: 1. aşama insanın bedeninde yang enerjinin oluşturulması. 2. aşama, bilincin tam farkındalığa ulaştırılması. Bu aşamada artık ölsek dahi bilinç devam ediyor. Yani bir anlamda bilinç yitirilmiyor. 4. aşama bir dönüm noktası. Bu aşamada bedendeki yin ve yang enerji birleştiriliyor ve bedende tai chi yaratılıyor. Bu aşama ölümsüzlüğün ilk adımı. Bu aşama ile birlikte artık doğaüstü yetenekler belirgin bir şekilde kullanılabiliyor ve her şeyden önemlisi artık kişisel karma bitiyor. Bundan sonraki aşamaları umarım doğru anlatırım.
3. aşamayı atladın mı?
Hayır atlamadım ama 3. aşama dönüm noktası niteliğinde değil. Ben sadece önemli aşamaları anlatacağım çünkü çok aşama var.
Hmm, peki devam edelim.
Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa 18. aşama bir sonraki dönüm noktası, bu aşamada ruh, bedenden ayrılarak evreni ve boyutları dolaşabiliyor. Yine eğer yanlış hatırlamıyorsam bu aşamada Kundalini enerjisi omurgada yükselebiliyor. Yani, hani ortalıkta kundalini meditasyonlarından geçilmiyor ya, şimdi sen düşün bakalım gerçekten o meditasyonlar bir işe yarıyor mu ya da kundalini ile bir ilgisi var mı yaptıkları çalışmaların. Senin anlayacağın kundaliniyi harekete geçirmek için zaten ölümsüz olmak gerekiyor. 40. aşamalarda bir yerlerde yanlış hatırlamıyorsam, artık ölüm diye bir şey kalmıyor. Bu aşamaya kadar uzun yaşam mümkün, yani bir kaç yüzyıl yaşayabilirsin ama bu aşamada artık fiziksel olarak ölmüyorsun. Yine eğer yanlış hatırlamıyorsam 48. aşamada ya da 52. aşamada gerçek aydınlanma yaşanıyor. Bu tam ve eksiksiz aydınlanma. 72. aşama (bi bu boyuttaki son aşama) son durak. Bu aşamada Tanrı ile bir oluyorsun. Yine ustalarımdan öğrendiğime göre bundan sonraki boyutlarda 2 tane daha 72 aşama var. İşte onları bu kadar önemli kılan bu anlattıklarım. Sence önemliler mi?
Açıkçası bu, derin ve geniş bir bilgi, tahayyül etmesi de kolay değil. Ben sana daha basit bir şey sorayım: Bir Türk, Türkiye topraklarından da çıkmadan ne kadar ilerleyebilir ruhsal gelişim aşamasında sence. Mesela seninle çalışmaya başladı diyelim. Nereye kadar götürebilirsin? Ne gibi çalışmalar yaptırırsın. Bu ülke topraklarında “ölümsüzler” var mı ya da bu ülkeden “ölümsüz” çıkar mı?
Evet bu topraklardan ölümsüzler çıkar ve çıkacak. Şu anda bir zaman öğrencim olan insanlar sanırım 2. aşama çalışıyorlar. Kendi adıma ben de bir ölümsüz olmayı umuyorum. Ruhsal gelişim için milliyet önemli değil. Her milliyetten insan bunu başarabilir; çünkü bir tek Hakikat var. Bu topraklardan çıkmadan bile ölümsüz olmak mümkün olabilir belki kim bilir. Ama Türkiye’de bir ölümsüz yok. Tabii önümüzdeki aylarda beni ziyaret etmesini hevesle beklediğim bir ustamı saymazsak. Ama tüm kalbimle bu yaşama gözlerimi kapamadan önce ya bir ölümsüz olacağıma ya da bu topraklardan çıkan bir ölümsüzü göreceğime inanıyorum. Umarım birden fazla oluruz.
Sorunun senin yaptırdığın çalışmalar kısmını tekrar hatırlatsam. Bize biraz kendi çalışmalarından ve öğrencilerine neler öğrettiğinden bahsedebilir misin?
