Geçenlerde kendime şu gezgin internetlerden alayım dedim. İki opsiyon var: Superonline Superbox ve Vodafone Redbox. Vodafone daha uygun şartları itibariyle. Sonra girip internete araştırayım dedim. Offf saydıran saydırana. Vodafone’a ayrı saydırma şikayet, Superonline’a ayrı. Daha doğrusu hangi firmaya girsen, sürekli memnuniyetsizlik hali. Yani bunları dinleyecek olsan felç olur insan, hiçbirisinden internet alası gelmez. Ama ihtiyaç da var, napacaksın? Sonra gittim Vodafone Redbox aldım. Söylenenlerin ve beklentimin aksine bir güzel çıktı. Bir güzel çekiyor. Çok memnunum. Hele ki benim gibi gezgin olan birisi için çok güzel internet sağladı.

Bunun üzerine şunu düşündüm: Yaşadığımız hayat hakkında da çevremizi dinlediğimizde hep bir şikayet, hep bir mutsuzluk, hep bir yakınma hali. Yani tüketici yorumları sayfası olsa bayağı bir olumsuz yorum döşenirdi bu dünya hakkında. Ve de biz de gider onları okur, felç olurduk, yaşayamaz hale gelirdik ki aslında nicemiz bunu yapıyor. “Ya bu da hayat mı, hayat çok zor, ekmek aslanın ağzında, battık batıyoruz…” ve daha nice yorumları dinleye dinleye büyüdük ve de bu yorumlara göre felç ettik kendimizi. Daha da fenası, bizim deneyimimiz böyle olmasa bile gerçekten mutlu, iyi, güzel olduğumuzu söylemeye çekinir olduk. Çünkü anında kanlı gözler üzerimize dönüyor ve “Nasıl yani! Biz burada cehennemimizde cayır cayır yanarken, nasıl olur da cennetten bahsedebilirsin ki!” deyip üstümüze atlamaya kalkacaklarmış gibi hissediyoruz.

Bununla birlikte bizim kültürümüzde şu da vardır ki “Aman iyi olduğunu söyleme, nazar değer!” Bu sebeple, aslında bir şeyler iyi gitse bile dışarıya o yansıtılmaz. Böylece zihinlerimizde ne lanet bir dünyada yaşadığımıza kanaat getirir ve biz de lanetlemeye başlarız. Biz bu hayata nasıl bakarsak, o da bize bunu yansıtır. Hayatı lanetledikçe, aslında kendini lanetlediğini ve de lanetliler arasına katıldığını fark edemez olursun. Evet! Lanetli! Ve de lanetliler, lanetlileri çeker, birlikte kendi cehennemlerinde kavrulur dururlar.

Elbette bahsettiğim bir bilinç hali. Yaratılmış her şeyin ama her şeyin, rahmeti ve laneti vardır. İki uçtur bu. Sen lanet ucunu deneyimlemeyi seçersen, lanet seni bulur; sen rahmeti deneyimlemek istersen, rahmet seni bulur; “Rahmetliler”den olursun. Her ne kadar biz bu ifadeyi vefat etmişler için kullanıyor olsak da aslında ölmeden önce ölmüşler de “Rahmetli”dir. Bilinçleri lanetten kurtulmuş ve Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Yaşam onlar için her daim rahmet yağmurları altında, nice mucizeyle yaşanır. Ve de çevrelerindeki “Rahmetliler” ile birlikte, yaşadıkları dünyadaki koşullar her ne olursa olsun, rahmetle yaşarlar. Çünkü onlar laneti bilir, ama rahmeti görürler.

Bu noktada soru şu: Laneti mi yaşayacaksın, Rahmeti mi?

Zihninden, dilinden, halinden yansıyan seçim, deneyimin oldu ve olmaya da devam edecek… Çünkü bu yaşam aynalardan oluşmuş bir oda ve aslında odada senden başka kimse yok… 😉 Sen aynaya neyi yolluyorsan, o da sana onu yansıtıyor. Olan biten bu.

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...