“Sessizlik güçtür. Çünkü biz zihinde sessizlik yerine eriştiğimizde, güç yerine – her şeyin bir olduğu, bir güç olduğu, tanrı olduğu yere – de erişmiş oluruz. ‘sessiz ol ve Ben’im tanrı olduğumu (BENİM’in Tanrı olduğunu ) bil’ Sözünün anlamı budur.
Dağılmış güç, gürültüdür. Konsantre olmuş güç, sessizliktir. Konsantrasyon (tüm dikkatini bir merkezde odaklama) yoluyla tüm kuvvetimizi bir kuvvet noktasına yönlendirdiğimizde, sessizlik içinde Tanrı ile temasa geçer, O’nunla ve dolayısıyla tüm güç ile birleşmiş oluruz……
…” Tanrı Kendi kutsal tapınağındadır ; tüm dünya O’nun önünde sessiz kalsın” … Biz ancak , dışarıdan içimizin sessizliğine döndüğümüzde, Tanrı ile bilinçli olarak birleşmeyi umut edebiliriz. O zaman , O’nun gücünü kullanabileceğimizi idrak eder, ve onu her zaman kullanırız. O zaman, O’nun gücüyle bir olduğumuzu biliriz……
…Tanrı’nın tek güç, öz ve zeka olduğunu fark etmek ilk başta kafa karıştırıcı olabilir. Ama, insan Tanrı’nın gerçek doğasını idrak ettiğinde ve O’nu aktif bir biçimde ifade ettiğinde, bu gücü kullanabilecek. O, O’nun gücüyle her zaman – yemek yerken,koşarken, nefes alırken ya da önündeki büyük işi yaparken – bilinçli olarak temas kurduğunu bilecek. İnsan, Tanrı’nın daha büyük işlerini yapmayı öğrenmemiştir, çünkü o Tanrı’nın gücünün büyüklüğünü idrak etmemiş ve bu gücü kullanabileceğini anlamamıştır. Biz yüksek sesle boş tekrarlamalar yaptığımızda ya da çok konuştuğumuzda Tanrı bizi işitmez…….
…..Tanrı ile gizlice bağlantı kuran insan kendi içinden akan gücü, her arzusunun gerçekleşmesi şeklinde hissedecektir…….
….İnsan bunu öğrendiğinde sakin, dengeli ve ağırbaşlı hale gelecektir. O her şeyi düşünüp, akıl süzgecinden geçirmeyi öğrenecektir. Eski fikirler dağılıp gidecek ve o yeni fikirlere uyumlanacaktır…….
….Eğer insan büyük yabancıyı- yani kendisini – tanıyacaksa, bırakın o kendi küçük tapınağına girip kapıyı kapatsın. Orada, o en tehlikeli düşmanını bulacak ve ona hakim olmayı öğrenecektir. O, kendi gerçek benliğini bulacaktır. Orada o en hakiki dostunu, en bilge öğretmenini, en güvenli danışmanını – yine kendisini – bulacaktır. Orada o, Tanrı’nın sonsuz ateş olarak, tüm iyiliğin ve tüm gücün kaynağı olarak bulunduğu sunağı, kendisini bulacaktır. O, Tanrı’nın sessizliğin en derin yerinde bulunduğunu bilecektir. O, kendi içinde Kutsalların Kutsalı bulunduğunu görecektir. ……
……O – tıpkı ruhunun ve bedeninin iki ayrı şey gibi görünmesi gibi – iki ayrı şey gibi görünen Tanrı ile insanın sadece bilinçte olduğunu, ama gerçekte onların bir olduğunu idrak edecektir…..
….İsa, ” Kapı BEN’im” dediğinde, bununla her ruhtaki BEN’İM’in – tanrı olan BEN’İM’in yaşamının gücünün ve birey vasıtasıyla ifade bulduğu- kapı olduğunu kastetmişti. Bu BEN’İM tek bir ifade yoluna sahiptir; O fikir, düşünce, söz ve eylemle ifade edilir. Güç , öz , zeka olan bu BEN’İM Tanrı Varlığı’na bilinç tarafından form verilir. İşte bu yüzden, Üstat, ” O, imanınıza göre gerçekleşecektir” ve “İnananlar için her şey mümkündür” demiştir.