Peki. Yaptığım çalışmalardan çok bahsedemeyeceğim şimdilik çünkü kelimelerin ateş olduğuna ve gerçeği yaktığına inanılır. Bu nedenle çalışmalarımdan ne yazık ki bahsedemem. Bu arada çalışma yalnızca belli egzersizlerden oluşmaz, yaptığımız değerli şeyler, kalbimizi saflaştırmak, atalarımızla bağlantımızı güçlendirmek gibi şeyler de çalışmaların bir parçasıdır. Ama yaptırdığım çalışmalardan kısaca bahsedeyim sana dilersen.
Şu anda yaptırmama izin olan çalışmalar yalnızca hazırlık çalışmaları. Bunun üzerini çalıştırabilmek için bir ölümsüz olmam gerekiyor. Eğer öğrencilerim bu hazırlık çalışmalarını geçebilirlerse o zaman bir ölümsüz ile çalışma fırsatı bulabiliyorlar. Elbette tanrının ve kendi karmalarının da izniyle. Temel çalışmalar aslında çok basit. 3 temel çalışma var. Bunlar bedeni düzenleme çalışmaları, zihni düzenleme çalışmaları ve enerjiyi düzenleme çalışmaları. İlk adım bedeni düzenleme çalışmaları ile başlıyor. Bedeni düzenlemeyi, onun düzgün bir forma ulaşmasını başardıktan sonra zihin çalışmalarına geçiyoruz. Zİhin çalışmalarında, ruha inebileceği bir tür platform hazırlıyoruz. Bu sayede ruh bedenin içine giriyor ve onunla birleşiyor. Bu aşamadan sonra, bedenin temel enerji deposu yaratılıyor ve burada enerji toplamaya ve zamanla, kitabımda da bahsettiğim “inciyi” oluşturacak simya çalışmalarına başlanıyor. Bu çalışmalar ise bizi ölümsüzlüğe ulaştırıyor. Elbette, bunlar için daha önceden de söylediğim gibi kalbi saflaştırmak, ilişkileri düzenlemek gibi şeyler çok önemli. Saf bir kalple, keskin bir irade ve bilinçle çalışmak gerekiyor.
Elbette bu yol insanın nefesini kesecek kadar güzel bir yol olmasına karşın yine de düzgün bir çalışmayı gerektiriyor. Yani bir hafta sonu seminerinde kimsenin çakralarını açmıyorum. Kimseyi alfa ya da tetha kanalına filan sokmuyorum, bu tür şeylere de inanmıyorum. Bunların hakikatle uzaktan yakından ilgileri yok. Benim sunduğum tek şey, ustalarımın bana armağan ettiği temel bilgileri öğrencilerimle paylaşmak ve becerebilirsem onların ruhsal gelişimine katkıda bulunmak. Bu arada elbette bizler de inisiyasyondan geçiyoruz. Ama bu inisiyasyonlar inan bana orada burada söylenen şu inisiyasyonlara pek benzemiyor. Çoğu zaman sarsıcı deneyimler oluyor. Elbette ben inisiyasyon yapamam. Böyle bir yetkim yok henüz. Bunu yalnızca bir ölümsüz yapabilir. Neyse ki bu yol açık. Umarım bir gün gerçekten şu anda kalplerinde ruhsallığın çağrısını duyanlar gereksiz yollarla zaman yitirmeyi bırakıp ruhsal gelişim için gerçek adımları atmaya başlarlar.
