Kendime inanamıyorum. Bunca yıldır aldığım öğreti, bunca çaba, bunca bilgi bazen sanki siliniyor, silikleşiyor zihnimde. Gerçekten kendime inanamıyorum. Oysa biliyorum her “zor” dediğimde, beynime, tüm bedenime ve duyguma “bu zor uğraşma” mesajını veriyorum, o da arkasını dönüp konuyla ilgilenmeden durumdan uzaklaşıyor çünkü ben ona böyle emir veriyorum. Biliyorum bilmesine de ne fayda, bilince değil, yapabilince oluyor. 

Günlerdir kendimle kavgam. Günlerdir uyku da uyanık bir mücadele kendimle. Neden insanoğlu tamam ben bunu öğrendim dediği şeyi hiç öğrenmemiş gibi davransın ki?

Bağımlılıklardan özgürleşmek, iradene sahip olmak, karar vermek ve yapmak. Yazarken çok kolay da hadi yap o zaman demezler mi? Diyorum, hadi yap o zaman.

Bugüne kadar deneyimlemediğim, başını sonunu bilmediğim hiçbir bilgiyi kimseyle paylaşmadım, paylaşmam da. Bu yüzdendir ki bağımlılıklar üzerinde çalışmadım hiç kimseyle. Hoş kimse de bu konuyla gelmedi henüz bana ama biliyorum ki ben deneyimlemediğim için ve deneyimi tamamlayıncaya kadar da böyle bir çalışma olmaz.

Madem öyle ben de kendi bağımlılıktan özgürleşme deneyimimi başlatıyorum. Bu yazıyla, okuyan herkese söz veriyorum ki “ben sigaradan özgürleşiyorum”.

Öncelikle işe şu “zor” kelimesi ve yarattığı duygu ile başlamayı düşünüyorum. Bunun bir toplumsal kalıp olduğunun farkındayım. Çocukluğumdan beri kim sigara içse ve artık içmek istemediğini söylese arkasından şu lafın geldiğini çok iyi hatırlıyorum, “bırakmak istiyorum ama nasıl yaparım bilmiyorum, çok ZOR” Zaten kural bir; biri bir cümle kurup da ortasına “AMA” koyuyorsa, ama bağlacından sonraki cümle bahanesidir. Demek bu konuda kullandığım tüm ama bağlaçlarından sonra söylediklerimi şöyle bir çöpe atarak başlamak iyi olacak.

Sonra da “bırakmak” kelimesini değiştirmek istiyorum. Bendeki imajı “yoksunluk” yani yokluk bilinci yaratıyor. En iyisi bu serüvene “özgürleşme” demeli. Her zihinde özgürlüğün olumlu çağrışımları vardır ki benim için de öyle. Düşünsenize o olmadan çalışmak, eğlenmek, çay içmek, keyif yapmak. Bunların bir nesneyle bütünleşmesi ve anlam kazanması ne kadar garip. Bir nesnenin varlığı bunların koşulu olabilir mi?

Üçüncü adım da ise zihnime şimdilik yeni bir oyuncak yaratmak olabilir ki bu yeni oyuncağımın adı; “SU” olabilir. Ben su içmeyi çok severim, sonrası biraz zahmetli oluyor ama buna değer.

Haa değer demişken aklıma geldi, “bir şey senin için ne kadar değerliyse, onun için çaba harcamaya o kadar değer.” Çok düşündüm neye değer diye; BANA kesinlikle değer. Benim için ben çok değerliyim çünkü.

Dördüncü adım da şu 21 gün kuralı. Ben bu kuralı çok severim ve işe yaradığını da defalarca deneyimledim. Bu sefer de işe yarayacağından eminim. Boş boş geçmez tabi kendime bir günce tutarsam ve her günü nasıl geçirdiği yazarsam belki başkalarının da işine yarar. “Özgürlüğün ilk 21 günü” hey çok sevdim bu başlığı ben.

Tamam şimdi ne istediğimi biliyorum, bunun benim için değerini de, eylem adımlarını da planladım, ne kaldı? Kararlılıkla sürdürebilmek. Bu da sanırım hem istek hem de irade demek. Çocukluğumda bu konuyla ilgili aklımda kalan ikinci önemli cümle de “ amaan bıraktım nasıl olsa bir tane içsem bir şey olmaz” cümlesi. He he çok gördük kardeş ondan sonra tekrar başlayanları. Bu tuzağa düşmemek için sürekli bir hatırlatıcıyı şöyle bir 6 ay veya 1 yıl gözümün gördüğü bir yerde taşımakta fayda var. Bunun ne olabileceğini şimdi bilemedim, bulurum.

Hadi o zaman sıra adım atmaya geldi.

Özgürlük günü 1 Nisan; şaka gibi değil mi? Yok valla ertelemiyorum, artık bu kadar ifşa edince kaçmak olmaz, söz;

1 Nisan özgürlük günü, benimle gelen var mı?