Sonsuz:
Bu sayımızda ilginç bir konuya girmek istiyorum. Sevgili Cem, romanın “Thumos”ta önce karşımıza çıktılar, sonra senin olan özel sohbetlerimizde anlattın onları. Daha sonra ben çeşitli kaynaklarda da benzer anlatılara rastladım… Konumuz, Ölümsüzler. Daha doğrusu, bir nevi X-Men’in Dünya’da varolan versiyonları. Bize bilimkurgu gibi gelen bazı eylemleri (ışınlanma, kendini başka yerde varedebilme, zamanda seyahat, aşırı güçlü olma…) yaşadığımız dünyada, kullanabilen insanlar. Hatta bu konuyu düşünürken, mitolojik kahramanlar aklıma geliyor da acep onlar gerçek insanlardan mı uyarlama diye düşünmeden edemiyorum. Bu konuya da gireceğiz. Ama önce şundan başlayalım, kimdir bu “Ölümsüzler”? Sıradan insanların bir şekilde gelişmiş halleri mi? Yoksa Dünya’ya “Ölümsüzlüğü” deneyimlemek için mi doğdular? Veya?
Cem Şen:
Ölümsüzler ilk olarak senin benim gibi insanlar Hasan. Yalnız bizden ayrıldıkları nokta, henüz bizim gibiyken bu tür alanlara oldukça yetenekli olmaları. Bazıları daha fiziksel yeteneğe ve enerjiye sahip, yani bedenleri doğal olarak güçlü; bazılarının ise ruhları çok güçlü. Bu sağlam temel üzerine uzun yıllar süren eğitim ve fedakarlık sonucunda bir tür geçiş noktasına ulaşılıyor. Bu noktada hayatta kalma olasılığı % 50. Bu noktada kanınla imza atıyor ve anlaşma yapıyorsun. Eğer ölürsen bu tümüyle senin sorumluluğunda oluyor. Sonuçta bu aşamayı geçip hayatta kalmayı başarırsan bir ölümsüze dönüşüyorsun. Ölümsüzlük ilk aşamada bedensel değil. Yani eğer ölürsen bu beden yok oluyor ama bilinç yok olmuyor. Bu bilinç ölümden sonra kendine bir tür beden yaratabiliyor. Yani bedenin gerçek bir kopyası ile isterlerse hayata geri dönebiliyorlar. Bedenin ölümsüz olması ise çok daha uzun bir süreyi gerektiriyor. Yine de ölümsüz olmak insanı bir tür meleğe ya da görevli varlığa dönüştürüyor. Yani ölümsüz olduğunda, ölüm sonrasında bir takım görevler için bu güçleri kullanman gerekiyor. Koruyucu melek gibi yani.
Sonsuz:
Bu bayağı fantastik görünüyor. Yani mesela bizim kültürümüzde Hızır Aleyhisselam vardır, o da bir ölümsüz sayılabilir mi? İstediği anda bedenlenen bir bedensiz varlık gibi mi oluyorlar? Yoksa bedenliler de ışınlanıyorlar mı?
Cem Şen:
Hızır büyük ihtimalle bir ölümsüz olmalı. Anlatılan hikaye ölümsüzleri andırıyor. Aynı şekilde mitolojik tanrıları okuduğumuzda ölümsüzleri çok andıran yeteneklere sahip olduklarını görüyoruz. Sanırım mitoloji bu tür ölümsüzleri anlatıyor olabilir. Bedenlerini ışınlamak doğru kelime mi bilmiyorum. Yalnızca mesela her sene Çin yeni yılında ustalar bu dünyadan ayrılmış kendi ustalarını kutlamaya davet ediyorlar. Ustalar bildiğimiz eti kanı olan insanlar olarak kutlamaya katılıyorlar. Yani bir anda önünde beliriyorlar. Bu benim için öte dünyada yaşamın en kesin kanıtı mesela.
Sonsuz:
Bu Ölümsüz ustalar mesela neler yapabiliyorlar? Senin bugüne kadar karşılaştığın veya duyduğun neler var?
Cem Şen:
Karşılaştığım pek çok şey var Hasan. Biliyorsun Hong Kong, Shenzhen, Macau ve Malezya’daydım; yeni döndüm. Ustalarla buluşmaya gitmiştim. Burada karşılaştığım ustalar şifa alanında inanılmazdı. Gözümün önünde 4 günde iki tane felçli adam yürüdü mesela. Maddeleri hareket ettirdiler. uzaktan bir gazede kağıdını yakıp ortasında delik açtılar. Hatta Chiang usta aynı enerjiyi benim bedenime de yolladı ve şu an karnımın kenarında sigara yanığı gibi bir yanık izi var. Usta amper ölçen bir alete enerji yönlerdirdi ve 10 bin voltta sona dayandı ibre.