Gereksiz yollar demişken, senin spiritüel çalışmaların son dönemdeki hali üzerine düşüncelerini biraz daha öğrenmek istiyorum. Aslında ben kısaca bu durumu kapitalizmin spiritualizmi keşfi olarak nitelendiriyorum. Arz-talep meselesi var ortada, birileri hapları talep ediyor, diğeri sunuyor. Ama hakiki aydınlanmayı arayan var mı, yok mu tartışılır…
Evet, işin bir tüketim aracı olması gerçeği ortada duruyor. İnsanlar bu işten büyük paralar kazanıyorlar. Fakat burada, iki aşırı uç var. Bir yanda gerçekten bir işe yaramayan ama iyi süslenmiş çalışmalara dünyanın paralarını ödeyen insanlar var, diğer tarafta ise eğer bir çalışma ruhsalsa onun bedava olması gerektiğine inananlar. Yeni çağ guruları ya da masterları da kendi aralarında ikiye ayrılıyorlar sanırım. Bunların bir kısmı gerçekten art niyetli insanlar ve diğerlerinin parasını almak, güç sahibi olmak gibi amaçlarla insanlara aydınlanma, sağlık vs. pazarlıyorlar. İkinci gruptaki gurular ya da masterlar ise gerçekten de yaptıklarının bir işe yaradığına inanıyorlar. Bunlar ise gerçek anlamda bir halüsinasyonun içinde yaşıyorlar. Bilgiyi kontamine ediyor ve öğrencileri aracılığıyla onun yayılmasına neden oluyorlar.
Her iki grup da çok tehlikeli. İkinci grup bazen çok daha tehlikeli olabiliyor çünkü temelde art niyetleri yokmuş gibi görünüyor. Ne yazık ki şu anda spiritüalizm ile ilgilendiğini iddia eden masterların %99’u (belki bu tahmin sana biraz sert gelebilir ama gördüğüm bu) ya ilk ya da ikinci gruba giriyor. Aydınlanmayı arıyor olduklarına bile inanmakta güçlük çekiyorum çünkü gerçekten onun ne olduğuna dair bir fikirleri yok. Öfkelenmemenin, vejetaryen olmanın ruhsal gelişim için yeterli olduğunu düşünenler var; inanabiliyor musun buna?
Bir yol, yalnızca silsilesi kadar güçlüdür. Başka şekilde söylemem gerekirse, eğer bir yol güçlüyse onu güçlü yapan şey bundan önceki ustalarının gücü ve bilginin bozulmadan aktarılmış olmasıdır.
Şimdi sen bana söyle Hasan, ne de olsa sen bu işlerin içindesin, gerçekten bana geriye doğru giderek bundan önceki şu … ustası, ondan önceki şu…. ustası da aydınlanmış ve şu anda bu …. disiplinin şu ustası da aydınlanmış diyebilirsin? Bana bir tane disiplin söyler misin?
Reiki diyeyim mesela.
Bana Reiki’de günümüzde Necla Usta aydınlanmış ve mucize gösterebiliyor, Necla usta Ahmet Usta’ya bağlıydı o da aydınlanmıştı ve mucize gösterebiliyordu, Ahmet Usta’nın ustası Tadashi Usta da aydınlanmıştı ve o da mucize gösterebiliyordu ve bilgiler bozulmadan günümüze kadar geldi. Necla Usta hala Tadashi Usta ile ölümünden sonra bile görüşebiliyor; dahası Necla ustanın şu anki öğrencilerinden Hasan da aydınlanmak üzere…. diyebileceğin bir disiplin göster bana günümüzde.
Disiplini bırak, ben tam anlamıyla biat edilebilecek “aydınlanmış” bir insan görmedim ki daha hayatımda. Spiritüelliğe bulaşmış sayısız insan tanıyorum ama tam “aydınlanmış” daha görmedim, ha o yolda yürümeye çalışanlar var, ama onların da sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Çoğu daha yolun başında bile değil tanıdıklarımın. Ha sen kendini nerde görüyorsun diyorsan. Yolda yürümeye çalışıyorum… Ama çalışıyorum işte, “aydınlandım” diyemem. Ona yolum daha çok diye düşünüyorum. Keşke biat edebileceğim bir hocam olsa derim, ama bulamadım. Senin bahsettiğin hocalar da bana çok “Çinli” be, Cem. Bu noktada biraz uzak kalıyor benim yaşamıma.
Evet, ne yazik ki ardında güçlü silsileye sahip olan bir sistem yok günümüzde. Bir çalışmanın ya da disiplinin güçlü olabilmesi için ilk olarak ardında büyük bir birikimin ve gücün olması gerekiyor.
Ustaların Çinli olmasına gelince, Hakikat Çinli değil. Eğer öyle olsaydı, o çalışmaları bizler yapamazdık; çünkü ben bir Çinli değilim, bir Türk’üm. Eğer yurtdışında bir çalışmaya gidersem canım simit, beyaz peynir ve çay istiyor. Ama bu beni onların ulaştığı seviyeye ulaşmaktan alıkoymuyor.
