Sonsuzluğun bir parçası olan evrenin oluşumu ile ilgili birçok teori ortaya atılmış ve hep maddesel oluşumlardan söz edilmiştir. Büyük patlama, gazlar gibi. Evrenin oluşumu, belli oranda gazlardan, belli patlamalardan olduğu gibi, çeşitli soyutluklardan da oluşmuştur. Ruhsallık.  Yani iki kutup yanyana bulunmaktadır.

 

Evrende çeşitli boyutlar vardır ve evrende zaman farklıdır. Ve evren devamlı olarak kendini yenilemektedir. Evren kendi içinde milyarlarca somut, soyut ve karma varlık barındırmaktadır. Dünyamız da evren içindeki küçük galaksilerden birinde, karma varlıkların yaşadığı bir gezegendir. Karma derken, ruh ve bedenin bileşimini anlamalıyız. Yani insan karma bir varlıktır.

Spirituel bilgiye göre ruh, dünya üzerinde tekamül edebilmek için bir bedene ihtiyaç duyar. Bedenimiz ruhumuzun evidir. Bedendeki beş duyu ise, ruhumuzun dünyaya açılan pencereleridir.

Bizler şu anda ruhumuzla ve bedenimizle bir bütün halindeyiz. Ruhumuzu geliştirirken, bir yandan da bedenimizi geliştirmeye özen göstermeliyiz. Bu uyumu yakalamak zorundayız. Çünkü ruhsal gelişme, ruhun ve bedenin uyumu ile olur. Bu temel bir öğretidir.

Acaba evimize (bedenimize) gereken önemi ve özeni gösteriyor muyuz? Ruhumuzla bedenimiz birbiri ile uyum içinde çalışıyor mu? Yoksa hastalıklara davetiye mi çıkarıyoruz?

Bedensel gelişmenin ilk şartı, bilinçli olarak solunumdur. Yani doğru nefes almayı öğrenmektir. Çünkü bilinçli ve düzenli solunum her şeyin başlangıcıdır. Çünkü nefes hayattır. İnsan nefes almadan yaşayamaz. Ayrıca insan beslenmesine ve uykusuna da dikkat etmek zorundadır.

Evrenin kendisi bir enerjidir. Ve enerji sonsuzdur. İnsanda bir enerjidir. Ruhsal yönü olmasına rağmen dünya katında ” madde enerji varlığı” sıfatını almaktadır.

 

Evrendeki enerjiyi bedene çeken insanın kendisidir. Çünkü bedenimiz enerji ile yaşar. İşte bilinçli ve düzenli olarak yapılan solunum, bu evrensel enerjiyi bedene alma yollarından biridir. Yogilerin, prana yahut “hayat enerjisi” adını verdiği bu enerji, heryerde bulunur. Maddede, suda, havada, vs., heryerde.

 

Bir insan için doğru nefes almanın iki amacı vardır. Birincisi; kana ve oradan beyine daha fazla oksijen götürmek, ikincisi pranayı, “hayat enerjisini” bedene alıp depolayarak, bedene canlılık ve dayanıklılık sağlamak. Şunu da bilmek gerekir ki, nefes egzersizleri sayesinde zihin de, daha sakin ve huzurlu olur. Böylece düşüncelerimizi ve duygularımızı daha rahat kontrol eder hale geliriz.

 

İnsan sadece fiziksel bedenden oluşmamaktadır. Onun bir de, her hücresinden yansıyan ışık bedeni vardır. Bu ışık bedenin yansımasına (AURA) diyoruz. Aura tamamiyle fizik bedeni çevreleyen bir enerji alanıdır. Bu ışık bedende şakra adı verilen 7 tane de algılama merkezi vardır. Bu şakralar, nefes yoluyla aldığımız enerjinin, prananın, fiziksel bedene aktarılmasında terminaller olarak iş görürler. Onlar birer enerji dağıtım merkezleridir. Bu merkezlerin devamlı açık tutulması çok önemlidir. Çünkü prana “hayat enerjisi” içimizde dolaştıkça kendimizi daha sağlıklı ve kuvvetli hissederiz. Eğer çeşitli ruhsal nedenlerden dolayı enerji bedenimizi zayıf düşürmüşsek, bu zayıflık fizik bedenimize de yansır ve hastalıkların oluşmasına sebep oluruz.

 

Biliyoruz ki, insan bedeni DNA dediğimiz yapı taşlarından oluşmuştur. Ve biz insanlar mikroorganizmalar ve hücrelerin yanında en çok bu yapı taşlarının etkilerini taşırız. İnsan tekâmülü boyunca, kendisinin yarattığı ve sonuçta çeşitli hastalıkları oluşturan, yapı bozukluğu haline gelen, sabit fikirler üretir. Herbirimizde, boyutları değişik olmak üzere, sonradan edinilen yapı bozuklukları vardır. Bunları besleyen, insanın kendisi, sabit fikirleridir. Ve bu, insanda bölünmelere, parçalanmalara sonuçta yapı bozukluklarına yol açar ve hastalıkları oluşturur. Buna fizyolojik bir olay dersek yanılmış oluruz. Bunlar, yaşamımızdaki bütün olaylarda belirli bir dengenin kurulamaması ve tamamıyla yitirilmesi sonucunda ortaya çıkan olaylardır. İlk önce yapmamız gereken şey, dağılmış olan hücre yapımızı ve yapı taşlarımızı toparlamaktır. Bunları dengelemektir. Çünkü enerjilerin kullanımı, enerjilerin yansıması, toparlanması, gelişimi bu yapı taşlarından geçer. Önemli olan, içinde bulunduğumuz olumsuz ruhsal durumların, sabit fikirlerin, fizik bedenimizi etkilediğini ve hastalıkları oluşturduğudur. Buna izin vermemek gerekir.

 

Auramızı genişletmek bizim elimizdedir. İnsan düşünce bazında bilgilenip, genişledikçe aurası da genişler. Enerjileri artar. İlerlemek, yükselmek, bilgilenmek ve hele hele şifa almak veya vermek, bizim evrenimizde ruhun ve bedenin uyumu ile olur. Onun için ruh varlığımıza gösterdiğimiz özeni, bedenimize de göstermek zorundayız. Doğru nefes alarak onu enerjiyle beslemeliyiz. Çünkü bedenimiz tekamülümüzdeki en büyük destekçimizdir. Ona zarar vermemeliyiz, onu hırpalamamalıyız. Onu her türlü zararlı alışkanlıklardan uzak tutmalıyız. Ona gereken saygıyı göstermeliyiz. Çünki bedenimiz ruhumuzun evidir. Ve ruhsal tekamül, ruhun ve bedenin uyumu ile olur.

Erol Yurderi