En ilginçlerinden bir tanesi bir odanın içini enerji ile doldurması oldu. 5 kişiydik. Derin nefes alın dedi. Nefes aldığımız anda genzimizden aşağıya bal tadında ve çok güzel kokusu olan bir nektar akmaya başladı. Bedenimiz de aynı tatlı tatla kaplandı. 12 saat bu nektarı içtik. Kanı ve ilikleri temizleme nektarı bunun adı. Böyle bir fleyi biliyordum ama efsane olduğunu sanıyordum; birinci elden deneyince anladım ne olduğunu. Aynı zamanda Rus bir kafes dövüşçüsü ustaya meydan okudu. Usta ben dövüşmem öğrencim dövüşsün dedi. 1.60 boylarında bir adam öğrencisi. Sadece bir kez nefes verdi öğrenci o kadar. 2 metrelik Rus dövüşçüsünü hastaneye kaldırdılar. Ne yaptın diye sorduk. Böbreklerini bloke etmiş adamın. Ölmeyecek ama bir kaç ay hastanede kalır dedi.
Yine usta yaralı bir fili, bedenindeki enerjinin üçte birini kullanarak tek nefeste öldürdü. Yani bunun gibi bir sürü şey. Bunlar ufak şeyler dedi usta. Asıl onun ustaları var ki onlar akıl almaz şeyler yapabiliyorlar. Fakat bu güçler büyük bir sorumluluk o nedenle herkese öğretmiyorlar ileri aşamaları. Çünkü o noktada eğer güçlerini kötüye kullanmaya kalkarsan akıl almaz şeyler yapabilirsin. O nedenle büyük testlerden sonra ileri aşamaları öğrenmene izin veriyorlar.
Sonsuz:
O ileri aşamalar nelerdir? Ne kadar akılalmaz şeyler biraz açabilir misin?
Cem Şen:
Mesela senin ruhunu alıp bir başka insanın bedenine koyabiliyor büyük usta; akıl almaz bir şey bence. Diğer pek çok şeyi de kendime saklıyorum. Yeni kitabıma da da malzeme kalsın biraz.
Sonsuz:
Yani sohbete devam etmeden önce şunu sormam şart: Abi sen deli misin? Yoksa bizi mi yiyorsun? Ya da şakacı mı seni demem lazım. Normal dünyada böyle şeyler oluyor mu? Ya da madem varlar niye biz göremiyoruz da işte bazı kişiler, senin gibiler, biliyorlar bu ustaları?
Cem Şen:
Aslına bakarsan bundan sonra yavaş yavaş bu ustaları tanımaya başlayacaksınız. Çünkü tam şu anda ustalara yavaş yavaş dünyaya açılma izni veriliyor ama halen çok kısıtlı. Önümüzdeki Şubat ya da Mart ayında Chiang ustanın Türkiye’ye gelmesi ihtimali var. Bilimsel kurumlarda incelenmeyi ve televizyona çıkmayı kabul etti. Eğer son dakikada büyük usta engellemezse Türkiye’ye gelecek. O zaman ilk elden deneyimyaşayıp kendiniz karar verebilirsiniz. Bu adamları niçin benim gibi bir iki kişinin bildiğine gelince… Bu bir kader. Ben belki de bunun için doğdum bilmiyorum. Kaç kişi 42 yıllık hayatının neredeyse 35 yılını böyle bir şeye adar? Kaç kişi başka hiçbir şeye aldırmadan sadece bununla ilgilenir? Kaç kişi karısı doğurmak üzereyken usta çağırdı diye 4 ülkeyi dolaşır?
Sonsuz:
Oh oh desene usta gelince ortalık şenlenecek. Türk TV’lerinde yaşabilecekleri düşünemiyorum bile. Hele kendine çoban veya derman arayan bunca insan, birden böyle bir üstadı karşılarında görünce, neler olabileceğini tahmin etmek zor değil. ABD’li şifacı olduğunu söyleyen kişilerin önünde bile izdiham olurken, böyle bir ustayı görünce neler olur kimbilir. Zaten keramete meraklı bir halkız…. Böyle bir Usta, hele ki TV’de birşeyler yaparsa, neler olur… Aslında bu dünya çapında da geçerli bir durum. “The 4400” dizisindeki şifacı gence söylenen birşey vardı: “Sen bile hepsinin sorunlarını çözmeye yetemezsin” diye. Usta nelerle karşılaşacağını biliyor mu Türkiye’de böyle bir çalışmaya girerse?
