Doğudan batıya, kuzeyden güneye, Mezopotamya’dan, Güney Amerika’ya, Alaska’dan Çin’e kadar nereye gidersek gidelim tüm insanlığın dilinin, yaşayış tarzlarının ve hatta kendilerince Yaradan’ı bildikleri dinlerinin bile son derece benzeştiğini hatta bazen aynı olduğunu bile gördüğümüz oluyor. Özellikle de kendimizce en çok da bize ait olduğunu düşündüğümüz, asla kimsenin sahip olamayacağını en çok derinden hissettiğimiz şeyler, insanlığa ortak oluyor. Tam da “hah işte bu bize ait”, bizim ırkımıza, dinimize, milletimize ait dediğimiz bir kelime, bir inanış, bir ritüel, bir anane, en de çok ve en ortak paylaşılan oluyor çıkıyor.

Peki nasıl oluyor bu? Binlerce yıl, binlerce kilometre uzakta, birbirinden habersiz olarak yaşamış bu insanlar nasıl oluyor da tüm ortak değerleri, inanışları paylaşıyorlar ? Hatta birçoğunun birbirlerine yazılı ya da sözsel bir mesaj bırakamamasına rağmen, hikaye kaldığı yerden ya da daha da ileriden devam edebiliyor? Göbeklitepe’de, Stonehedge’de, Mısır’da, Macchi Pichu’da, Sümerlerde ve hatta belki de insanlığın başladığına inanılan kıta olan Mu’da, nasıl oluyor da yaratılışın sırrına dair ipuçları ve ilahi kaynaktan gelen mesajlar özde Bir oluyor?

Horus’un hikayesiyle, Hz. İsa’nın ki, İdris Peygamberinkiyle, Hermes’in ki bu kadar nasıl benzeşiyor?

Kim kimden çalmış? Ya da ilham almış? Dünya dışı varlıklar mı iletmiş bu mesajları bu uygarlıklara? Yoksa, bizim bilmediğimiz bir iletişim yöntemi mi var insanlar arasında? Cevap nerede? Dünyanın dışında mı yoksa insanın iç dünyasında mı?

Cevap dışarıda değil, elbet içeride. Geldiğimiz Öz’de, kaynakta gizli. Hepimizin kaynağı Bir olunca, bilgi havuzu da, ortak bilinç merkezi de Bir oluyor.  Var olan Tek bir vücut ve O’nun uzuvları olarak düşünün. Kolun bacaktan haberi olmasa da, bir göz diğer gözü görerek varlığını bilemese de bu, Tek vücut ve Bir bilinç gerçeğini değiştirmez. Tüm uzuvlar ve vücudun tüm hücreleri aynı kaynaktan beslenir, kanı aynı kalp pompalar, aynı damarlar taşır hücrelere oksijeni ve en önemlisi tüm vücut aynı anda nefes alır verir. Bu vücudun her parçası aynı değerdedir, onu oluşturan her atom aynı moleküler yapıya sahiptir, kolu bacaktan, gözü kulaktan atomik yapıda ayıramazsınız. Hepsi tek bir bütüne hizmet eder ve ancak hepsi Bir olduğunda vücut tamamlanarak işlevini görür.

Fiziken organlar ve uzuvlar birbirinden ayrı ve habersiz gibi gözükse de, aslında hücresel boyutta sürekli iletişim halindedirler. Zaman olarak biri diğerinden yaşlı gibi de gözükse, yaratılış An’ları aynı olduğu için, aslında hepsi aynı yaştadır. An zamanda hep birlikte var olurlar. Birinin deneyimini diğeri yaşamasa da ondan faydalanır. Birinde yaşanan sorun hepsini etkiler, hep birlikte diğerinin acısını dindirmeye çalışır, Bir’lik olup yardım ederler şifa vermek için. Gözün gördüğünü aslında göz değil vücut görür ve O gören vücut da ele yaptırır yapacağını. Ayak yürür gibi görünse de yolu, kulaklar duyar olsa da seslenişi, gören de duyan da aslında hep tek vücuttur. Bir tek kalp bilir hakikati; o bilir kaynağın aynı olduğunu ve tüm uzuvlara zamansız An’larda iletir yaratılış mesajını.

İşte aynı kaynaktan gelen aynı suyla, toprakla ve ateşle harmanlanıp, aynı nefesin üflendiği vücudun sırrı da budur. İçine üflenmiş olan bu nefestir Özü ve ulaşır her yere sonu olmaksızın. Tek bir kozmik bilinçtir geldiği kaynak bu nefesin, başı ve sonu olmayan, yaratılmamış, doğurmamış ve doğrulmamış Olan. Kah patlar, kah söner, sonsuz sıfat ve isimle var olur kainatta. An zamanda yok ederken evrenin bir köşesini, aynı olmayan An zamanda yaratır yok ettiğini. Hem tek bir vücuttur, hem her vücut, hem hiçtir hem de her şey. Baştaki noktayla, sonda ki noktadır. Hem 0’dır hem de 1; ancak asıl ikisi arasında ki sonsuz olasılıktır. Sen neysen O’dur, ancak sen O değilsindir. Nasıl bakarsan öyledir, baktığın her şeydedir ancak asıl bakmadığın ve göremediğin her yerdedir.

İşte bu sonsuz bilinçtir, tam da yalnız bana ait dediğin her bilginin, inancın, yaşamın kaynağı. Tek bilinçten, tek kaynaktan sürekli olarak beslenen Bir Bilinç. Bu sebeptendir ki, Bir Vücuttur tüm yaratılış, yoktur birbirinden üstünlüğü ve farkı Öz olarak. Bu yüzden ey dost, sen sakın surete aldanma da, aslolan sirete iyi bak. Her yerde ve her şeyde olduğunu, ancak olanın sen olmadığını bil. Sen kendini Bil…

Aşk ile.

Yunus Emre Berk

Yunus Emre, 1976'nın karlı bir Ocak sabahında, İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarında başladığı “niye” sorularına, daha sonra “neden” i eklemiş, evrende özüne doğru çıktığı bu seyahatte kendi kitabını okumaya, hep dinlemeye ve izlemeye niyet etmiştir. Geçimini hukuk danışmanlığı yaparak sağlamaktadır -çok şükür- asıl işi ise “3H” dir: Haddini Bilmek - Hizmetini Bulmak - Hakkını Vermek. Kendini keşif ve hizmet yolculuğunda Mevlevi, Sufi, Şaman ve Budist Hocalar ile çalışmış, UCLA’den Mindfulness/Meditasyon eğitimleri almış ve çok sayıda inzivaya katılmıştır. Çok değer verdiği ustasının inisiyasyonuyla Reiki Master’ı da olmuştur. Tüm bunların ötesinde ise halen ve aslen, Rab sisteminde öğrenmeye ve eğitimine devam etmektedir. Adını taşımaktan gurur duyduğu Yunus Emre gibi; her yaratılanı Yaratan’dan ötürü sever ve Olmak için ölmeden önce ölmeye çalışmaktadır.