Tarih bilinci demek yalnızca, “Şanlı ecdadımız çekti mi kılıcı, tüm dünya dize gelirdi…” ajitasyonlarıyla kendini gazlamak demek değildir. Nitekim Viyana kapılarına dayanan bizim ecdadımızsa, Balkan Savaşları’nda Edirne’yi zar zor kurtaran da bizim ecdadımızdır. Ecdadımız harika şeyler de başarmış olabilir, utanç verici şeyler de yapmış olabilir. Ama ecdadımız her türlü ecdadımızdır. Ama dedim ya tarih bilinci demek yalnızca bu değildir, daha doğrusu ulusal tarihten ibaret değildir. Kendi kişisel tarihini de okumak, dinlemek, gözlemek, hayatlarımızı genişletebilmek ve zenginleşebilmek adına müthiş önemlidir.

Mesela ben Mersin’e geldiğimden beri özellikle aile büyüklerimden hatırlayabildikleri oranda annelerini babalarını dedelerini büyükannelerini dinliyorum. Ben sonuçta dedelerimi ve büyükannelerimi tanıyorum, ama bir de onların gözünden anne babalarını dinlemek, paha biçilemez derecede değerli benim için. Hele bir de üzerine benim hiç tanımadığım aile büyüklerinin hikayelerini dinledikçe, hazinem daha da zenginleşiyor. Bugünlerimi nasıl oluşturduğumun hikayesi kabak gibi çıkıyor ortaya…

Hücrelerdeki reseptörler hep alıştığı, bildiği, tanıdığı şeyleri ararlarmış. Bu yüzden de ben yaratıcı enerjimi bedenim aracılığıyla, hep alıştığım, bildiğim, tanıdığım deneyimleri yaratmak için kullanıyorum. Eee hücrelerim programı nerede saklı, DNAlarımda. Ben bu DNAları kimden aldım? Anne babamdan, onlar kimden aldı? Kendi anne babalarından. Onlar da kendi anne babalarından… Bu böyle gidip duruyor. Yani benim hikayem aslında, tüm bu anne babaların hikayelerinin karışımından hareketle benim yarattığım bir gerçeklik… Ben anne babamı izledikçe, aile büyüklerimin hikayelerini dinledikçe; benim bugün güçlü bulduğum yanlarımın da kaynaklarını görüyorum, güçsüzleştiren yanlarımın da kaynaklarını görüyorum.

Mesela neden hayatıma benzer model kadınları çektiğimi oturup inceledim. Bugüne kadar hayatıma girmiş kadınların ortak özelliklerine baktım, hem davranışsal olarak, hem astrolojik olarak, hem numerolojik olarak… O kadar net kesişimler var ki… Mesela numerolojik olarak hep 1 kadınları beni çekti bugüne kadar. Ee annem 1 kadını, birlikte büyüdüğüm kuzenim Başak 1 kadını. Ben 1 kadını enerjisiyle bu kadar büyümüşken, gidip 9 kadınına mı sulanırım. Nitekim Talia 1 kadını, kızım Sonsuz da 1 numerolojik olarak…  Bir de aslan burcu durumu var ki çok sevdiğim teyzem ve halam ki ikisi de hayatımda çok etkili oldular çocukken, aslan burcu. Dedem, aslan burcu. Babaannem, (büyük ihtimal) aslan burcu. Eee benim hayatıma yansımalara bakıyorsun, Talia aslan, Sonsuz aslan, daha başka nice aslanlar da oldu… Bu söylediklerim en basit, en ortada örnekler. Bir de o kadar ince ayrıntılar ve derin örnekler var ki bugünümü yaratan. Mesela bazı psişik vaziyetlerimin bile hem anne tarafından, hem baba tarafından aktarıldığını görüyorum.

Ailevi aktarımlarla birlikte bir de kişisel tarihime baktığımda, hep tekrarlayan olaylara da rastlıyorum 9-10 senelik zaman dilimlerinde dönüp duran. Bunları fark ettiğimde de diyorum ki “Olm Hasan, alamamışsın ki mesajı bak onca zaman, kilometreden sonra yine döndün dolaştın aynı yere geldin…” İşte bu durumu fark edebildiğim noktada da aynı plağın yeniden, ama bu sefer daha da rahatsız edici tonda çalmasını durdurabilme şansım olabiliyor. Evet, parçayı ilk seferde dinlemek çok güzeldi de elde sayısız güzel parçalar varken sadece tek bir parçayı bıktırıcı derecede dinlemek için yeterince vaktimiz yok gibime geliyor bu gezegende.

İşte bir sonraki parçaya geçebilmenin yolu da “tarih bilinci”ne sahip olup, kendi kişisel tarihimizi gözlemleyebilmemizde yatıyor. Bu arada bu yazıya başlık olarak “tarih bilinci” atsam, çok az okunacağına inanıyorum. Çünkü biz milletçe tarihten pek hoşlanmayız aslında. Geçmişi unutmayı seçeriz, bu yüzden de aynı duvarlara toslayıp toslayıp dururuz. Ama geçmişinizi bilmeden de bir geleceğiniz olamıyor ne yazık ki hamster gibi bir çemberin içinde dönüp duruyorsunuz… Dilerim o çemberden inebilmeyi başarabiliriz. Milletsel olarak da bu çemberden çıkabilmek, her birimizin bireysel olarak kendi çemberlerimizden çıkabilmemize bağlı… Seçim bize ait…

Bu noktada beni bugünlerime getiren tüm atalarımın, ailemin, anne babamın önünde saygıyla eğiliyorum. Hepsine beni var ettikleri için sonsuz kere sonsuz teşekkür ediyorum. İyi ki varlar, iyi ki varız, iyi ki de varım… 

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...