Cem Şen:
Usta herkesin sorununa çözüm olamaz kesinlikle. Onun da sınırları var. Her zaman her ustanın üzerinde daha büyük güce sahip bir başka usta var. Zaten herkes şifa alamayacaktır çünkü maliyetleri gerçekten çok yüksek. Bunun bir nedeni ellerindeki gücün ne kadar değerli olduğunu bilmeleri, ikincisi ise ciddi sorunlarda kullandıkları iksirlerin çok yüksek maliyetli olması. Bir de bu işte tuhaf bir talih durumu var. Mesela oradayken ben uzun boylu bir adam getirdiler, felçliydi. Adamın taksi durağı varmış. Ustanın yanından çıkan bir kadın taksi beklerken adamı görmüş ve ona, şurada bir usta var gitsene demiş. Adamı getirdiler. 4 gün sonra yürüyordu ve normal bir insana dönmüştü. Adamın kaderine bakar mısın? Taksi durağına gelen bir kadın adama şuradaki ustadan bahsediyor. Eğer 4400 benzeri bir delirme hali yaşanma ihtimali varsa o zaman büyük ustalar zaten izin vermeyeceklerdir gelmelerine. Fakat farkındaysan Holywood yapımları artık dizilerde ya da filmlerde bu tür paranormal yeteneği olan insalnarı anlatıp duruyor. Bu yetenekler özellikle çocuklar için neredeyse olanaklı görünmeye başladı. Yeni nesil bence buna hazırlanıyor. 2012 ile birlikte böyle bir dönüşüm olabilir. Bence eski anlayış bırakılıp yerine yeni anlayış gelecek. İnsanlığın ortak bilincinde bu olasılık bir süredir hazırlanıyordu bence. Yakın bir tarihte bunların normal olduğu kabul edilecek ve muhtemelen bu tür güçler daha büyük kitlelere yayılacak. Bazılarının varsaydığı gibi DNAlarımız filan değişmeyecek şüphesiz ama artık bu bilgi ulaşılabilir halde olacak. Yakın gelecekte bence, büyük olasılıkla bunu çocuklarımız hatta biz göreceğiz, bu tür yetenekleri kullanan bir çok insan olacak. Tıptan bilime kadar pek çok konuda genel anlayışımızın değişeceğine inanıyorum. Türkiye’doe bu konuyu açmak ve ölümsüzlerin güçlerini tanıtma yükü de bana düşmüş gibi görünüyor şimdilik.
Sonsuz:
Düşününce inanılmaz geliyor, hele ki medyamızda bunun nasıl yer alabileceğini düşününce. Dünya medyası için de böyle. Hz. İsa bile çıkıp, “ben döndüm işte karşınızdayım” dese, medya onu ne hale getirir diye düşünüyorum zaman zaman. (Hatta derKi’nin 9. sayısında Erhan Altunay, bu konuyu yazmıştı.) Tabii bunda, bu güçleri kontrol etmek isteyen farklı güçlerin tesirinin de olabileceğini düşünüyorum. Yani dünyada medyanın nasıl güçlerin elinde olduğunu ve hangi amaçlarla kullanıldığını biliyoruz. Böyle güçleri olan insanlar, önce tefe koyulup halkın gözünde küçük düşürülmeye çalışılacak, ama bir yandan el altından da kontrol altına alınıp, belli çıkarlar için kullanılmaya çalışılacak. Buna da ulusal güvenlik falan gibi bir kulp takılacak. Bu noktada şu iki soru geliyor akla? Hükümetler veya belli güç odakları böyle güçleri olan insanları kullanmayı düşünmüyorlar mı? Ya da kullanıyorlar da haberimiz mi yok her zaman olduğu gibi? Ve böyle bir bilginin yayılmasına izin verilecek mi? Hatta şunu da ekleyeyim: “The 4400”, “Heroes” gibi diziler halkı böyle bir geçişe hazırlarken, bir yandan da gücün varsa sus ve saklan, yoksa o dizilerdeki tipler gibi canına okuruz mu demek amaçlı kullanılıyorlar?
Cem Şen:
Bir kaç konuyu aydınlatayım önce Hasan. Bu sayede sorunu daha iyi yanıtlayabilirim:
1. Ustalara kalsa onlar anonim yaşamayı tercih ediyorlar. Yani göze görünmeden kendilerini geliştirmeyi tercih ediyorlar. Fakat öyle bir çağda yaşıyoruz ki artık saklanmaları mümkün olmamaya başladı. Onlar da doğru şekilde açığa çıkmanın yollarını arıyorlar.
2. Önüne gelenin eline geçmesin diye bu bilgiler bir takım engeller koyuyorlar. Mesela kendini bir ustaya kabul ettirmeyi başarsan bile öğrenme bedeli korkunç yüksek. Ya da belli bir noktadadan ileriye geçebilmen için ölümü göze alman gerekiyor.
3. Bir yandan da kendi varoluşları için savaşıyorlar çünkü ustalar da yavaş yavaş yok olmaya başladılar. Bunun pek çok nedeni var ama bir nedeni de artık insanların kolay şeylerle ilgilenmeleri ve bu tür güçler için emek sarfetmek istememeleri. Yani bir denge kurmaları gerekiyor ustaların. Bir yandan bu güç herkesin eline geçmemeli ama bir yandan da sürdürülmeli. Zor bir iş yani.
