Dün bir Twit paylaşımı yaptık ortalık yıkıldı. Kızımız “Benim ruh eşim kesin kayboldu salak ya!” yazmış twitine, ben de sevdim ve paylaştım. Ardından gelen kahkahalı, “aynen aynen”, “%100” gibi tepkilere baktım, sonra da tepkileri verenlere. Yahu bu işte bir gariplik dedim. Hepsi birbirinden fıstık, zeki, kültürlü, ruhsal derinliği olan gerçekten çok güzel insanlar, ama böyle bir sevgiliyle elele göz göze hayatı paylaşmak yerine, kedileriyle Netflix çekirdek evde kukumav kuşu gibi tek takılıyorlar. Yani bu durum çok garip değil mi? 🙂
Sonra kızın cümlesine takıldım: “Ruh eşim kayboldu kesin.” Evet kayboldu. Peki nerede?
Yanıt mı? Zamanda… 🙂
Çoğumuz her ne kadar göğsümüzde “Anda yaşamak” kokartlarıyla dolaşıp, birbirimize bunu öğütleyip dursak da anda falan değiliz. Zihinlerimiz ya geçmişte olmuş bitmişlerde ya da geleceğin endişeleri içinde gezip duruyor. Hele ki ruhsal bilinç yaşlarımız da hiç de öyle zannettiğimiz gibi 3500 falan değil. “Ay ben çok yaşlı bir ruhmuşum, Zanzibar’daki şaman öyle söyledi” şeklinde üveyik kuşu gibi ortalarda gezerek olgunlaşılmaz. 45 yaşındasındır ama bilinç seviyen 17 yaşında kalmış olabilir. Bu da aslında senin şu anda yaşamadığını gösterir. Vardır sende 3500 yıllık bilgelik potansiyeli de, potansiyel hayata geçmezse mundar olur gider. Öyle caka satarak da olmaz o iş, emek vermekle olur. Cakaları bırakıp hakikatin yolcusu olmakla olur. Yoksa gül gibi potansiyel toprağa karışır gider sonunda…
Bizi geçmişte tutan en önemli sebeplerden birisi de tutunduğumuz hikayelerdir. “Babam anama 6 yaşında böyle yaptı. Erkeklere güvenim gitti. Daha da dikiş tutmuyor bir türlü.” Gelirsin 50 yaşına halen 6 yaşındaki olay. Babana kızar durursun da babana benzeyen niceleri gelir karşına aslında sen burası aş da artık kendi mevcudiyetinle tanış diye. Fakat sen onları da kızıp kızıp yollarsın. Sonra benzer tipler gelmeye devam ettikçe ay niye hep aynıları der durursun.
Bu döngüden çıkışın yolları var elbette. Mevla’nın eli öyle cömert ki bakın işte her bilinç seviyesi için nice güzel ruhsal çalışmalar, pratikler yollamış. Zaten her birimizde içsel görü ve tefekkür yetileri var üzerimizde emek verebilmemiz adına. Nice güzel yollar var Hakikate yürüyebileceğimiz… Kendi hakikatine doğru çıkacağın yolculukla şimdine gelebilirsin.
O vakit de yanından geçip durduğun o eş birden karşına geliverir. Aaa sen bana çok tanıdıksın dersin. Ee tabi sayısız kez yanında geçtin durdun. Ama zihnin ya geçmişteydi ya da gelecekte… Bir türlü zamanda eşlemediniz ki… Şimdi bir adım attın ve sonucu geliyor işte…
*****
Peki ya sadece bizden mi yahu? O adam da ya geçmiş veya gelecekte ise…
Sorumluluğu üzerine almayı bırakıp sürekli ona buna bahaneler bulup, sebepler yaratıp kendini sabote etmektir bu düşünce. “Ben oldum, ya o olmadıysa…” kibridir. Senden gayrı o diye bir şey yok önce bunu anla. Karşına çıkan veya çıkmayan seninle ilgilidir. Sen geçmiş ve gelecekte yaşıyorsan, kafası sürekli geçmiş ve gelecekte yaşayanlara tesadüf edersin. Evet gelirler sana, o aslında bilinçli bir karşılaşma değildir. Daha doğrusu bilinçsizce oraya buraya savrulduğunu sana hatırlatmak için rastlantısal bir karşılaşmadır bu.
Ama hani bu alemde rastlantı yoktu. Hiçbir şey tesadüf değildi, her şeyin bir sebebi vardı. Evet böyle de bilinçsiz hareketler sonsuz olasılıklar içinden birisini karşına dikebilir. O da o an için senin nice yüksek deneyim fırsatı yaşama ihtimalin varken gayet sıradan bir deneyime sürükleyebilir. Yemekleriyle ünlü bir şehre gelip en sıradan restoranda yemek yemeye benzer bu. Ya bu muymuş be dersin, ya da kendinin en iyi restoranda yediğini zannedersin. Halbuki en iyi restoran oradadır da sen yanında geçip gitmişsindir bile. Çünkü o an o sana görünmez olmuştur.
Bununla birlikte karşımıza çıkan ilişkiler iki türlüdür; aşmak veya kaynaşmak için. Bizler hep kavuşmayı arzularız da kavuşana kadar aşa aşa gitmek durumunda kalabiliriz. Yani sizin elinizi ayağınızı titreten o ilişki iki ay sonra birden bittiğinde kalıverirsin “Ne oldu şimdi ya, ne güzeldi neden bitti” diye, halbuki o ilişki senin aşman içindi. İçinde dönüşmesi, daha üst boyutlara evrilmesi gereken bir noktayı sana hatırlatmak içindi. Bunu içsel olarak görmek bazen zor olabilir, dışarıda görünür olan birisi sana daha kolay aynalayabilir ve sana da aşma fırsatı sunulur. Aşarsan bir sonraki durakta kavuşma ihtimali daha yükselir. 🙂
Tabii burada zihin hemen sorar, peki bunun için illa ayrılmak mı gerek? Mevla’nın evreninde seçenekler sonsuz: Başka bir form da gelebilir, o formla yeniden de başlayabilir, mevcut partnerinle de aşa aşa kaynaşma hali yaşanabilir. Her birimizin deneyimi kendine has, kendine özgü. Zaten bu alemi bu kadar sevmemizin sebebi de bu ya, bu kadar benzerlikler içinde aslında bu kadar özgün deneyimler yaşayabilmemiz.
Keza Mevla’nın eli de bol ve cömert. Sanmayın ki alemde bana adam ya da kadın yok. “Adamlarda iş yok, kadınlar acayip olmuş” diye gezip durursan eh göreceğin de sadece işsiz adamlar ve garip madamlar olur. Halbuki Yaradan öyle muhteşem adamlar ve madamlar yaratmış ki… Göremiyorsan kusuru kendinde bil. Bak bu da önemli bir adımdır. “Körüm göremiyorum, çevremde hele hiçbir güzellik göremiyorum” ifşasına girip gerçekten sama yol gösterecek bir el duasında olursan, o dua mutlaka cevaplanır. Ama duaların sırrı da dilde değil yürekte olmasıdır.
Sözün özü, yüreğimizde arzuladığımız o kavuşma aslında sürekli yanı başımızdan geçip duruyor olabilir. O ruh eşi kayıptadır belki şu an için ama biz kaybettiğimizi zannettiğimiz hakikatimizle kavuştuğumuzda sadece o eşle değil, arayıp durduğumuz her ne varsa kavuşmaya başlarız.
Aradığınız her ne ise onu bulmanız, bulduğunuzla kucaklaşmanız, kavuştuğunuzla nice güzellikler yaşamanız duası ile…