O nedenle Hakikat ile ilgili çalışmalar yalnızca şu kültüre ya da bu kültüre ait değil, öyle olsaydı farklı kültürlerdeki güçlü disiplinlerin birbirlerinden farklı olmaları ya da farklı şeylerden bahsetmeleri gerekirdi. Oysa gerçek sufizme, gerçek taoizme ya da gerçek Bön geleneğine baktığında hepsinin çalışmalarının birbirine benzediğini, hepsinin aynı gerçekten yalnızca farklı terimlerle bahsettiğini görüyorsun.
Aslında çok “Çinli” ile ne kastettiğimi şöyle açıklayayım: Şimdi bu yazıyı röportajı okuyanların çoğu büyükşehir veya şehirlerde yaşıyorlar. İşlerine gelip gidiyorlar ve okulllarıyla meşgullar. Eşleriyle, çoluk çocuklarıyla meşgul bir kısmı, ya da aileleriyle. Şimdi bu insanın aklına şu gelmez mi? Yaşadığım hayat içinde, ruhsal anlamda gelişmem mümkün değil mi? Türkiye’ye bakıyorsun, hakikat ustası nerdeyse yok gibi. Ee bu insanın kalkıp, evini barkını, eşini çocuğunu terketme şansı da yok. Kısaca napacak bu kişi?
İlk olarak, Çin’in, Tibet’in ya da Moğolistan’ın yakın tarihine ve günümüze bakarsan, onların yaşadıklarının Türkiye’de yaşananlardan daha iç açıcı olmadığını göreceksin. Günümüzde de bu ülkeler Türkiye’den daha refah içinde ya da daha sorunsuz yaşamıyorlar. Kaldı ki, bizler insanız ve nasıl ki hepimizin karşı acıkıyorsa, aynı şekilde hepimiz de aynı şeyler karşısında duygusal tepkiler veriyoruz. Seviyoruz, üzülüyoruz ve hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Yani kültür hiçbir şeyi değiştirmiyor. Ruhsal gelişim ise yalnızca kalkıp Çin’e gitmekle filan başarılan bir şey değil. Daha önceden de söylediğim gibi kalbi saflaştırmak, erdemi geliştirmek, atalarla bağları güçlendirmek gibi şeyler gerçek bir ruhsal yolculuğun adımları. Bunu kalabalık bir şehirde de İstanbul’da da, Madagaskar’da da başarabilirsin. Üstelik eğer sen hazır hale gelirsen inan bana ne para ne de başka şey bir sorun olarak karşında duruyor. Elbette özgür iraden nedeniyle her zaman seçimlerle karşı karşıyasın; ama özgür irade o kadar önemli ki ölümsüzler bizim tüm kaderimizi görseler de bunu bizlerle paylaşmıyorlar. Örneğin bazen bir öğrenci hakkında bir şeyler yazıp da bir zarfa koyar ve bunu öğrenciye verirler. Zarf, bir süre sonra kararlaştırılan tarihte açıldığında olayların tıpkı onların söylediği gibi olduğu görülür. Yine de ustalar özgür iradeye müdahale etmemek için asla bir şey söylemezler. Öğrenci hazır olduğunda yollar kendiliğinden açılmaya başlar. Bu nedenle en önemli şey kalbimizin saflığını korumak, daima umutla ve hevesle ilerleyebildiğimiz kadar ilerlemek.
Kaldı ki Türkiye’de insanların bunları öğrenebilecekleri usta yok ama öğretmenler var. Bu öğretmenler ve kendi doğru çabaları onları elbette ruhsal gelişimde ilerletecektir. Ben İzmir’de fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdum. Bırak taoizmin ne olduğu, savaş sanatları bile bilinmiyordu. Şu anda tüm dünyada ustalarla çalışma şansına sahip olan bir avuç batılıdan bir tanesiyim. Sence ruhsal gelişim engellenebilir mi? Bu, tanrının bizim için çizdiği yol. Onun engellenmesi mümkün değil. Yalnızca adım atmayı geciktirebilir ya da kendimiz kendimize engel olabilir o kadar.
