Her ne yapsak VAR olduğumuzu hissetmek için yapıyoruz.
Parmağımızı kaldırıp söz isterken öğretmenden,
Başları bize döndüren bir cümle kurarken arkadaşlarımızın arasında,
Sınıfın en güzel kızını kolumuza takıp sinemaya giderken,
Bir gol atarken karşı takımın filelerine,
Diplomamızı alıkenKartvizitimizi verirken,
Bir ziyafet sofrası hazırlarken misafirlerimize,
Bir fikre sahip çıkarken,
Bir fikre itiraz ederken,
Bir yazı yazarken, ya da bir şiir,
Bir işi bitirip koyarken masanın üstüne,
Bir kapıyı açıp içeri girerken,
Ya da ”Hoşçakal” deyip çıkarken bir odadan,
BEN VARIM diye haykırıyor içimizdeki çocuk.
Farkedilmek, takdir edilmek, sahiplenilmek, paye almak,
Yani bir ayna bulmak istiyor kendine…
Biri bana KİM OLDUĞUMU söylesin lütfen!
Bu arzu, yürekten yükselen bir haykırış gibi kulaklarımızda yankılanıyor.
Ve bir gözümüz ayna ararken bir gözümüzde diğerlerini kolluyor.
Daha azlarını, daha çoklarını, daha güzellerini, daha çirkinlerini, daha iyilerini, daha kötülerini tarıyor diğer insanların,
Klasifiye ediyor, puanlıyor, yerleştiriyor.
Fiziksel, fikirsel, sosyal, ekonomik ve hatta ”ruhsal” kalıplarımız, sınıflandırmalarımız, hiyerarşilerimiz var.
Aynaya bakarken bu hiyerarşilerin kurallarınca ölçüyoruz kendimizi.
Başkalarına da ayna tutarken benzer ölçütleri uyguluyoruz.
Kendi varlığımızın ve başkalarının varlığının değerini, ALINAN para, diploma, sertifika, ilgi, beğeni, tepki, onay, sevgi, vs. vs. ile ölçüyoruz.
ALAMADIĞIMIZ herşey değerimize bir eksi olarak işleniyor.
Oysa varlığımızı yaşam içinde gerçekten anlamlı kılan şeyler VERDİKLERİMİZ.
Verdiğimiz bir selam,
Bir cevap,
Bir çare,
Birileri için tamir ettiğimiz bir ayakkabı,
Diktiğimiz bir elbise,
Yazdığımız bir rapor,
Bir kararın altına attığımız bir imza,
Yaşattığımız bir çiçek,
Bir insan,
Bir umut,
Ardımızdan yaşama bıraktığımız bir fikir,
Bir kitap,
Bir hayal,
Bir çocuk…
Yediklerimiz değildir yaşamı bizden hoşnut bırakan, EKTİKLERİMİZDİR.
Neleri beslediğimiz, nelere vesile olduğumuzdur varlığımıza asıl anlamını veren.
İnfak etmekten bahseden bir sure vardır Kuran’da
Sizin için vermek, almaktan iyidir der.
Ama artık sizin için yararlı olmayandan, gönlünüze güzel gelmeyenden değil,
En sevdiğinizden verin.
En sevdiğimiz şey, en değerli varlığımız YAŞAMIMIZDIR.
Bir yaşamdır aslında yine yaşama geri verilebilecek olan en değerli hediye.
Verimli geçmiş, ardından yaşamın kaynaklarını besleyecek birşeyler bırakmış bir yaşam sürmektir, varlığımıza değer katacak olan.
Aynalarda görünmeyen, dışarıdan bakınca anlaşılmayan, parayla alınmayan, verilmeyen
Sadece emekle, iyiniyetle, göz nuruyla, sadece yaşama ve yaşayanlara ve YAŞAMI VERENE duyulan sevgiyle üretilmiş olan şeylerdir yaşama verilen en büyük hediyeler.
Aslında sadece onların değeri vardır.
Bazı insanlar parlar, güzellikleriyle, sosyal konumlarıyla, sözleriyle, duruşlarıyla…
Ama bunları geri aldığınızda birden var iken yok olurlar.
Beden bir gün yok olur.
Geriye sadece yaptıklarımız kalır.
İçimizdeki ışıktır asıl parlayan.
İlk bakışta görünmese de, yaşamın yollarını aydınlatan o ışıktır.
Yaşamını bir kandil gibi yola ışık tutmaya adamış olanlaradır bu yazı.
Yaşama bir yaşam infak etmiş olanlaradır.
Ruhları şad olsun.