4. Bu işin dinlerle bir ilgisi yok; bunun çok iyi anlaşılması lazım. Müslüman olan ustalar da var, Hıristiyan olan ustalar da. Bu güçleri geliştirmek tümüyle teknik bir mesele; ayrıca evrensel düzen ile ilgili. Eğer bu sorumluluğun yoksa evren bir şekilde bu güçleri sana vermemeye çalışıyor. Yani sürekli teste tabi tutuluyorsun. Ustalar tarafından kabul edilmeden önce yıllar süren testlerimi anlatsam ne demek istediğimi anlardınız. Senin anlayacağın herkes böyle bir sabır göstermeyecektir.
5. Elbette her zaman bu güçlerin peşinde koşan insanlar ya da ülkeler var. Her zaman oldu ve her zaman olacak. Fakat bu güçler malesef taklit edilemiyor. Mekanik olarak yaratmaya çalışıyorlar ama çok başarılı olamıyorlar. Hatta güçleri olan bazı insanları şimdi ayrıntısını vermek istemediğim bazı ülkelerde ordu yaratmak için bile kullanmaya kalktılar ama olamadığını gördüler. Bir şekilde olmuyor; olamıyor. Tuhaf bir kanun engelliyor bunu. Fakat yine de karanlık tarafa kaymış ve güçleri olan kişiler de var. Bunlarla karşılaşmak istemezdim.
6. Elbette her zaman medya bombardımana tutabilir böyle insanları. Gözlerinin önünde her tür testten geçirseler inanmak istemezlerse inanmazlar. İnsanın şüpheciliğinin boşutu yoktur. Eğer bir şeye inanmama kararındaysa o insanı öldürüp diriltsen bile sana bir numara yaptığını söyleyecektir.
7. Ayrıca bu tür güçlerin her zaman dünyevi hırsları açığa çıkardığını unutmamak gerekir. Çok iştah kabartıcı güçler bunlar ama tam da bu nedenle çok tehlikeliler. İnsanın aklı güç ile çelinirse genellikle ortaya iyi bir sonuç çıkmıyor. Yani bir yandan bu güçleri geliştirmeyi öğrenirken bir yandan da bu güçlere aldırmamayı öğrenmek gerekiyor. Tahmin edeceğin gibi çok kolay bir şey değil bu.
Sonsuz:
Tabii bu biraz hayalkırıklığı yaratıcı bir durum. Sonuçta parayı veren düdüğü çalar durumunun, bu ustalar için de geçerli olması; zaten paranın ve gücün hakimiyetindeki bir dünyada, ayakta durmaya çalışan ve bunlara sahip olmayan kesim için üzücü. Şimdi bu yazıyı okuyan, bu dünya için çok şeyler yapmaya çalışan, ama parası olmadığı için sıkıntı çeken, ama kalbinde hep o arzuyu taşıyan bir insan demek ki böyle bir çalışmaya veya bir şekilde desteğe heveslenirse, avcunu yalayacak. Bu insandaki hakkaniyet duygusunu zedeliyor. Bilmiyorum benim canımı sıktı.
Cem Şen:
İnsanın potansiyellerini geliştiren 3 tane yol var. Bunlardan bir tanesi Hou Tian, yani biraz önce anlattığım güçlere sahip olan insanların yolu. İkincisi Xian Tian, aynı güçleri karınlarının altındaki inci ile değil de kaşlarının arasındaki inci ile yapanlar. Biraz daha farklı bir yöntem ama aynı düzeyde büyük güçler var işin içinde. Bu iki yol da aydınlanmamış bir zihinde tümüyle güç odaklı olabiliyor. Bu kadar basit. O nedenle güçler gelişirken mutlaka bir ustaya bağlı olman gerekiyor yoksa bu güç aklını kolayca çelebilir. Bu nedenle şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır deniyor. Yani bu söz, güç yolunda yürüyen birisi için geçerli. Eğer güç yolunda ilerlerken bir ustan yoksa çok büyük bir tehlike var demektir. Ama ustan varsa zaman içinde aydınlanmaya doğru ilerliyor ve bu takıntılardan kurtuluyorsun.
3. Yol ise, bütün bu yolların içinde en güçlü yol kabul ediliyor. Bu yol o kadar güçle ki hem Xian Tian’den hem de Hou Tian’den çok daha güçlü. Bu yol ise “Kalbin Yolu” olarak adlandırılıyor. Fakat şöyle bir zorluğu var kalbin yolunun: Bu yol, yolsuz. Yani belli bir yola ve yönteme sahip değil. Tek bir yolu olabilir belki o da: Korkusuzluğu öğrenmek. Eğer kalbin yolunda ilerlemeyi başarırsan bir ustaya ihtiyacın yok; sonucunda elde etiğin güçler ise bu ustaların güçlerini kat be kat aşıyor. Yani kalbin yolu denilen o muhteşem yol her zaman herkese açık.