Ben yine üstatlar ve yol konusuna dönmek istiyorum. Bir insan okuyarak, konuşarak, dinleyerek, düşünerek, sorgulayarak, birçok bilgiyi harmanlayarak… kendi yolunu çizemez mi? Yani illa bir disiplini takip etmesi şart mıdır?
Evet şart ne yazık ki. Okumak, bilgi derlemek, öğrenmek tabii ki çok önemli. Çok önemli çünkü bunlar bizi yola hazırlıyor. Bütün bu bilgiler, içten çabalarımız, kalbimizi saflaştırmamız bizi yola hazırlıyor. Hatta çok önemli ruhsal gelişimler kaydetmemizi sağlıyorlar; ama eğer daha ileriyi hedefliyorsak bu durumda mutlaka bir yola girmemiz gerekiyor. Bİliyorum yeni çağ öğretileri bize bunun aksini söylüyor. İhtiyaç duyduğumuz her şeyin içimizde olduğunu söylüyor, zaten ölümsüz olduğumuzu söylüyor vs. vs.
(Not: Biz, Cem’le röportajı MSN üzerinden yaptık ve bir an Cem’den “Dur ustam mesaj yazıyor” mesajı geldi ve aşağıdaki bilgileri ekledi.)
Evet az önce usta bir takım bilgileri düzeltti onları ekleyim ve devam edeyim. Farklı yollarda seviyelerin değiştiğinden bahsetti ilk olarak. Kundalini ya da Taoizmdeki karşılığıyla Qian Long, 4. aşamadan sonra açığa çıkarılabilirmiş ama çoğu usta 20. aşamadan önce buna cesaret edemiyormuş. Tam fiziksel ölümsüzlük ise 50. aşamadan sonra geliyormuş. Ama bundan önceki aşamalarda fiziksel olarak yüzlerce yıl yaşamak mümkünmüş.
Peki devam edelim biz üstteki soruya.
Evet kaldığım yerden devam edeyim. Senin anlayacağın bilgi çok önemli, kendini geliştirmek ve kendin için bir anlayış oluşturmak çok önemli… Ama yolu kat etmek istiyorsan bir süre sonra, ne olursa olsun bir usta ile çalışman, bir yola girmen gerekecek. Elbette istisnalar var. Böyle insanlar biliyorum. Ancak o insanlarda farklı bir şey var. Anlatamayacağım bir güç. Garip bir şey. Biliyorsun Budha da kendi yolundan giderek aydınlanmıştı. Ama bir sürü öğretmeni olmuştu oraya ulaşıncaya kadar.
Bir usta zaten senin katedeceğin yolu geçmiş bir insandır ve o yolda sana rehberlik edebilir. Rehber olmadan ilerlemeye çalışmak olanaksız olmasa da olanaksız kadar zor ve ne yazık ki çok tehlikeli. Ruhsallık gerçekten şakaya gelir bir şey değil.
Ben kendi hesabıma elbette ki çok kişiden çok şeyler öğrendim. Ama “usta” olarak gördüğüm kişilerden öyle davranışlar gördüm ki açıkçası bu “usta” takımına güvenim kalmadı. Bu kişiler de baktığın zaman, “usta geçinenler”den çok daha gelişmiş insanlardı, ama onlarda da öyle acayiplikler görünce ne yalan söylim, usta aramaktan vazgeçer oldum. Kendi sezgilerimin yolunu izler oldum.
Geçen röpörtajımızda bir usta ile tanışmanın ve yolda olmanın aşık olmaya benzediğinden bahsetmiştim. Gerçek ustalar ile tanışmak gerçekten de çok ama çok ender bir şey. Yine bir önceki röpörtajımızda sıradan bir insanın kaderini belirleyen 3 şey olduğunu, ondan sonra ise 2 aşama daha bulunduğunu söylemiştim. Bir usta ile karşılaşmak ise 4. aşama idi. Yani sıradan bir insanın yapamayacağı bir şeydi. Bu arada sıradan insan tanımını bir aşağılama olarak kullanmıyorum kesinlikle, istersen hazır olmayan bir insan diyeyim sıradan insan yerine. Gerçek bir usta ile karşılaşıp hala aşık olamayanları bile gördüm. Ama eğer içlerinde ateş varsa, bu insanlar önünde sonunda aşık olacakları ustayı buluyorlar.
