Kulluk her birimizin genetiğinde olan muazzam bir kod. İlahi olana açılıp, BİRlik içinde var oluşumuzu hatırlatıp, yaşatıyor.
Fakat kulluğa açılmazsa insan, bu sefer o kod kölelik halinde çalışıyor. Sistemin kölesi oluyorsun. Yani ya kulsun ya da köle. İki seçeneğin var.
Diyeceksiniz ki niye ya! Neden kul ya da köleyiz, özgür değil miyiz? Esas özgürlük kulluk bilinci ile açılıyor. Kölelikte sistem sana özgürlük satıyor, özgür zannettiriyor, ama değilsin. Öyle atlayıp uçağa dünyanın istediğin yerine gitmek değil özgürlük. Ya da gece istediğim saatte çıkarım bana kimse karışmaz falan da değil. Hakiki özgürlük yüksek bir bilinç boyutudur ve kulluk bilinci ile açılır. Eğildikçe yükselirsin, yükseldikçe eğilirsin.
Diğerinde ben oldum, özgürüm, güçlüyüm, yihuuu diye çığlıklar atarsın da ilk zorlu deneyimde ne kadar özgürsün bakakalabilirsin. Ya da hiçbir şey olmasa bile kendini sadece özgür zannedersin.
Seçim bu işte: Kul musun, köle mi?
Nitekim sevgili üstadım Fatma Meryem Suna da yazısında bu noktaya değinmiş:
“Özgürlük; Kulluk ve kölelik arasında bir seçimdir.
İnsan ilişkilerinin kaçınılmaz dünyasında ‘kullanılmışlık’ düşüncesi insanı hasta eden bulaşıcı bir virüs gibidir.
Kul olmayı başaramamış biri için bu onun gerçeğidir, çünkü o kendi zihninde bir köledir.
Kulluk bu sebeple bir makamdır; kullanılmışlık hastalığı her geldiğinde, KUL olan kullananın kim olduğunu bilir. KUL olması sebebi ile aynı zamanda O marifet ehli bir Arif’tir.
Marifet; bilgi ve becerileri pazara çıkarıp satmak değil, en temelde bu gerçeği idrak etmek ve bu hakikat üzere yaşamaktır.”