İlk sayımızda ruh kavramı ve ruhun amacının ne olduğu üzerinde durmuştuk. Bu sayıda ise, tekâmül ve tekrardoğuş kavramına kısaca değinmek istiyorum.
Evrende yaratılmış olan her şey tekâmül etmektedir. Ruh da sonsuz olan evrende çeşitli halden hale geçerek tekâmül eder. Tekâmülün sonu yoktur, çünkü evren sonsuzdur.
Dünyamız evrende bulunan tekâmül okullarından biridir. Ruh varlığı da, dünya okuluna, belirli bir olgunluğa varmak için doğar. Tekâmül etmek için dünyaya doğan ruh, dünya üzerinde bilgi ve tecrübesini arttırmak için bir beden kullanır. Fakat bu bilgi ve tecrübe tek bir hayatta öğrenilemez çünkü buna zamanı ve enerjisi yetmez. Bu yüzden tekrardoğuşlarla insana yeni imkanlar sağlanır, tekâmül hızlandırılır. Dolayısıyla tekrardoğuşlar tekâmül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır. Tekâmülde devamlı olarak bir yükseliş vardır, gerilime asla yoktur. Ve insan hep insan olarak doğar.
Gerçek adalet tekrardoğuşla sağlanır. Dünyada insana verilen zenginlik, sağlık güzellik, kısa ömür, fakirlik, hastalık, çirkinlik gibi değerler, ruhun bilgi ve tecrübesini arttırmaya yarayan vasıtalar olup, hepsi dünyada kalacak olan göreceli değerlerdir. Evrende her şey Tanrı’nın koyduğu kanunlarla işlemektedir. Tesadüf yoktur. Gerçek adalet sebep-sonuç kanununa göre sağlanır. Daima bir Tansıral dengelenme vardır.
İnsan kaderini kendi oluşturur. Çünkü Tanrı, ruhu bu yetenekle yaratmıştır. Maddesel evrende her şey sebep-sonuç kanununa göre yürür. Bu kanun gereği, ne ekersek onu biçeriz. Yaşadığımız bütün olaylar, başımıza gelen her şey; daha önceki hayatlarımızdaki ve bu hayattaki yaptıklarımızın doğal sonucudur. Dolayısiyle bir hayatın sonucu, gelecek hayatı hazırlar. Tanrı kimsenin alnına kara yazı yazmadığı gibi, kimseyi de kayırmaz; dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve milliyeti ne olursa olsun, bütün insanlar O’nun gözünde birdir.
İnsan, kendi bilgi ve görgüsüyle sınırlı hür bir iradeye sahiptir; yani seçme özgürlüğü vardır. O halde sebep-sonuç kanununa göre iyilik de kötülük de insandandır ve asla bir adaletsizlik söz konusu değildir. Ne kadar ıstıraplı olaylar yaşarsak yaşayalım, ne başkalarını ne de Tanrı’yı suçlama hakkına sahip değiliz. Çünkü her şeyin sorumlusu insanın kendisidir. Seçme sorumluluğu insana aittir.
İnsana hatalarından dolayı ceza değil, telâfi imkanı verilir. Çünkü mükemmel olan Tanrı, yarattığı bu ruhu maddesel tecrübesizliğinden dolayı azarlamak ve cezalandırmak için yaratmamıştır. Dünyada beden vasıtasıyla tekamül etmekte olan ruh, dünyanın şartları gereği ancak deneyerek, yanılarak, hata yaparak, bilgi edinmektedir.
İnsanlar yardımlaşarak tekamül ederler. Evren kanunları’na göre insanların tek başlarına gelişmeleri mümkün değildir. İnsanlar ancak toplum içindeyken paylaşmayı, ortaklaşa iş yapmayı, yardımlaşmayı ve sevmeyi öğrenebililer. Ve insan ancak diğer insanlara karşılıksız hizmet etmekle gelişebilir.
Tekamül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve sonuçta varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur.
Kaynak: Ruh ve Madde Yayınları