1) Fragmana kaptırmak
Yolculuğun ilk aşamalarında ve sonrasında da “fantastik” gibi görünen deneyimler, eşzamanlılıklar yaşanabilir. Bu, hem yolun fragmanı gibidir hem de şüphe içindeki zihnin ispat arayışlarına bir nebze tatlı yanıtlar gibidir. “Olağanüstü” rüyalar görmek, metafizik varlıklarla iletişimde olduğunu hissetmek, istediğinin bir anda olması, eşruh kavramını öğrenip ertesi gün eşruhunu bulduğunu düşünmek; yolun güzel sürprizlerindendir. Ama bunlar sürecin fragmanıdır. Promosyonudur hatta. Yol seni yavaş yavaş içine çeker de halen bunların peşinden koşmaya devam edersen, esas olanı kaçırırsın ki esas olanın yanında bunların neden “fragman” olduğunu o zaman anlarsın.
2) Mana avcılığı yapmak
Bu çok zevklidir. Yolda kuş tüyleri bulmaktan başlar da nereye baksan sayılar görmeye ilerler. Her yerde boncuk ararsın da zaten odağın da burada olduğu için sürekli karşına çıkar da çıkar. Aslında yine alttaki arzu şüphe içindeki zihnin “her şeyin iyiye ve yüceye doğru ilerlediğine” kendini ikna çabasıdır. Yolda “işaretleri okumak” vardır. Tıpkı bir tecrübeli bir izcinin doğayı izleyerek yolunu bulmasına benzer bu. Fakat hiçbir izci de doğada iz peşinde koşmaz, sadece dikkatli gözlerle çevresini izler ve yönünü tayin eder. Mananın peşinde koşmaz da mana ona koşa koşa gelir, o da geleni okur.
3) Çok fazla kitap okumak
Şimdi bunun neresi hata diyebilirsiniz de… Okumayı abartmaktan ve tüm bilginin yalnız kitaplarda olduğunu zannetmekten bahsediyoruz. Elbette ki kitaplar, hele ki “eserler” muazzam kaynaklar bu yolculukta. Fakat bir noktadan sonra artık okuyup da okuduklarını hayata geçirmezsen, sırtında yük taşır durursun. Bir noktada kendinin ve hayatının bir kitap olduğunu idrak edebilirsen, artık basılı kitaplar ihtiyacın olduğunda sana destek veren fetiş nesneleri olmaktan çıkarlar. İhtiyacın olan bilgi sana gelir ve sen onu derinlemesine gözlem ile hayatında yerine oturtursun da bilincindeki onarılması gereken yerleri görürsün. Böyle gerçekleşir dönüşüm. Yoksa devasa bir kütüphaneye sahipsen ama daha da büyük devasılıkta bir yüreğe sahip değilsen, belki iyi bir alim olursun da aşktan yaşamaktan bihaber kalırsın. Bu “ay ben zaten kitap okuyamıyorum artık” demek de değildir. Kitap okumazsın da elinden sosyal media düşmez. Püf nokta ruhunun kitabını okuyabilmektedir.
4) Spiritüel konularla ilgilenmeyenlere tepeden bakmak (a.k.a Spritüel Narsisizm feat. Spiritüel Kibir)
Herkesin yolu kendine özgüdür. Niceleri vardır ki okumadık spiritüel kitap, gitmedik çalışma, almadık sertifika bırakmamışlardır da mana aleminde bir arpa yol gidememişlerdir; kimileri de vardır ki bu konuların yanından geçmemiştir de yüce bir hayat bilgesi olmuşlardır. Ama elbette ilk başlarda olabiliyor bu durumlar, “Yazık, hiçbir şey bilmiyorlar, uyuyorlar” bakışı içten içe atılabiliyor. İlerleyen aşamalarda bu, spiritüel narsisizme kadar varabiliyor. Neyse bu yol, hakkını vermeye hazır olanları oralarda bırakmaz. İki sarsar, kendine getirir insanı.
5) Spiritüelliği hayattan ayrı zannetmek
Bir vakit kendisi de spiritüel olarak kendini tanımlayan birisi demişti ki “Bırak şimdi spiritüelliği bir kenara da gerçekleri konuşalım.” Zannediliyor ki ruhsal yolculuk haftasonu kamplar veya gün boyu 25 dakika yapılan meditasyon pratiklerinden ibaret. Bir spiritüel dünya var, bir de gerçek dünya. 🙂 Halbuki ruh her an her yerde ve haftasonu gittiğin kamplar ve gün içinde yaptığın pratikler, “gerçek” dünyada nefes alasınız diye değil; sürekli gürültü üreten zihni sakinleştirmek için gerekli. Çünkü aldığın ve verdiğin her nefestedir ruh. Bindiğin metrobüs, çalıştığın ofis, karşına taşınmış komşu, kapıdaki bıyıklı amca… Her şey ama her şey ruhtur ve spiritüeldir. Spiritüel dünya ayrı, gerçek dünya ayrı diye algılıyorsa, konuyu henüz tam anlamamış olabilir kişi. 🙂