Sonsuz:
“Kendini tanıma yolu” olarak adlandırmaya çalıştığımız yol, yani okuyarak, gözleyerek, öğrenerek, uygulayarak yürümeye çalıştığımız yol, senin tanımına giriyor mu? Yani okurlarımızın çoğunun kendi başlarına yürümeye çalıştıkları yol; senin “kalbin yolu” dediğin yol mu? Çünkü diğerleri biraz uzak duruyor çevremde tanıdıklarımı düşününce, bir kere “usta” bulmak dert. Kime güveneceksin, kime inanacıksın bilemiyorsun ki. Onca insan tanıyorum bu camiada, güvendiğim insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Keza birçok kişiden de aynı şeyi duyuyorum. Bir yandan da bir usta bulsak da eteklerine girsek diyen bir kitle de var, ama benim kastettiğim onlar değil; onlar bir çoban arıyorlar. Nedir kendi başına yürümeye çalışanların durumu?
Cem Şen:
Aslında bütün yollar bizi mutlakta kalbin yoluna yönlendiriyor. Yani birinde önce güçler elde ediyor sonra aydınlanmaya ulaşmaya çalışıyorsun; işte bu nedenle tehlikeli. Yani aydınlanmamış bir zihin güç sahibi olduğu için. Kalbin yolunda ise önce aydınlanıyorsun sonra güçler geliyor. Yani güçler, senin egondan bağımsız işliyor. Kalbin yolunun okumakla ya da öğrenmekle bir ilgisi yok. Bu şekilde ona ulaşılmaz. Ama bunlarda bir sakınca da yok. Kalbin yolu gerçek anlamda korkusuzluk üzerine dayalı. İsa’nın “Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin” diye bir lafı vardır mesela. Kalp yolu ile ilgili bir çalışma olarak kabul edilebilir o. Vermek o kadar kendiliğindendir ki sen bile farkına varmazsın. Bir şey elde etmek için iyi olmazsın; zaten iyi olursun o kadar. Kalbin yolu anlaşılacağı üzere teslimiyet, korkusuzluk ve sevgi üzerine dayanıyor. Kalpte korku olmadığında kalbin yolunda ilerlediğini anlayabilirsin. Bu yol için ustaya ihtiyaç yok. Bİr usta varsa yüphesiz ki zararı olmaz ama gerçekten de ihtiyaç yok. Bu yolda ilerlemiş bazı insanlar tanıma şerefine eriştim. Gerçekten çok ekileyiciler; ölümsüzlerden bile daha etkileyiciler. Kalbin yolu böyle gelişiyor Hasan. Son gezimde, kendisi yeni ölümsüz olmuş bir arkadaşım, kazara kendinden daha ileri seviye bir ölümsüzü az daha öldürüyordu. Böyle bir niyeti yoktu. Yalnızca diğer ölümsüz ona enerji aktarırken bir anda enerjisini emip devamında jing’ini yani hayatını emmeye başladı. Usta iki saniye içinde enerji akışını kesmesiyde ve 2 ya da 3 saniye daha devam etseydi bu durum büyük ihtimalle diğer ölümsüzü öldürecekti. Her şey bittikten sonra arkadaşıma bunu nasıl başardığını sordular. Arkadaşım “kalbin gücüyle” dedi. Yakın bir zamanda bu güçleri elde ettikten sonra kalbin yolunu çalışmaya başlamıştı. Güçleri, sıradan bir ölümsüzden daha da fazla artmaya başladı. Usta bile şaşırdı bu duruma. Yani kalp gerçekten akıl almaz bir güce sahip.
Sonsuz:
Bu anlattıkların çok terimlerle dolu, disiplinel şeyler ama. Hayatında Çinli bir üstat tanımamış, bu şekilde enerji aktarmasını bilmeyen, öyle ciddi çalışmaları yapmayan, hatta bilmeyen; sadece kitabını okuyan, filmini izleyen ve hayatı gözlemleyen; bu şekilde de kendilerini tanımaya çalışan insanlar napacak peki? Halen netleşmedi bu soru benim için. Onlar ustalaşamazlar mı? Bu güçleri kullanamazlar mı?
