Yazının orijinali aynen şöyle :
Efendim, bilirsiniz. Tüm Dünya medyasına taş çıkartırcasına bizim medyamız da sansasyonel konulara bayılır. Basit bir olayı sansasyon haline getirmek basında zaten bir gelenek haline gelmiştir. Hepsine Eyvallah. Ancak bazı öyle ciddi konular vardır ki, bunlar bilimsel konulara önem veren veya alakadar olan birçok iyi niyetli insanın zihnini çelmekten başka bir işe yaramaz. İşte burada değineceğimiz konu da bunlardan biri: “Onuncu Gezegen, yani diğer adıyla Marduk”.
Konuya girmeden önce yıllar öncesinde işlenen, ancak her zaman olduğu gibi fos çıkan bir konuyu ele alarak başlamak istiyorum:
Yıllardan beri konuşulan ve adı gibi kendi de yılan hikayesine dönen bir Yılan burcundan bahsedildiğini hemen duymayan kalmamıştır. Hele hele fizikçi Dr. Jacqueline Mitton konuyu on üçüncü burç olarak gündeme getirdikten sonra bu konuda neler yazılmadı, neler çizilmedi ki? Peki astrolojik olarak sonuç? Tabii ki tek kelimeyle bir Fosss. Balon patladı. Artık on üçüncü burcu ne anan var, ne de merak eden. Kıssadan hisse ilkesinden hareketle gelelim şimdi şu güncel Onuncu Gezegen Marduk’a…
Dostumuz Burak Eldem’in “2012: Mardukla Randevu” adlı kitabına benim bir araştırma kitabı olarak söyleyeceğim bir şey yok. Araştırmacı dostumu bu konuda kutlarım. Babilliler’in, Mayalar’ın astronomi hakkındaki bilgilerini çok güzel sergilemiş. Ancak kendisinin de ifade ettiği üzre bu konudaki bilgilerin, kehanet vesilesi olması onu bile çileden çıkartmış. Araştırmasını iyice derinleştiren yazar şeytan simgesi olan 666 rakamını, 60’lık sistem kullanan Babilliler’deki 3661 rakamı olan Marduk’un yörünge zamanıyla da birleştirmiş.
Bunlar hiç de yabana atılacak kavramlar değil. Ancak ne açıdan? Kendisini de rahatsız eden kehanetler açısından. İşte o zaman astronomiden çıkıp gelelim bilimsel astrolojiye.
Her şeyden önce astroloji bir kehanet sanatı değildir. Sezgilerin cirit attığı, kahinlerin ahkam kestiği bir alan hiç değildir. İşte bütün bunlara dayanarak ciddi bir astroloğun kalkıp da “Efendim, 2012’de dünyayı astrolojik olarak şunlar şunlar bekliyor” demesi tek kelimeyle gülünçtür ve buna abesle iştigal denir. Dikkat ediniz ben bu tarihte astronomik olarak dünyayı ciddi bir tehlike beklemiyor, demiyorum, çünkü her şeyden önce ben bir astronom, bir astrofizikçi değilim; sadece astrologum.
Sevgili meslektaşım astrolog Metin Kiraz’ın güzel bir sözü vardır: “Türkiye’de iki çeşit astrolog vardır: Birinci grup teoriysen ve pratisyenler, ikinci grup isi medyatikler” deyip kahkahaları atıverir. Dostuma aynen katılıyorum. Tabii ki bu yazı için görüşünü alacağınız birçok medyatik astrolog(?) çıkacaktır ortaya. Ne cevherler yumurtlanacağını da aşağı yukarı görür gibi oluyorum. Ancak şunu kesinlikle söylüyorum ki, hiç kimse bazı bilgiden yoksun kişiler, sırf adım geçsin reklamım olsun diye bu konuyu ağızlarına persenk yapmasın. Ciddi bir astrolog gözüyle söylüyorum: Onuncu gezegen adı verilen Marduk, 2012 yılında astrolojik (astronomik demiyorum) açıdan dünyada hiçbir şeyi değiştiremeyecektir. Bu konudaki iddialar ve varsayımlar bazı cahil astrologların sözde sezgilerinden ve astroloji kültürü eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Tüm astroloji severlere sesleniyorum ve iddia ediyorum 2012’de astrolojik olarak hiçbir önemli şeyin olacağı, hiçbir şeyin değişeceği yok. İnsanlar onuncu gezegenden ne olumlu, ne de olumsuz bir şeyler bekleyip kendilerini boş hayallere kaptırmasınlar. Ayrıca kendim de dahi olmak üzere Türkiye’de jeo-politik astrolog var mı ki? Herkes oturmuş keseye bereket atıp tutuyor. Olduğu gibi yalan. 2012’de hiç kimse kehanetlerde bulunup, süper olaylar filan beklemesin. Bıraksınlar bu safsataları. Bilimsel astrolojiye ayıp oluyor arkadaşlar…
İmdiii…. Gelelim Tempo’daki röportajın getireceği akislere… Neler olabilir dersiniz? İhtimaller muhtelif:
1) Her zaman olduğu gibi bunu okuyan kişilerin yüzde doksanı benim söylediklerime kızar; “Yahu bula, bula bu adamı mı bulmuşlar? Adam her şeyi inkar ediyor yahu, ne biçim astrolog bu” diye feryat figan eder.
2) Okuyan kişilerin yüzde beşi, “Acaba kim haklı?” diye düşünür.
3) Büyük bir azınlık olan yüzde beş nispetindeki okuyucu ise beni haklı bulur.