Şimdi biz görüyoruz ki tanrı ruhun içinde güç, öz ve zeka olarak – ya da ruhsal terimlerle, bilgelik, sevgi ve gerçek- olarak ifade edilir. Tanrı’nın sonsuz zihninde ve insanda bulunan bilinç, zihinde tutulan kavram ya da inanç tarafından belirlenir. Formlarımızın, yani bedenin yaşlanıp ölmesine neden olan şey , Ruh’tan ayrı olduğumuz inancıdır. Ruh’un her şey olduğunu ve formun sürekli olarak Ruh’tan ifade edildiğini gördüğümüzde , o zaman Ruh’tan doğmuş ya da üretilmiş olanın Ruh olduğunu anlayacağız.
Bu bilinçle gözler önüne serilmesi gereken bir sonraki büyük gerçek, her bireyin, tanrısal Zihnin bir kavramı olduğundan, o zihinde kusursuz bir fikir olarak tutulduğudur. Hiçbir insan kendisini düşünüp tasarlamak zorunda değildir. Biz kusursuz bir biçimde düşünülüp tasarlandık ve daima Tanrı’nın kusursuz zihninde kusursuz varlıklar olarak tutulduk. Bu idraki bilincimize getirerek, tanrısal Zihin ile temas kurabilir ve böylece Tanrı’nın çoktan bizim için düşünüp tasarlamış olduğu şeyi – yeniden tasarlayabiliriz. Bu İsa’nın “yeniden doğmak” dediği şeydir. O sessizliğin bize sunacağı büyük armağandır; çünkü tanrı-zihni ile temasa geçerek tanrı- zihni ile düşünebilir ; ve kendimizi, olduğumuzu sandığımız gibi değil, gerçekte olduğumuz gibi bilebiliriz…..
….Eğer doğru biçimde kullanılmazsa, yaratmak için kullanılan güç daima yok eder…..
(……………)
“Sessizlik güçtür. Çünkü biz zihinde sessizlik yerine eriştiğimizde, güç yerine – her şeyin bir olduğu, bir güç olduğu, tanrı olduğu yere – de erişmiş oluruz. ‘sessiz ol ve Ben’im tanrı olduğumu (BENİM’in Tanrı olduğunu ) bil.’ Sözünün anlamı budur.
Dağılmış güç, gürültüdür. Konsantre olmuş güç, sessizliktir. Konsantrasyon (tüm dikkatini bir merkezde odaklama) yoluyla tüm kuvvetimizi bir kuvvet noktasına yönlendirdiğimizde, sessizlik içinde Tanrı ile temasa geçer, O’nunla ve dolayısıyla tüm güç ile birleşmiş oluruz……
…” Tanrı Kendi kutsal tapınağındadır ; tüm dünya O’nun önünde sessiz kalsın” …
Biz ancak , dışarıdan içimizin sessizliğine döndüğümüzde, Tanrı ile bilinçli olarak birleşmeyi umut edebiliriz. O zaman , O’nun gücünü kullanabileceğimizi idrak eder, ve onu her zaman kullanırız. O zaman, O’nun gücüyle bir olduğumuzu biliriz……
…Tanrı’nın tek güç, öz ve zeka olduğunu fark etmek ilk başta kafa karıştırıcı olabilir. Ama, insan Tanrı’nın gerçek doğasını idrak ettiğinde ve O’nu aktif bir biçimde ifade ettiğinde, bu gücü kullanabilecek. O, O’nun gücüyle her zaman – yemek yerken,koşarken, nefes alırken ya da önündeki büyük işi yaparken – bilinçli olarak temas kurduğunu bilecek. İnsan, Tanrı’nın daha büyük işlerini yapmayı öğrenmemiştir, çünkü o Tanrı’nın gücünün büyüklüğünü idrak etmemiş ve bu gücü kullanabileceğini anlamamıştır. Biz yüksek sesle boş tekrarlamalar yaptığımızda ya da çok konuştuğumuzda Tanrı bizi işitmez…….