O ustaya ulaşıncaya kadar diğer öğretmenlerimiz ya da ustalarımız bizim yolculuğumuzda minnet duyduğumuz insanlar oluyorlar. Senin yaşadığın şeyi ben de yaşadım doğruyu söylemek gerekirse. Pek çok sözde usta geçinen ustam oldu. Pek çok iyi öğretmenim de oldu ama… Çoğunu bıraktım. Zaman içinde çoğundan daha ileri seviyeye geldim. Kendilerinden daha ileri seviyeye ulaştığım bazı ustalarıma halen büyük bir saygı duyduklarım var. Mesela İlhan Güngören bunlardan biridir; Eric Yudelove bunlardan biridir. Onlar benim minnetle her zaman andığım her zaman kalbimde sevgi duyduğum insanlardır. Fakat gerçek usta ile tanışmak bambaşka bir şey. Gerçek yolda olmak da öyle. Akıl karışıklıklarının bittiği bir nokta orası. Sürekli geliştiğin, nereye doğru ilerlediğini net olarak bildiğin bir nokta. Bİr yandan ustana hayatını emanet edecek kadar güvendiğin (ki güvensen iyi olur çünkü pek çok noktada seni ölümden kurtarıyor çalışma boyunca) bir yandan da onun için büyük fedakarlıklar yapabileceğin bir nokta.
Umarım bu yaşamda herkes ama herkes böyle bir şansa sahip olsun. Umarım bu anlattıklarımız insanlara bir çağrı olsun.
Çağrı demişken, ben konunun yönünü biraz değiştirmek istiyorum. Biliyorsun artık bir sürü insan, farklı isimler altında enerji çalışmaları yapıyor veya yaptıklarını iddia ediyorlar. Enerji çalışmalarının böyle, deyim yerindeyse çocuk oyuncağına dönüşmesine ne diyorsun? Bana tehlikeli ve yanlış geliyor böyle ortaya aniden çıkan cafcaflı isimli uygulamalar.
Ah o işte çok tehlikeli bir konu. Yakın zamanda özellikle insanların nefes ile oynadıklarını görüyor ve duyuyorum. Nefes çalışmaları çok tehlikelidir. Çok bilinçli çalışılması gerekir. Öğrencilerini mahvediyorlar resmen. Enerjinin ne demek olduğunu bilmiyorlar. Zamanında bana öğrencilerim reiki vs. gibi konularda ne düşündüğümüz sorarlardı. Biliyorsun 2000 yılında hala Dharma Yayınları’nı yönetiyordum ve o yıllarda Türkiye’nin bu anlamda gündeminde önemli bir yere sahiptik. İnsanlar bu tür meseleleri gelip sorarlardı. Ben de eğer bildiğim bir şeyse söyler, örneğin reiki gibi bilmediğim bir şeyse henüz o konuda bir şey bilmediğimi söylerdim. Tabii o yıllardan sonra biraz Dharma Yayınları’nın da getirdiği rüzgarla bir anda ortalıkta masterlar türemeye başladı.
Neyse soruna dönelim yine. Mesela bazı çalışmalarda ya da ustalarda şöyle muhteşem bir enerji var diye anlatırlardı. Bir gün bu tür Yeni Çağ çalışmaları konusunda çok soru gelmeye başlayınca dayanamayıp şunların ne olduğunu öğreneyim bakalım dedim. Bu sayede sorduklarında doğru düzgün bir yanıt verebilirim diye düşündüm. Fakat bu insanların ya da sözde masterların çalışmalarına katıldığımda herhangi bir enerji filan hissetmedim. Herkes ışıklarla yıkandığını filan söylüyordu ama bana öyle şeyler olmadı. Sonra enerji verdiğini iddia eden başka insanlarla da tanıştım onlarda da enerji dedikleri şeyi görmedim.
