“Öpmek mühürlemektir, öpüşmek mühür açmak, ve ikisi de ritüelik törenlerdir.

Dudaklarımız ince derileri, bazıları doğrudan beyne giden sinir uçları, üst dudağımızdaki evrimsel çıkıntısıyla, her zaman, dokunma duygusunun zirvesini yaşatır.
Dudak, özellikle keşfetme açısından, diğer bütün ten dokularından daha hassastır.
Üstelik en ihmal ettiğimiz iki duyumuzun tam ortasındadır, burun ve dilin, koku ve tadın yolları dudaktan geçerler.

Ruj zaten Fransızca kırmızı demek, ama kadınlar dünyanın her yerinde dudaklarını farklı şekillerde de olsa, belirginleştirirler.
Ve erkekler de, dudak çevresindeki tüyleri uzatarak, ya da kısaltarak, yine dudaklarını belirginleştirirler.

Öpmek mühürlemektir, ve daha çok şefkattir.
Bebekleri de öperiz, hayvanları da, hatta eşyaları da, hatta kendimizi de.
El de öperiz, göz de, yanak da.
Bazı ezoterik örgütler ve tarikatlerde özel öpme yöntemleri de vardır.
Ama her öpmede, öptüğümüz noktaya enerjimizi hem dokunarak, hem de nefesimizle mühürleriz.

Bazen küçük kelebek dokunuşlarıyla, bazen annesinden süt emen bir çocuğun oburluğuyla.
Bazen tende seyahat ederek, bazen bir noktayı, koku ve tat hafızamıza mıhlamak için.
Bazen sadece yeni ya da taze bir doku için.
Ve bazen tamamen doğaçlama, sadece dudakların rehberliğinde.

Öpüşmek ise mühür açmaktır, ve şehvet de içerir.
Bazı erkek egemen doğu kültürleri hariç, dudak dudağa dokunmak, sevgiliye mahsustur.
Özeldir, masuniyet gerektirir, ama masum değildir.

Sevgilinin aromasını, ıslak ve sıcak haliyle keşfetmektir.
Başkalarına kapanmak için kendisine koyduğu sınır mührünü, size izin verdiği o anda açmaktır.
Hem yumuşak, hem sert, hem teslim, hem fatih olmaktır.
Kavranmaktır, kapsanmaktır.
Nefes nefese karışmaktır.

Eğer hayatınızda öpmek ve öpüşmek azsa, ağzınız tatlara, burnunuz kokulara kapalıdır.
Ama en önemlisi, dokunmak ve dokunulmak konusundaki eksikliktir.
Bu bir defans hissi yaratır, ve bedene sayılamayacak kadar çok zarar verir.
Bir çok sorunu, sadece öpmek ve öpüşmekle aşmak mümkün.

Sarılın, kucaklaşın, koklayın, öpün ve öpüşün.
Dokunma, koklama ve tat alma duyularınız, bedeni de, zihni de, ruhu da doyursun…

Mühürleyin ve mühürleri açın.
Belki de evrenin bütün diğer kapıları da, bu sayede açılır…”

Ali Korkut Keskiner