Gölge ölüm, bir hayatta bir çok kez olur.
“Ölmeden önce ölünüz”den farklıdır.
Ölmeden önce ölmek, bir mesai sonucunda, bilinçle seçtiğiniz bir dönüşümdür.
Metamorfoz, kabuk değiştirmek, plan B, ya da her neyse…
Başkalarına gebeliğiniz biter, kendinizden gebe kalır, ve kendinizi seçtiğiniz sancılarla doğurursunuz.
Gölge ölümde, bilinçaltı, ruhun komutlarını uygular, ve sizi seçmediğiniz bir tabuta sığdırmaya çalışır.
Ruh sizi daha önce şefkatle okşamış, sonra dürtmüştür.
Farkındalığınız bu aşamalarda uyanmaya yetmezse, üçüncü uyarıda, tokat gelir.
Ve yaşadığınız depremde, hareket eden toprak tabutun üstüne akarken, son bir gayretle tabuttan çıkmaya çalışırsınız.
Dibin dibini görmek de budur, korkularınızla karşılaşmak da.
Güvendiğiniz dağların erozyonu da budur, diğer bütün umut savaşları da.
Gölge ölüm, sizden bağımsız gibi görünür, ama yine de sizin, ruhunuzun, ve bilinçaltınızın seçimidir.
Seçmediğinizi sandığınız, mecburcu olduğunuz bütün dönüşümler boğucudur.
Nefesiniz kesilir, beden komut almaz olur, beyazlar griye, griler siyaha evrilir.
Ezberler bozulurken, belirsizlik endişeleri kötü adam kahkahalarıyla egemenleşir.
Ve tabuttan çıkmamayı bir seçenek olarak görmeye başlarsınız.
İşte tam orada durun.
Son zamanlarda, çoğumuz benzer şeyler yaşadık.
Ve bu hep oluyor, ve olacak.
Bilinçle seçmediğimiz gölge ölümler, aslında ruhumuzun seçimleri.
Bilince rağmen, aklımıza rağmen, o andaki rasyonel mühendise rağmen, ruhun mimarlığının, bazı duvarları yıkıp, bazı yeni pencereler açıp, bizi yeniden inşa etmese bile, daha estetik ve daha fonksiyonel hale getirme çabası.
Her gölge ölümde yeni fonksiyonlarımın neler olacağını düşünürüm.
Tabuttan çıkmadan bulamam.
Ama bilirim ki, bu yeni fonksiyonlarım için, vazgeçmem gereken bir çok şey, bir çok eski ben var.
İnsanlar, mekanlar, ezberler, kararlar, sınırlar, alışkanlıklar, değerler, ve ben, ve benim bazı yanlarım.
Siyahtan griye, griden beyaza, sorgulamadan geçemeyiz.
Tabut, mağaranın, çöl ve dağ yalnızlığının, ve bütün gölge ölümlerin sembolü.
Tabuttan, neşeye, eller havayaya, heyecan ve coşkuya da hemen geçemiyoruz.
Ama güzergah hep neşeye doğru olmalı.
Ne zaman gölge ölümle karşılaşsam, önce bedeni toparlarım.
Çünkü ilk o doğar, ve sadece o ölür.
Ve tabuttan çıkıp, neşeye yürüyeceksek, beden hafif ve mutlu olmalı.
Gölgesizlik, dünyada yaşarken mümkün değil.
Gölge ölümler de hep var.
Ama ışığa bakarsak, gölgeler hep arkamızda kalır.
Işığa bakmakta buluşalım.