Ömrümüz boyunca yüzümüzde maskelerle gezdik durduk,
Birbirimizden korktuk uzak durduk,
Sınırları birbirimize kapattık, bağlantıları kopardık,
Sürekli öleceğiz korkusuyla panik halinde yığıntılar yaptık,
Tehdit altında hissedip sürekli içimize kaçtık,
Yapabileceğimiz nice harikalığı erteledik ve iptal ettik,
Sıklıkla da çevremizi hiç umursamadık,
Ve hatta ellerimizi temiz tutmamız gerektiğini aklımızda bile tutmadık.
Sonra bir virüs çıktı ve gizli saklı olan ne varsa ortaya kabak gibi serdi.
Tacımızı nereye taktığımızı bize gösterdi.
Varlığımızın kutsallığını taçlandırmak yerine, nice sahte taçlar peşinde, hayatımızı taca çıkarttığımızı gösterdi.
Aslında zihinlerimizdeki virüsü, gözümüzün önüne serdi.
Bir de üstüne bunun bir ilahi mesaj olduğunu hatırlatmak için belki de, her ne hikmetse 19 kodunu ekleyiverdi.
İşte size oldu “Corona – Taç” virüsü…
Çaresi mi ne? Bağ-ışıklığını güçlü tutmak.
Yani bağını…
Nereyle mi? İçindeki O ilahi kudretle…
Ki o taç çakrayla ifade edilir bedende…
Bak işte yerini bile belli etmiş düzen, o tacı nereye takacaksın diye.
Bilirsen manayı bağışık olursun,
Bilmezsen vesvese eder durursun.
O virüs gelir, bu virüs gider…
Taa ki zihnindeki virüslerle yüzleşip,
Sende her daim var olanla bağ kurana dek…
Bir gün sen yeter deyip döngüden çıkana dek…