Bir defa enerjiye sahip bir insan sana enerji verdiğinde gerçekten oran buran ısınıyormuş gibi ya da ne bileyim şuranda buranda serinlik varmış gibi olmuyor, enerjiyi gerçekten hissediyorsun. Elektriğe tutulmuş gibi oluyorsun; şaka yapmıyorum. Bu enerjinin ne olduğunu sorarsan sana yin ve yang enerjinin birleşimi olduğunu söyleyebilirim. Sen buna istersen pozitif ve negatif akım da diyebilirsin. Geliştirmesi çok zaman olan bir şey. Kesinlikle iki seminerde filan olacak iş değil.
Günümüzde enerji gibi terimler çok kolay harcanır ve kullanılır oldu. İnsanlar her tür duygusal tepkilerine enerji diyorlar. Beni yine yıllar önce yurt dışından gelen ve inanılmaz bir enerjisi olduğu söylenen bir adamın seminerine davet etmişlerdi. Seminerde herkes ağladı, dans etti, sevgiyle doldu, acayip enerjiler hissetti; ama bana bir şey olmadı. Bence adam şarlatandı.
Bir arkadaşım var. Babası bir Kadiri şeyhi. Arkadaşım da durmadan babasıyla tartışır durur. Çok eğlenirim anlattıklarını dinlediğimde. O der ki, “Şeyh uçmaz mürit uçurur.” Gerçekten de doğru. Yani enerji çalışması olduğunu iddia ettikleri çalışmalarda ya da enerjisi olduğu iddia edilen insanlarda ben hiçbir şey bulamadım. Hiçbirinin enerjisi filan yoktu. Ya ben çok kapalıyım, mesela enerji kanallarım filan kapalı ya da insanlar kendilerini kandırıyorlar.
Benim altını çizmek istediğim nokta, insanların bilinçsizce bu çalışmaları yaparak kendilerine zarar verebilecekleri öncelikli olarak. Şimdi sorunca diyorlar ki “E, o akıllı enerjidir, saf enerjidir, zarar mı verir”. Bence fena halde verir, yamultur bile… Ayrıca nefes çalışmasınden bahsettin. Biz bir arkadaşımızı kaybettik bu şekilde… Baktığında tıbbi sebep beyin kanaması idi, ama bir hafta önce nefes çalışmasına başlamıştı ve bu bana çok iyi geliyor deyip yoğunlaşmıştı. Tabii bu noktada nefes çalışması tehlikelidir demek de yanlış. “Bilinçsizce” kelimesinin altı çizilmeli…
Enerjiyi geliştiren temel çalışma nefes çalışmasıdır ve gerçekten de çok bilinçli yapılması gerekir. Beden hazırlanmadan nefes çalışmasına geçmek çok tehlikelidir. Örneğin enerji kalbe ya da beyne yapışabilir, ki sanırım senin arkadaşının başına gelen de bu. Büyük olasılıkla enerji beyinde yoğunlaştı ve oradaki bir zayıflığı patlattı. Nefes çalışmak için mutlaka göğüs kafesinin yumuşamış olması ve omurganın esnekleşmesi gerekir. Elbette, bedendeki enerji merkezlerinin hazırlanması gerektiğinin de belirtlemeliyim. Bunlar olmadan nefes çalışmasına başlamak çok tehlikeli. Geçenlerde bir nefes çalışması dinledim. Şu aralar çok popüler olan bir çalışma. Ağızlarından nefes alıyorlar ve çok temel bir nefes tekniği kullanıyorlar. Ama teknik baştan sona hatalı. Gerçekten nasıl ki bir televizyon üst kurulu ya da denetleme kurulu varsa bence ruhsal çalışmalar için de bir üst kurul olmalı ve bu çalışmalar bu kurulca denetlenmeli. Hatalı çalışmalar yasaklanamasa bile en azından tavsiye edilmediği söylenmeli. Öyle tehlikeli, öyle saçma şeyler öğretiliyor ki insanlara ağzım açık kalıyor. Tabii ki bu çalışmalardan bazıları ilk başlarda insanlara enerji verdiği için herkesin çok hoşuna gidiyor ama uzun vadede nasıl bir soruna neden olacağını bilse kimse bu çalışmaları yapmazdı. Bir kez daha Türkiye’de doğru düzgün çalışma yaptıran insanların sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini söylemek zorundayım.