Cem Şen:
Ama anlattım ya Hasan. Kalbin yolunun bir yolu yoktur diye. Kalbin yolunda ilerlemek için bir usta tanıman gerekmiyor ki. Yalnızcı korkusuzluğu ve sevgiyi öğrenmen yeterli. Eğer kalbini korkusuzlukla doldurur; zihin huzuruna ulaşırsan bu güçler kendiliğinden açığa çıkmaya başlıyor. Hem de çok daha fazlasıyla. İşin mekaniği çok basit. Önce ego yanılgısından doğan korkularından arınıyorsun. Korkmayı bırakıyor ve teslim oluyorsun. Bu sayede kalbin korkusuzlukla doluyor. Korkusuzluk, zihnin hemen o anda huzur bulmasını sağlıyor. Malesef korku varolduğu sürece zihin huzura ulaşamıyor. Zihin huzura ulaştığında ve kalbinde korku olmadığı için sevgi dolacak bol miktarda yer açılıyor. Hemen ardından tarafsız bir sevgi başlıyor. Yargılamama geliyor beraberinde. İşte bu durum bir sonraki adımda sırların açılmasını sağlıyor. Bu açılmayla da kendiliğinden güçler açığa çıkıyor. Üstelik aydınlanmış bir zihinden doğdukları için hem çok güçlü oluyorlar hem de zarar vermek için kullanılamıyorlar. Yani bir kez daha aynı şeyi söyleyeceğim. Kalbin yolunda ilerlemek için bir ustaya ihtiyaç yok. Ama unutma kalbin yolunun bir yolu, yöntemi yok. O nedenle bir yandan çok kolay bir yandan çok zor.
Sonsuz:
Sen sadece Çinli üstatları anlatıyorsun haliyle onları tanıdığın için. Az önce diğer kültürlerde de böyle kişiler var dedin. Ülkemizde üfürükçü, cinci hocalar var malum. Şimdi kesinlikle aynı kefeye konulmazlar, ama bu röportajı kendilerine referans gösterip, bakın ben de ölümsüzlerdenim diye kendilerini pazarlamaya kalkanlar bile olabilir diye söylüyorum. Şaka gibi geliyor ama öyle şeyler duyuyoruz ki, artık yoğurdu üfleme noktasını geçtik, yoğurda bile güvenemiyoruz. Şimdi diğer kültürlerde veya mesela islam kültüründe ölümsüzler nasıl olabiliyor?
Cem Şen:
Elbette her zaman tanrılar ve kıskanç, talepkar tanrılar olacaktır Açıkcası benim işim sahtekarları afişe etmek ya da onları avlamak değil; benim işim gerçek ustaları bulmak. Bu işi başkasına bırakırsam darılmazsınız umarım. Ama iki test söyleyebilirim size bunları tanımanız için. Eğer gerçekten güçleri varsa şu iki şeyi yapabilmeliler: 1. Eğer Hou Tian benzeri güçleri varsa size dokunup 220 volt elektriğe benzer bir enerjiyi bedeninizde dolaştırmalılar. Böyle bir enerji bedeninize girdiğinde gerçekten ne olduğunu anlıyorsunuz. Elektrik gibi ama elektrik değil. Bir de en azından dokunmadan maddeleri hareket etirebilmeliler.
2. Eğer Xian Tian benzeri güçlere sahiplerse, ki Batı dünyasında bu güçler daha yaygın, o zaman da ilk aşama sınavını tekrarlamalılar. Diyelim ki bir cep telefonunu bir paravanın mesela dik tuttuğunuz bir tabağın önüne koyun. Usta enerjisini aktarıp telefonu tabağın içinden geçirip arkada belirmesini sağlasın. Bu Xian Tian’in 1. aşama sınavı.
Size iki tane temel test söyledim. Ölümsüz olduğunu iddia eden birisi, eğer böyle bir iddiası varsa bu ikisinden birini yapabiliyor olmak zorunda. Çünkü bu iki test işin A’sı.
Bunun dışında böyle bir güce sahip olmadığını ama şifacı olduğunu söyleyenler var.
Onlara temkinli yaklaşın ama şifacı olabilirler gerçekten hemen sahtekar damgası da yapıştırmayın. Mesela Alberto Villloldo var biliyorsun. Bizden, yani Klan yayınlarından “Geçmişi Onarmak Geleceği İyileştirmek” diye bir kitabı yayınlanmıştı.
O adam gerçekten çok iyi bir şifacı. Büyük güçleri yok ama iyi bir şifacı. Yani iyi bir şifacı olmak için illa bu tür güçlere sahip olmak gerekmiyor. Fakat ölümsüz olduğunu ya da bu güçlere sahip olduğunu iddia eden birisi için bol miktarda test biliyorum. Eğer böyle iddiası olan birisi varsa kendisi ile tanışmak isterim
İslam kültürü, özellile Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş’ın ve benzeri velilerin yolu, kalbin yolu. Yani en güçlü yol. Bu üstatlar bu yolda ilerleyip büyük güçlere sahip olmuş ermişler. İslam gerçekten özümsenirse bu tür güçleri açığa çıkarabilir. Ne de olsa kelime anlamı bile “Teslim olmak”. Yani bundan harika bir tanımı olabilir mi korkusuzluğun ve kalbin yolunun.
Sonsuz:
Peki mitolojilerdeki karakterler için ne dersin? Zamanında Dünya üzerinde yaşamış insanların, biraz da efsane sosuna büründürülmüş gerçek hikayeleri olabilirler mi? Çünkü mesela Osiris, İsis ve Seth’in, Hermes’in gerçeten yaşayan insanlar olduğu söylenir ezoterik kaynaklarda. Mitolojilerde daha neler neler var? Keza bir kaynakta Atlantisliler’in gen çalışmaları yaptığını ve mesela bir insanla, bir boğayı birleştirmeye çalıştıklarını, hatta mitolojideki yaratıkların böyle oluştuğu yazıyordu. Ne dersin?
