Günümüzden 21 asır önce Roma’lı şair TERENTİUS şöyle demiş “Homo sum: humani nihil ad meum alienum puto – Ben insanım: insanla ilgili olan hiç bir şeye kayıtsız kalamam “
Hepimizin çeşitli kimlikleri vardır. Kadın olma kimliği, mezun olduğu okula ait olma kimliği, çalıştığı gruba ait olma kimliği, Türkiye vatandaşı olma kimliği, KSK’li olma kimliği gibi. Kadın olarak kimliğimizi dünyadaki tüm kadınlarla, çalıştığınız gruba ait kimliğimizi de o insanlarla paylaşırız. Tek ortak kimliğimiz ise insan olmaktır. Sürekli farklılıklarımızın ön plana çıkarıldığı günümüzde bu tür ayrımcılarla savaşmak tek ortak kimliğimiz olan insan olmayı ön plana çıkarmaktır. Herkesin insan olduğu bilincinde olursak, kadın, erkek, siyah, beyaz, zengin fakir, özürlü gibi özellikler konuşulmaz hale gelir. Belki de artık hepimizin ortak kimliğimizi kabul edip evrensel olduğumuzu düşünmemizin zamanı gelmiştir.
Üzerinde yaşadığımız dünya, insanların çoğunun kabul edeceği gibi mutluluklar dünyası değildir. İnsan bunca acının yaşandığı bir dünyada bir makinenin parçası gibi evinden işine gidiyor, sonra aynı yolu aynı monotonlukta dönüyor. Kendisinin hem de bile bile kirlettiği denizlerde yüzüyor, nefes almasını sağlayan bitki örtüsünü hızla yok ediyor, insanlar doğada başka hiç bir canlıda görmediğimiz şekilde öldürmek için plan yapıyor, kaynaklarını kullanarak silah üretiyor ve birbirini öldürüyor. Yaşam bu kadar basitken dünyanın neden bu kadar karmaşık olduğu anlaşılır gibi değildir.
Önce insanım diyebilmemiz için, insanlığın kardeşliğe, birliğe, hoşgörüye ve sevgiye ihtiyacı vardır. Dünyamızı paylaştığımız tüm canlılarla birlikte yaşanabilir bir hale getirmek için uğraşmalıyız. Yaradan bizlere bunu gerçekleştirebilmemiz için akıl ve gönül gözünü bahşetmiştir. Ancak, asırlardır bütün düşünce ve inanç sistemleri bunu amaç edinse bile tüm insanlığı kucaklayacak mutluluk dünyasını kuramadı. Evrensel barışı sağlayamadı, savaşları durduramadı, din ve ırk ayrımcılığını bitiremedi.
Bu güzelliklerin egemen olduğu, duvarları olmayan sınırsız dünyamızı kurarken İlahi Zeka bize yol gösterecektir. Makro kozmos – mikro kozmos ilişkisi içinde “ kendini bilen, yaradanı bilir, kendini seven yaradanı sever.” diyen insanlar olarak her zaman çabalarımızı birleştirmeliyiz.
Konumuzu zenginleştireceğine ve güzelleştireceğine inandığım bir hikayeyi aktarmak istiyorum. Hikayenin adı “DENİZ YILDIZI “
“ Yazılarını yazmak üzere okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı sahilde dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaştığında, bu kişinin sahile vuran deniz yıldızlarını okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Yazar, genç adama yaklaşarak sorar:
— Neden deniz yıldızlarını okyanusa atıyorsun ? Genç adam yanıtlar.
— Birazdan güneş yükselip sular çekilecek. Onları suya atmasam ölecekler.
— Yazar devam eder:
— Kilometrelerce sahil ve binlerce deniz yıldızı var ne fark eder ki?
— Genç adam yazarı dinledikten sonra yerden bir deniz yıldızı daha alır okyanusa
fırlattıktan sonra yanıtlar,
— Onun için fark etti.
Yazar genç adamın yaptığının, olup biteni izlemek yerine bir şeyler yapmak olduğunu anlar ve ona katılarak bütün sabahı okyanusa deniz yıldızı atmakla geçirir.”
Hepimiz bu güzel dünya için bir şeyler yapmak istiyoruz. Bireysel çabalarımız var… bir şeyler isteyip de yapamayanlarımız var. Ama öncelikle yapmamız gereken bir şey var… Birlikte bir şeyler yapmak… Birlikte olmanın gücünden, sinerjisinden, heyecanından yararlanarak bir şeyler yapmak… Birçok deniz yıldızını kurtarabilmek…