Benim Reiki hocam sevgili Gülüm Omay, Reiki çalışmalarının Sağlık Bakanlığı denetiminde olması için başvuru yapmıştı zamanında, ama tabii tahmin edebileceğin üzere, Reiki mi, o ne? tepkisi aldı. İnsanlar, bu çalışmaların gerçekliğini sorgularken, denetim mekanizması biraz zor görünüyor. Çünkü o zaman meşrulaşacak ve başkalarının meşruiyet alanlarına basacak bu. Ortalık karışacak falan, bu arada da arada aydınlanma uğruna mefta olan niyazilerle karşılaşacağız maalesef. Tabii niyazi derken sadece ölümü kastetmiyorum, psikolojik niyaziler de var. Kısacası her türlü zarar gören insanları da göreceğiz maalesef.
Bu arada bir denetim kurulundan bahsettiğimde aklımda devlet kaynaklı bir denetim kurulu yoktu aslında. Elbette devletin bu işlerle ilgilenmeyeceğini sanıyorum. Benim daha çok aklımda bu alanda Türkiye’de sözü geçen ve ayakları yere sağlam basan insanların bir tür derecelendirme sistemi geliştirmeleri vardı. İşin ilginç yanı ölümsüzlerin bile bir tür denetim kurulu var. Biraz komik gelebilir sana bu lafım ama gerçekten öyle. Örneğin önümüzdeki sene bir ülkenin bir şehrinde (bilgi bende kalsın) bir araya gelecekler.
Eğer çalışmalar konusunda danışılabilecek birileri yoksa o zaman tehlikeli bir durum yaratılıyor. Ne yazık ki samimi olarak kendini geliştirmek isteyen insanlar ne yapacaklarını, hangi disiplinle uğraşacaklarını bilemiyorlar. Bunun sonucunda da ya küsüp uzaklaşıyorlar ya da bir takım hatalı çalışmaların zararını görüyorlar.
Bu söylediğin daha da utopik. Yani devlet enerji çalışmalarını kabul eder, ama enerji çalışmaları yapanlar böyle bir denetim kurulunu oluşturmayı başaramazlar. Sen mail grupların pek yoksun sanırım. Bu çalışmaların sorgulanması başladığında kan gövdeyi götürüyor ve herkes birbirine kılıçlarını çekiyor. Şu anda nerdeyse tüm spiritüel mail grupları moderasyon denetimindedir, neden? Çünkü o kadar büyük kavgalar çıkıyor ki başedilemiyor. Öyle böyle değil. Bu tartışmaları gören insanlar da, master geçinen bu kişilere güvenlerini kaybediyorlar tabii. Aslında ortada çok açık bir piyasa kavgası oluşuyor. Minibüsçülerin müşteri toplama kavgasından farkı yok özünde, sadece kullanılan kelimeler daha süslü, tavırlar daha canım cicim. Halbuki insani içerik aynı.
Aslında benim söyleyeceğimi sen söyledin. Muhtemelen insanlar kendi otoritelerini ve paralarını korumak için elbette bu tür tartışmalara giriyorlardır. Gördüğün gibi zaman zaman niçin bu camiadan uzak durduğumu unutuyor ve böyle hayalperestlik yapıyorum. Ama senin gibi dostlar sağolsunlar beni hemen gerçeğe çekiyorlar. Yine de bütün bu hengamenin içinde gerçekten doğru şeyler yapan birilerinin olduğunu bilmek güzel bir duygu.
Kaldı ki, gerçek ruhsallık kitlelerin uğraş alanına girmiyor. O, dinin alanına giren bir konu. Ruhsal çalışmalar ise her zaman küçük gruplar tarafından yapılır. Fakat elbette umutsuz olmamak gerekiyor. Tüm kalbimle içinde bulunduğumuz çağda, pek çok insanın saf bir kalp ve sorumluluk duygusuyla ruhsal gelişimin üst basamaklarına tırmanacaklarına inanıyorum.