Cem Şen:
Mitolojik varlıkların birer masaldan çok daha önemli gerçekleri anlatıklarını düşünüyorum. Bir örnek olarak şimşek tanrısını ele almak istiyorum. Şimşek tanrısı genel olarak tüm tanrıların en güçlüsüdür. Mesela Zeus şimşek tanrısıdır ve ellerinde şimşek demeti tutar. Aynı şekilde sana biraz önce anlattığım ölümsüzlerin yolu da Lei Shan Dao yani “Şimşek Yolu” diye adlandırılıyor. Bu yolda ilerlemiş bir ustanın elinden genellikle iki tane şimşek çıkar. Yani enerjisini yönlerdirdiğinde avuçlarında bildiğin şimşek oluşur. Ustalığı ilerledikçe şimşeklerin adedi artar. Tıpkı Zeus gibi. Peki sence şimşek tanrısı sadece Yunan’da mı var? Hayır. Bak diğer kültürlerdeki bazı şimşek tanrıları: Babil ve Asur’da Adad, Roma’da Jupiter, Kuzey külterlerinde Thor, Fin kültüründe Ukko, Çin’de Lei Gong, Japonya’da Susanoo, Mayalarda Chaac, Mısır’da Set, Yorubalarda Oya, Polenezyalılarda Tawhaki, Kaha’i.
Şimdi geldik en ilgincine Sümer, Babil ve Asur’da şimşek tanrısı kim?
MARDUK!
2012’de kim gelecek diyor Burak?
MARDUK.
Daha doğrusu Burak demiyor bunu da, o eski kültürlerde bunun dendiğini aktarıyor bize.
2012, şimşek yolunu açığa çıkaracak gibi görünüyor Hasan.
Sonsuz:
Yani diyorsun ki Mortal Kombat’ta ellerinden elektrik fırlatan Lord Rayden gibi, ki filmde ölümsüz bir tanrıydı, olacak insanlık ha?
Cem Şen:
Öyle bir şey demiyorum tabi ki. Ama sadece şimşek yolu ile ilişkili bir şey olacak. Yani insanların potansiyelleri açığa çıkacak. Fakat bu potansiyeller bizi aynı zamanda gücün kullanımı konusunda teste tabi tutacak diyorum. Kendimizi yok mu edeceğiz, yoksa ilerletecek miyiz. 2012 civarı bu anlamda çok kritik. Kalbin yoluna her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Elbette illaki insan enerjisi olması gerekmiyor bu yolun. Daha önceden de dediğim gibi para ve güç elde etme çabası, insanları kontrol etmek… bunların hepsi aslında güç yolu ya da yimşek yolu; ya da MARDUK ile ilişkili bu anlamda. Yani güç ile test edileceğiz. Eğer bu testi geçersek o zaman başaracağız.
Sonsuz:
Bu güçler suistimale de çok açık güçler ve bu güçleri kullanabilen, ama aydınlığı seçebilenlerin de sayısı çok değil sanırım, çünkü karanlığın cazibesi çok çekici. Bırak bu güçleri, biraz birşeyler bilen, belli bir topluluğa yardım edebilen ve geri dönüşüm de alan birçok kişi, bir süre sonra mehdiliğini ilan ediyor veya mehdiymiş gibi davranmaya başlıyor. Bu tuzağa yakalanan o kadar çok oluyor ki. Hele ki geçmişinde yoğun boşluk ve içsel sıkıntılarla, böyle bilgilerle tanışmış birileri var da, biraz bişiler geliştiriyorlarsa; çevresine biraz birilerini topladıktan sonra da bir bakıyorsun, farklı bir havalara bürünmüşler. Sırat Köprüsü dedikleri bu olsa gerek, çok ince ve keskin bir yol ve üzerinde yürüyebilmek çok ama çok güç. En ufak kaydığında odağın, cup diye düşüyorsun aşağı, ama düştüğünü de farkedemiyorsun. Çünkü bizde iyilik kötülük kavramları o kadar keskin ve kalıplı ki, pozitif görünen karanlığı anlayamıyoruz. Halbuki kişi güçlendikçe, “kendisi olmayan güç” de güçleniyor ve tuzaklar daha zor anlaşılır oluyor.
