Yaklaşık 1 senedir “Assasins Creed” serisini oynuyorum. Antik Mısır ve Yunan dünyasını yeniden yaratmışlar. Hatta o kadar ki mimarlık, arkeoloji öğrencileri gezebilsinler diye özel mod yapmışlar. Ben de 1 senedir nice antik şehri, tapınağı hem geziyor, hem de oynuyorum. Gerçekten enfes bir deneyim…
Fakat teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin. Grafikler ne kadar netleşirse netleşsin, sanal bir deneyim asla gerçeğinin yerini tutmayacak. Çünkü bir defa sadece iki duyunuza hitap ediyor şu anda: Görme ve işitme. Siz Nil nehrinin en güzel fotolarına, videolarına bakıp durun, hatta karış karış bilin; Nil nehrinin kendine has bir kokusu vardır, onu içinize çekmeden o deneyimi yaşamış olamazsınız ki… veya böyle buz gibi suyunda yüzeceksiniz, güneş tepenizde teninizi okşayacak. Hatta abartıp Nil nehrinin suyundan tadacaksınız… O vakit görüntü ve ses anlamlı olup hakiki bir deneyime dönüşecek.
Ama bitmedi diyelim, teknoloji öyle bir gelişti ki size tüm duyuları yaşatabildi. Peki ya ruh? O topraklarda olmanın ruhunu nasıl simule edecek o teknoloji? Isis Tapınağı’nda Isis’in sizin ruhunuzu okşayışını nasıl yaşatacak size? Çünkü bu beş duyu ötesi bir deneyim artık: Ruhu hissetmek…
Sosyal Medya Sanalitesi
Keza sosyal medyada gördüğümüz hayatlar. Biz seyahata çıkıyoruz, yanımda çekilip paylaşılıyor fotolar. Bakıyorum, yaşananın o kadar azı ki paylaşılan. (Tabii bunu söylerken azıcık deneyimden seçme yapıp çok gösterip de nispet yapmaktan söz etmiyorum. Bu aynı konunun karanlık yönü.)
Peki ya her şey sanalsa?
Özetle, sanal; sanarak aldığımız her şey sınırlı. Fakat o kadar vakit geçirdiğimiz için haliyle sanalı hakikatmiş gibi algılıyoruz.
Tabii burada şu soru geliyor akla: Peki ya yaşadığımız dünya da sanalsa? Belki de muazzam bir simulatorün içindeyiz de tıpkı “Assasins Creed” gibi bir deneyim yaşıyoruz.
Mümkün mü? Mümkün…
Tek farkla, bu simülasyonu tasarlayan “ruh”u yaşatmayı enfes biliyor. Odağınızı beş duyu ile sınırlı tutmayıp, “ruh”a odaklandığınızda da deneyim tarifsiz bir hal alıyor.
Tasarlayanın ellerine sağlık.