Nedensellik kuralını benimsemiş tüm fikri akım ve sistemler evrende “rastlantı” diye bir fenomenin var olmadığı konusunda görüş birliğindedir.
Ortak görüşe göre, her olay, determinizm (“her olayın birtakım nedenlerin sonucu olduğunu kabul eden felsefi görüş”) çerçevesinde,”nedensellik kuralı”nın (“her olayın birtakım nedenlerin zorunlu sonucu olması kuralı”) işleyişiyle yani bir neden-sonuç ilişkisiyle meydana gelir. “Rastlantı” insanların nedenlerini bilemediği veya anlayamadığı olaylara yaptığı bir yakıştırmadır.
Neo-spiritüalist görüşe göre de, her olay maddi veya manevi birtakım nedenlerin zorunlu bir sonucu olup, her şey İlahi İrade Yasaları dahilinde bir neden-sonuç ilişkisiyle cereyan etmektedir.
Rastlantı diye bir şeyin var olmaması durumunda, şans ya da talih diye bir şeyin de var olmaması gerekmektedir.
Neo-spiritüalist görüşe göre,insanın başına gelen olayların ve içinde bulunduğu koşulların kaynağı, şans denilen şey değil, insanın bizzat kendisidir. Talih denilen şeyin ardında, ne rasgele oluşan bir olgu, ne kimilerini kimilerine göre kayırıp onlara ayrıcalık tanıyan bir güç, ne de sabitkadercilikteki (fatalizm) gibi insanın iradesini hiçe sayan,iradi çabalarla değiştirilemeyecek keyfi bir takdir bulunur. Talih denilen şeyin ardında varlığın tekamül ihtiyaçlarına göre belirlenen bir düzenlenme, bir başka deyişle, varlığın geçmişte(şimdiki ve geçmiş reenkarnasyonlarında) yaptığı hareketlerin İlahi İrade Yasaları altında, nedensellik kuralına göre belirlenen sonuçlarının düzenlenmesi bulunur. Yüksek İdare Mekanizması tarafından yapılan bu düzenlenmede en ufak bir haksızlık,adaletsizlik ve ayrıcalık tanıma sözkonusu değildir, kimse kimseye karşı kayırılmaz.
Babasız doğmak,sakat doğmak,yoksul bir ülkede ya da yoksul bir aileden doğmak (-bir ruhsal tebliğe göre yoksulluk,yoksunluk gibi güç koşullar içeren ortamlarda tekamül daha hızlı olur-),zengin bir aileden doğmak, lotodan trilyoner olmak,suçsuz yere tutuklanıp hapse atılmak, bir haksızlığa kurban gitmek,sakat çocuğu olmak,çocuklarının ölümünü görmek vb.gibi ilk bakışta insana adaletsiz görünen olayların ve koşulların ardında varlığın tekamül ihtiyaçları bulunmaktadır.( Herhangi bir olay veya koşulda yalnızca sözkonusu varlığın tekamül ihtiyaçları değil, o varlığın çevresindekilerin tekamül ihtiyaçları da gözönüne alınır. Örneğin bir çocuğun sakat doğması, o çocuğun bir tekamül ihtiyacı ile ilgili olmasının yansıra, ona bakmakla sorumlu olan ebeveynin tekamül ihtiyaçlarıyla da ilgilidir) Burada bir cezalandırılma veya ödüllendirilme değil, varlığın tekamülü için,yani edinmesi gereken ruhsal görgü ve deneyimi edinebilmesi için varlığa gerekli ve en uygun ortam,çevre, koşullar ve olayların düzenlenmesi sözkonusudur.
Sonuç olarak iyi ya da kötü talihlilik diye bir şey sözkonusu değildir. Kişi nasıl bir ortamda doğmuş ve yaşamında ne ile karşılaşmışsa,kendisine en gerekli ve en layık olan da odur. Dolayısıyla insanların şanssızlıktan, talihsizlikten yakınıp durmaları doğru değildir. Çünkü geçmişinde yaptıklarıyla bu duruma kendisini kendisi getirmiştir, kendisini bu durumdan çıkaracak olan da yine kendisidir.
”Herkes ektiğini biçer… Güldüren güler, ağlatan ağlar…”