…..Tanrı ile gizlice bağlantı kuran insan kendi içinden akan gücü, her arzusunun gerçekleşmesi şeklinde hissedecektir…….
….İnsan bunu öğrendiğinde sakin, dengeli ve ağırbaşlı hale gelecektir. O her şeyi düşünüp, akıl süzgecinden geçirmeyi öğrenecektir. Eski fikirler dağılıp gidecek ve o yeni fikirlere uyumlanacaktır…….
….Eğer insan büyük yabancıyı- yani kendisini – tanıyacaksa, bırakın o kendi küçük tapınağına girip kapıyı kapatsın. Orada, o en tehlikeli düşmanını bulacak ve ona hakim olmayı öğrenecektir. O, kendi gerçek benliğini bulacaktır. Orada o en hakiki dostunu, en bilge öğretmenini, en güvenli danışmanını – yine kendisini – bulacaktır. Orada o, Tanrı’nın sonsuz ateş olarak, tüm iyiliğin ve tüm gücün kaynağı olarak bulunduğu sunağı, kendisini bulacaktır. O, Tanrı’nın sessizliğin en derin yerinde bulunduğunu bilecektir. O, kendi içinde Kutsalların Kutsalı bulunduğunu görecektir. ……
……O – tıpkı ruhunun ve bedeninin iki ayrı şey gibi görünmesi gibi – iki ayrı şey gibi görünen Tanrı ile insanın sadece bilinçte olduğunu, ama gerçekte onların bir olduğunu idrak edecektir…..
….İsa, ” Kapı BEN’im” dediğinde, bununla her ruhtaki BEN’İM’in – tanrı olan BEN’İM’in yaşamının gücünün ve birey vasıtasıyla ifade bulduğu- kapı olduğunu kastetmişti. Bu BEN’İM tek bir ifade yoluna sahiptir; O fikir, düşünce, söz ve eylemle ifade edilir. Güç , öz , zeka olan bu BEN’İM Tanrı Varlığı’na bilinç tarafından form verilir. İşte bu yüzden, Üstat, ” O, imanınıza göre gerçekleşecektir” ve “İnananlar için her şey mümkündür” demiştir.
Şimdi biz görüyoruz ki tanrı ruhun içinde güç, öz ve zeka olarak – ya da ruhsal terimlerle, bilgelik, sevgi ve gerçek- olarak ifade edilir. Tanrı’nın sonsuz zihninde ve insanda bulunan bilinç, zihinde tutulan kavram ya da inanç tarafından belirlenir. Formlarımızın, yani bedenin yaşlanıp ölmesine neden olan şey , Ruh’tan ayrı olduğumuz inancıdır. Ruh’un her şey olduğunu ve formun sürekli olarak Ruh’tan ifade edildiğini gördüğümüzde , o zaman Ruh’tan doğmuş ya da üretilmiş olanın Ruh olduğunu anlayacağız.
Bu bilinçle gözler önüne serilmesi gereken bir sonraki büyük gerçek, her bireyin, tanrısal Zihnin bir kavramı olduğundan, o zihinde kusursuz bir fikir olarak tutulduğudur. Hiçbir insan kendisini düşünüp tasarlamak zorunda değildir. Biz kusursuz bir biçimde düşünülüp tasarlandık ve daima Tanrı’nın kusursuz zihninde kusursuz varlıklar olarak tutulduk. Bu idraki bilincimize getirerek, tanrısal Zihin ile temas kurabilir ve böylece Tanrı’nın çoktan bizim için düşünüp tasarlamış olduğu şeyi – yeniden tasarlayabiliriz. Bu İsa’nın “yeniden doğmak” dediği şeydir. O sessizliğin bize sunacağı büyük armağandır; çünkü tanrı-zihni ile temasa geçerek tanrı- zihni ile düşünebilir ; ve kendimizi, olduğumuzu sandığımız gibi değil, gerçekte olduğumuz gibi bilebiliriz…..
….Eğer doğru biçimde kullanılmazsa, yaratmak için kullanılan güç daima yok eder…..
Ölümsüz Üstatların Yaşam ve Öğretisi-Baird T. Spalding