Geçenlerde bir arkadaşım: “Tutku çok fizikselleşti bugünlerde”, dedi.

Üzerinde çok düşündüm. Tutku zaten fiziksel bir şey değil mi? Eğer kadın erkek ilişkisinden bahsediyorsak, ki bahsettiğimiz o tip tutku idi. Fizikselliğe ulaşamayan bir şey veya sonunda fizikselliğe dayanmayan bir şey tutku olabilir mi?

Diğer taraftan, salt fiziksel olan tutku olabilir mi? Bu bana çok hayvansal geliyor. Tutku da hayvansallıkta var, doğru. Hatta bence tutkunun özünde hayvansallık var ama sadece bu değil tutku. Salt fiziksellik kanımca açlığını doyurmaya çalışan bir hayvanın yiyecek arayışından daha farklı değil .
Tutku, bir anda kıvılcımlaşan ve ateşe dönüşürken beynin kimyasallarıyla muhteşem bir şekilde harmanlaşan ve sonunda ulaşılmazlığın sosuyla lezzetleşen bir duygu… Onu başlangıçta hayvansallaştıran şey, insanı insan yapan düşünme öğesinin ötesinde bir yerlerde içgüdüsel olarak gerçekleşmesi. Ah, tabii bir de ulaşılmazlık sosunun dozuyla ilgili olan bir hayvansallık süreci var ki, o evlere şenlik. Tıpkı salsa sosuna benzer bir acı ve ona karşın ironik bir istekle, dahası ne için olduğunu bile tam anlaşılmadan yanıp yaktıran bir süreç. Adına da tutku diyorlar. Bu duruma gelmiş bir kadın erkeğin fiziksellik dışında tutku gösterme yöntemi olabilir mi? Ve o yaşanan fiziksellik eğer ki, günlerce çöllerde aç ve susuz kalmışların su ve yiyecek bulmasına benzer şekilde birbirini yemeleri ile son bulmuyorsa… İşte orada sevgili arkadaşımın “tutku çok fizikselleşti bugünlerde” dediği noktaya dokunmuş oluyoruz. Ama içinde düşünme öğesi olmadığından, benim hayvansallık diye adlandırdığım noktada kalıveriyoruz. Çünkü tutku yukarıdaki örnekten devam edecek olursak, tıpkı açlık gibi, doyurulduğunda ihtiyacı ortadan kalkan bir şey (mi?).

Ah, birde hayal kırıklığı kısmı var ki tutkunun, o her şeyden beter. Hani ulaşılmazlık sosuyla gözümüzün önünde yeyemeden beklettiğimiz, burnumuza gelen kokularla birlikte ağzımızın suları aka aka düşlediğimiz, ah hem de ne fiziksel hayallerle şekillendirdiğimiz kavuşma anları var… Tabi içinde fiziksellik olan kavuşma anları. Ve sonunda hiç yaşanmasaydı dediğimiz. Kimbilir, belki tenini benimseyemediğimiz, kokusunu istemediğimiz, belki de öpüşünü sevmediğimiz…

“Tutku çok fizikselleşti bugünlerde…” Anlar, fizikselleşen tutkunun yaşandığı anlar… Belki önce sadece ellerin birbirine değdiği. Sonra belki kolların sarıldığı ve yarı aralık dudakların birbirini keşfettiği. Belki daha da ileri gidilen ve işte dudaklardan aşağılara kayan temaslarla birlikte kalplerin ikiyüz attığı anlar. Kafalarda acaba soruları veya sorusuzluklar… Nazlanmalar, eğer düşünebilen biri kaldıysa… Yarı soyunuk baştan çıkarmalara karışan hoş ıslaklıklar ve sese benzeyen mırıldanmalar. Ola ki, toplumdan korkmayan iki insan olsun söz konusu olanlar… Yani tutkuyu sadece starter’larla bırakıp devam ettirmek istemeyen ve ana yemeği de sipariş verebilenler… Onlar ki, düşüncesizliğin elinde hayvansallıklarının tadını çıkarabilenler… Belki arka planda müzik de vardır veya günümüz insanının kopamadığı TV, hani farkına varmadan gizli gizli bilinçaltına yerleşen bir şeyler… Daha sonraki yaşamlarında irite edecek veya gülümsetecek bir şeyler… Hızlanan nefesler ve yükselen seslerle yenilen ana yemeğe eşlik eden tatlı tuzlu sular… Ve devam eden, devam eden, devam eden fiziksellikler… Sonunda erişilen manzara aslında her şeyden daha ilginçtir: yemek sırasında örselenmiş ve yorgun düşmüş bedenler, tam anlamıyla doymuşluk sinyali alan beyin… Ve bir diğer hayvansallık içgüdüsü olan uykuya esir düşmüş kadın-erkek…

Evet, arkadaşıma katılıyorum, tutku çok fizikselleşti bugünlerde. Ama galiba hep fizikseldi. Şimdilerde biz insanlar sadece bunu yüksek sesle söyleyebilme cesaretine sahip olduk. Bununla birlikte aşk çok yıprandı tutkuyla karıştırılmaktan ve herkesin diline düşmekten… Nasıl oluyorsa, herkes aşık, hem de her gün yeni birine. Oysa ben sadece iki kez aşık oldum otuz altı senelik hayatımda. Sevgiye gelince; o da bulunmaz oldu bugünlerde. Ama ironi bu ya, sevgiyi ayağa düşüren, herkes birbirine “seni seviyorum” mesajları geçmeye başladı. Mesajları diyorum, çünkü mesajlar da günümüzün sevgi gösterme, ya da tabiri caizse, tutku- fiziksellik isteme metodu oldu.

Evrenin kanunu olsa gerek, ne kadar denge istense de, dengeden aşırı sapmalar olmadıkça dengeye ulaşmak için çaba sarf etmiyor hiçbir şey. Bu tutku ile sevgi arasında da gözlemlenebilir. Günümüz tutkuların dünyasında sevgi sessizce sırasını bekliyor. Ah, aslında her ikisi birbirinden ne kadar da farklı: Biri kalbi, diğeri kimyasallarla birlikte beyni besliyor, biri insancıl, diğeri hayvansal, biri düşünebilen, diğeri düşünemeyen, biri karşılıksız ve özgür, diğeri karşılıklı ve tutsak, biri veren hiçbir şey beklemeden, diğeri almak isteyen doyumsuzca …

Ve düşünüyorum; hayvansallıkları aşmadan, insanlığa erişebilir miyiz? Tutkuların elinde esir olmadan özgürlüğe ulaşmak için çaba sarf eder miyiz? Düşünebilmeyi öğrenmek için düşüncesizlikleri yaşamak gerekmez mi? Daha da önemlisi sevginin değerini anlamak için tutkuyu tatmamız mutlak değil mi?