Köklü değişim
Hayatın bizlere verilen en önemli fırsatlardan biri olduğunun farkında olalım ya da olmayalım yaşamımızdan bir yılı daha geride bıraktık. 2012’nin yaklaşması ile beraber hayatta kalma içgüdümüz, medyanın da şişirmesi ile gitgide güçlendi. Sularda yuvarlanan Budist rahip görüntüleri ile sözde kendimizi dehşete kaptırdık. Felaket senaryoları, akıl almaz olaylar, kendini aciz hissetme, çoğumuzun tam da sevdiği “kurban” rolüne bir patika açtı. Oysaki, dönemimiz, köklü değişim zamanına işaret ediyor. Şimdi her şeyi zihninizden silin ve yeniden başlayın! Neye mi? Özgür düşünmeye tabii.
Nasıl ki doğmayı seçtikten sonra, bedensel oluşumumuz için bir süre bekleyip, dünyaya geliyorsak, dünyada da her an yeniden ve yeniden var oluyoruz. Her varoluş bir öncekinden farklı. Peki bu zaten böyle giderken şimdi farklı olan ne?
Çok ama çok şey. Artık bir şeyleri hep birileri yapıyor diyerek, insan olma sorumluluğumuzdan kaçacak bir deliğimiz kalmadı. Dünya yeni bir doğum sancısı için kendini hazırlarken, doğanın bir parçası olan “insan” insan olmanın gerekliliklerini yerine getirmek için dev adımlar atmak durumunda. Bu aslında hep böyleydi. Birileri de daha anlayışlıydı. Ancak dünyamıza sosyolojik, antropolojik, siyasal, iktisadi ve ruhani dairenin neresinden bakarsanız bakın her açıdan, artık kendini yenilemek istediğini göreceksiniz. Rakamlar ve tüm mesajlar da bu doğrultuda zaten.
Şimdi başka bir soruya geçelim. Hay’at her an yeniden ve yeniden kendini var ederken, ölümün olduğunu düşünmek bir çelişki değil midir? Varlık âleminin devam edebilmesi için her an hepimiz yeniden var oluyoruz. Ne dün ne de yarın yoktur. Daim olan her şey noktanın sonsuzluğundaki andır. İşte tüm mesele de bu anın farkında olmaktır, hem de her anJ
Ne istemediğimize değil ne istediğimize odaklanalım.
Şimdi bu kadar lafa tahammül ettiğimize göre, bunun bize ne faydası var ona bakalım. Dünya bir değişim ve dönüşüm dönemindedir. Değişim her andadır ve daimidir. İstenilmeyen şeyleri düşünmek, istenilmeyen şeyler üzerine dua etmek, onları hayatımıza çeker ve “an”da tekrar tekrar var olmalarına neden olur.
2010’a girerken istemediklerimizin bir listesini yapalım. Evet evet, istemediklerimizin bir listesi. Çoğumuzun oldukça kabarık bir listesi olacak gibiJ Sonra ister bunlar üzerinde düşünelim, ister düşünmeyelim. Kâğıdı güzelce katlayıp, şimdiye kadar yaşadığımız tüm deneyimler ve bizlere öğrettikleri için teşekkür edelim. Kâğıdı ait olduğu yere, toprağa hediye ederek, bir adım daha özgürleşmek için kendimize doğru yönelelim.
Sahip olduklarınızı düşünün ve şükredin.
Bir saniye durun ve kendinize çevrenize bakın, şükredecek o kadar çok şeyimiz var ki. En azında şu anda bu satırları bir şekilde okuyabiliyorsunuz. Sağlığınızda sorunlar, hayatınızda sıkıntılar olabilir. Ama bir düşünün, sırf hayatın kendisi bile verilmiş ne büyük bir nimettir. Sürekli olumsuz taraftan bakmak, olumsuz enerjilere güç verecektir. Emin olun ki, bu bir şeylerin daha iyiye gitmesine yaramayacak. Hep kötü düşündükçe, hep homurdandıkça sadece ve sadece olumsuza doğru değişim gösteririz. İnsan olarak her an her şeye sahip olacak kadar özgür ruhlar olduğumuzun idrakine doğru yol alırken, insan olduğumuz için de şükredebiliriz. İnsan olabilmek için geçirdiğimiz onca serüven hiç de az değil. Gözünüze çarpan her şey için şükrettikçe etrafınızın yemyeşil bir sevgi ile nasıl da kaplanacağını göreceksiniz.
Yeniyıldan istekler listesi oluşturalım.
İhtiyaçlar hiçbir zaman bitmeyecek. Bu hem değişimi ve dönüşümü sağlayan bir dinamik hem de varoluşumuzun bir formatıdır. Ancak burada çok önemli bir nokta var. Gerçekten neye ihtiyacımız var? Bir liste yapalım. Hatta sonuna da sonsuzluk işareti koyalım. (yan sekiz şeklinde) Sonra da en yakın denize hediye edelim. Her isteğinizi her gün en az iki kere bir sabah bir akşam tekrar ederek, dünyamıza güzellikler taşıyalım. Ne demiş atalarımız bir şeyi kırk kere dersen OL’ur.
Sevgi ve neşe dolu bir yıl bizlerle OL’sun.