Cem Şen:
Evet. Bütün bunlar eğer güç yolunda ilerliyorsan olabilecek şeyler. Dediğim gibi, eğer güç yolunda ilerliyorsa bir insan ve eğer bir ustası yoksa o zaman onun ustası şeytan ya da karanlık taraf oluyor. Fakat kalbin yolu için aynı şey geçerli değil. Kalbin yolunda asla tehlike yok. Tehlike olması mümkün değil. Yolun kendisi korkusuzluk ve sevgiden oluştuğu için zaten güce de aldırmıyor bu yolda yürüyen bir insan. Güce aldırmayınca ve korkusuz olunca da kalbi huzurlu oluyor. Kalp eğer huzurlu ise onu ne harekete geçirebilir ki? Güç arzusu vs böyle bir insanı asla harekete geçiremiyor. Ama kalbimizde korkular varsa o zaman hepimiz ister Çinli bir ölümsüz tanıyalım ister tanımayalım, güç yolunda ilerleriz ve karanlığa sapmak mümkündür.
Yani para için çabalamak, laflarım dinlensin diye çabalamak, müritlerim olsun diye çabalamak, insanlar bana hayran olsun diye çabalamak, insanları ya da durumları kontrol altına almaya çabalamak da aslında güç yoludur. Belki maddeleri hareket ettiremem bu şekilde ama büyük bir güç elde ederim. Arada bir fark yok. İster bedenimden enerji çıkarayım ister büyük bir parayı kontrol edeyim, ikisi de güç yoludur. Bu yolda yürüdüğüm sürece de karanlık her zaman yanıbaşımda aklımı çelmeye çalışır.
Ne yazık ki 10 insana baktığımda 9’unun kalbinin korku ile dolu olduğunu görüyorum Hasan. Bu insanlar farkında bile olmadan güç yolunda ilerliyor ve karanlığı da yanıbaşlarında taşıyorlar.
Üstelik bu insanlara karanlığın içinde olduklarını, korktuklarını anlatmak o kadar zor ki… Anlamıyorlar. Ama kontrol etmeye çalışıyorlar. Kendilerini, hayatlarını, paralarını, zamanlarını, çevrelerini ve çevrelerindeki insanları. Bu kontrol ve güç takıntısının altında her zaman korku var. İşin içinde korku varsa ne yazık ki orada güç takıntısı da olmak zorundadır. Bir kez daha tekrarlıyorum ister bedeninden enerji çıkarmaya çalış istersen bir grup insana sözünü dinletmeye çalış fark etmiyor. İkisi de güç yolu. İkisi de korkunun yolu. Bu ister maddi anlamda varlık olsun ya da benim yukarıda anlattığım gibi enerji anlamında olsun, bu güçler aydınlanmış bir zihinle ya da korkusuz bir kalple birleşmiyorsa o zaman çok tehlikeli. Bu dünyanın başına gelen de işte tam olarak bu Hasan.
Sonsuz:
Peki Cem, son olarak da popüler kültür ürünlerinden yansıyanlara değinelim. Gücük aydınlık ve karanlık yolu hakkında “Star Wars” serisi (ki Joseph Campbell’ın “Kahramanın Yolculuğu”nu temel alıyor aslında); Ölümsüzler’in yapabilecekleri konusunda “X-Men” serisi; veya normal insanların aniden kazandıkları yetenekler sonrası yaşadıkları üzerine “Heroes” ve “The 4400” güzel örnekler sanki. Bunlar…
gerçeğin ne kadarını yansıtıyorlar veya yansıtabiliyorlar mı sence? Ayrıca bunların ortaya çıkışı, insanlığı bunların yaşanacağı bir dünyanın varlığına alıştırmak mı? Yoksa “filmlerde olur lan bu” dedirtip yadsıtmak için mi?
Cem Şen:
Starwars’da 3. episode, özellikle korkunun ve nefretin nasıl insanı güce ve karanlık tarafa çektiğini çok güzel anlatıyordu. 6. episode’da ise sevgi ile kalbin yoluna geri dönüş vardı. O nedenle serinin 3. ve 6. episodu gerçekten çok güzeldi. İnsanlığın bilinci büyük bir nehir gibi hareket ediyor ve tarihin bazı dönemlerinde kıvrımlar yapıp yeni yönlere yöneliyor. İçinde bulunduğumuz çağ da insanlık bilincinin yeni bir mecraya doğru kıvrım yapmaya başladığı bir çağ. Bence bütün bu diziler ve filmler farkında olmadan bizi bu güçlerin olabilirliğine hazırlıyor. Yani bir takım güçler oturup bunları tasarlıyor demiyorum. Sadece zamanın doğası artık bu güçlerin kabulüne hazır hale geliyor. Biliyorsun biz çocukken uzay yolu ya da Uzay 1999 gibi kurgu bilim dizilerde hayran hayran seyrettiğimiz teknolojilerin bir kısmına daha 20 yıl geçmeden sahip olduk. Eğer bu iş Hollywood’a kadar geldiyse, aynı becerileri insanların da geliştirmesi an meselesidir diyorum. Tabi an derken insan çağlarında bu anın 10 ila 100 yıl arasında bir zaman olduğunu söylemeliyim. Fakat bence bizim kuşağımız kendi hayat süresinde bu tür güçlere tanık olacak.