Birbirlerini duygu, düşünce ve eylemler boyutunda meşgul ederek korkunç bir israfın içinde olanlar gerçek müsriflerdir. Onların en büyük israfı birbirlerini zanlar, varsayımlar, kompleksler, büyük duygusal çalkantılar ve mental girdaplar içinde tutarak enerjiyi hunharca harcamalarıdır. Onlar kalbin sükunet ve derinliği ile kurulan sessiz fakat anlamlı iletişiminden yoksundurlar.
Diğerlerinden öğrenmeyi reddedenler, kendilerini tecrübeleri ve becerileri üzerinden gizli bir üstünlük içinde tutanlardır. Onlar başkalarının kendilerinden öğrenmelerine de yine bir üstünlük zannı ile karşılık verirler. Her iki durumda da bunun adı komplekstir ve tuzağına düşenler kibir ve narsistlik çamuruna bulanmışlardır.
Neredeyse tüm dünya taklitten tahkike geçememiş bir iletişim seviyesindedir. Taklit olanın getirdiği sonuç ise yapaylık, kendini tekrar etmek, ezbercilik, hızlı ve sürekli, boşluksuz, duraksız, dinlenmesiz bir iletişimdir. Her anın ruhuna özgü bir yenilikte, dirilikte, doğal, güncel ve canlı bir iletişim tahkikatın sonucudur. Hakikat, tahkikatin rahminden doğar.
Yerde ve gökte her an ifade bulan rahmete hiçbir şekilde açık olmayanlar aldıklarında borçlanacaklarını düşünenlerdir. Ve onlar başkalarıyla olan ilişkilerinde de kendilerine sunulan ikramlar karşısında hep borçlu hissederler. Kabul etmeyi reddetmek onlara göre özgürlüklerini korumanın bir yoludur, böylece borçlanmamış olduklarını sanırlar, oysa varlıklarını varoluşa muhsin kılacak en büyük fırsata kapamış olmanın tutsaklığındadırlar.
Kendi ihtiyaçlarını, beklenti ve arzularını tanımayı reddedenler ya da dillendirmekte açık ve dürüst davranmayanlar başkaları tarafından sürekli memnun edilmeyi bekleyenlerdir. Bu beklentileri onları da başkalarını memnun etme çabasına yönlendirir ve bu temeller üzerine kurulan ilişkinin iki önemli aktörü rüşvet ve tehdittir. Çok azı dışında insana ait tüm dünya ilişkileri, ilişkinin türü ne olursa olsun bu ikisi üzerinden yürütülür.
Kalbi yeterince geniş olmayanlar birilerini içeri aldıklarında diğerlerini çıkarmak zorunda hissederler ve bunun için ihtiyaç duydukları tüm bahaneleri üreterek husumete varan bir iletişimin içine çekilirler. Onların sevgi zekası yeteri kadar gelişmemiştir, bu nedenle aynı anda herkesi ve her şeyi sevebileceklerine inanmaları güçtür. Kalplerinin darlığı yaşadıkları mekanlara ve içinde bulundukları hayata da yansımıştır. İhtiyaç duydukları tek şey ise kalplerinin sınırlarını aşacak, tevhidin mukaddes fethine taşıyacak ve ilahi aşkla taçlandıracak sevgi fatihlerinin sihirli nefesleridir.