…Bedenimle vedalaşalı ne kadar vakit olmuştu, bilemiyordum. Burada zaman yoktu ki… Fakat biliyordum az sonra hayatımdan sual olacaktım. Dünyevi zihnimin parçaları halen benimleydi bedenim gitmiş olsa bile. Hemen hesap kitap yapmaya başladım, yaptığım iyilikler, bağışlar, ibadetler, günahlarım… Sorulabilecek sorulara hazırlıyordum kendimi yine dünyevi zihin alışkanlıkları ile… Dedim ya beden gitmişti ama zihin halen benimleydi…
Sonra çok yoğun, çok güçlü, çok derin bir şefkat dalgası içinde buldum kendimi. Bunu nasıl anlatabileceğimi bilemiyorum. Dünyada bunu karşılayabilecek bir kelime bilmiyorum. Sevgi, şefkat, merhamet… Hepsini toplayıp sonsuzlukla çarpın…
O muhteşem dalganın sarhoşluğu içindeyken aynı yoğun şefkatle derinlerden bir ses işittim: “Benim güzel kulum, benim sevgili kulum, dünyadaki hayatın boyunca Ben her anında hep seninleydim, peki ya sen kiminleydin?”…
Sual hiç beklemediğim yerden, hiç beklemediğim şekilde gelmişti. Öfkeli kızgın bir sesle hesap sorulmasını beklerken şu anda öyle şefkatle sorulmuştu ki… Dünya bedenimde olsam hemen otomatik savunma refleksli cevaplar verebilirdim, numara bile yapabilirdim ve hatta belki yedirdiğime bile inanabilirdim; ama orada bile kandırdığım yalnız kendimdim… Kimi kandırabileceğimi zannediyordum ki Yaradan’ımı mı?
İçime yoğun bir mahçubiyet dalgası oturdu. Bir başım yoktu artık bildiğim anlamda belki ama başım öne eğilmişti. “Peki ya sen kiminleydin?” Endişelerim, vesveselerim, kuruntularım, yaptığım yaygaralar, kendime malettiğim başarılar, kariyerim, para, şikayetlerim, takımım maç kaybedince girdiğim ruh halleri, batsın bu dünya, lanet olsun bu hayata deyişlerim, defalarca mucizelere tanıklık etmiş olmakla birlikte onları görmezden gelişim, nankörlüklerim… hepsi ama hepsi önüme bir bir geldi. Beni niye yalnız bıraktın attın buraya diye bağırıp isyan ederken bile o beni sırtında taşıyordu, tıpkı kumsaldaki ayak izleri hikayesinde olduğu gibi… Bir an bile yalnız bırakılmamıştım, kendimi O’ndan ayrı zannedip yaygarayı bastığım zamanlar haricinde… O anlarda bile O yanı başımdaydı… Tıpkı bebeğinin yanındaki bir anne gibi… Tıpkı annenin yanında yavrusuna şefkatle bakan bir baba gibi… Hep yanımdaydı… Her anımda…
Mahçubiyet içindeydim ve O’ndan bunca ayrı zannetmeye rağmen akan o sonsuz şefkatle daha da mahçub hissediyordum…
Ve O tek soru içimdeki kulaklarda yankılanıyordu: “Ben her anında hep seninleydim, peki ya sen kiminleydin?”…
Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...