Birazcık adilane oldu herhalde? Ne yapalım, öyle olsun. Ölen ölür, kalan kalır. Kalan sağlar bizimdir. Hani az önce bahsettim ya; sevgili meslektaşım astrolog Metin Kiraz’ın güzel bir sözü vardır diye. Adam haklı mı, haklı valla. Kimse zıddını söyleyemez. Kendisi de birinci gruptan ciddi bir meslektaşımız, iyi bir astroloji duayenidir. Belki içinizde zamanında yazdığı çeşitli yazıları okumuş olanlar vardır. Hatta bir zamanlar “Medyum Memiş’in Gerçekleşmeyen Kehanetleri” diye de bir yazısı çıkmıştı da günlerce konuşulup, durmadan gülündü o yazıya. Hatırladığım kadarıyla Memoş (?) Ay pardon! Memiş, Galatasaray kesin şampiyon demişti de Beşiktaş nedense bir sürpriz yapıp şampiyon olmuştu. Bu, o yazıdan sadece benim hatırladığım bir kehanet numunesi (?).
Bakalım bizim onuncu gezegen hakkındaki fikirlerimize dair medyatik astrologlardan ne kahanetler gelecek? Yine ne cevherler yumurtlanacak. Ama mühim değil. Tabii ki haklı çıkacak olan medyatikler. Adları üstünde ya: medyatikler işte. Bunların içinde hem kahineler var, hem de kahinler. Yazılarını okudukça bir Trakya türküsü çığırmaktan alamıyorum kendimi. “At martini de bre Hassan. Dağlar inlesin” diye. Neyse bu konunun da getireceği tepkileri daha sonraki sayılara bırakıp geçen ayki yazımıza bir dönelim.
Kupürde de görüldüğü gibi bu belge 10 Ağustos 1982 tarihli Haftanın Sesi gazetesinin birinci sayısında çıkan Türkiye’deki ilk Tarot köşesinin resmi belgesidir. Bunun aksini ispatlayacak kimse varsa, buyursun gelsin. Hodri meydan. Oysa benim bu hodri meydan teklifime çok daha önceden; “Sağımda bir pelvan var, solumda da bir dane, ikisi de birbirinden merdane geldiler meydane” denmiş de benim haberim yokmuş. Bakın hele siz şu işe. Şükürler olsun istihbaratım kuvvetlidir. Geçenlerde bu sefer bir dost yine kulağıma bir şeyler üfürdü. Gel gelelim haber kaynağı olan kişiler farklı. Üstelik bahsedilen kişi bir evvelki yazımda “Türkiye’ye tarotu ilk ben getirdim” diyen kişiden de bambaşka biri. Geçen yazıda bahsettiğim kişi bir başkasıydı. Yahu ne çok meraklısı varmış şu Tarot’u Türkiye’ye getirmeye de, neden bu hazretler ve hazretiyeler benim getirmemi beklemişler hiç anlayamadım doğrusu. Madem bu bu kadar önemliydi de neden benden önce davranmadınız ki?
Size en iyisi, bir sitede yapılmış bir röportajın enteresan taraflarını aynen nakledelim. Böylece medyatik kahinelerden bir örneği de görmüş oluruz beraberce.
– Siz Tarot falının bakılmasının doğru olmadığını söylemişsiniz.
Evet. Çünkü Tarot kaderi değiştirebilir. Tarot falı bakan kişinin iç çatışmaları, ruhi durumu ve kendi şuurunu tamamen soyutlaması gerekir. Bunu herkes yapamaz. Falda çıkanlar sizi yansıtmasa da gerçekleşebilir.
Bu fikre söyleyeceğim benim “Otur! 0” olur. Kaderi değiştirmek ne, kardeşim? Tarot kaderi değiştirilebilir diye hiç alakasız, kökensiz, seviyesiz bir laf. Olur mu hiç böyle saçma sapan bir şey kardeşim? Kaderi kimin değiştirebildiği görülmüş bugüne kadar ki Tarot değiştirsin?
Tarot falı bakan kişinin iç çatışmalarını ve kendi şuurunu nasıl soyutlaması gerektiği hakkında da herhalde Tibet veya Hint dilinde yazılmış özel kitaplar olsa gerek. Vallahi bu konuda modern psikiyatri bile havasını alır. O zaman söyleyelim de bundan sonra Tarot’a yogiler veya fakirler baksın veya Zen rahipleri filan da olabilir belki. Bunları geçiniz. Hepsi zırva. Tarot bir bilgelik felsefesidir. Fal amaçlı da kullanılabilir. Ancak neticede o zaman Tarot kartları bir fal aracı olmaktan öteye gidemez. Tarot bakıcısı kendi sezgileri ve kartların simgelerinin verdikleri ilhamların karışımıyla sadece fal bakar. Buna da dilimizde Tarot falı denir. Ancak bununla kader filan değişmez. Sonuçta sadece bir faldır. Hepsi ondan ibaret.
Yazının başka bölümlerine devam edelim :
“Ama ben kartlara danışılmasından yana değilim. Çünkü ben insanın Tanrısal bir varlık olduğunu söylüyorum. Tanrısal niteliklerimi kendim içinde uyandırarak kendi yaşayacaklarımı kendimin belirleyebileceğini düşünüyorum, kartlara bakan kişinin benim adıma geleceğimi belirlemesine izin vermiyorum. Ben asla Tarot açtırmam kendi kendime de açmam ve açılmasının yanında değilim. Çünkü Tarot açan kişi kendi şuur düzeyiyle değerlendiriyor gördüklerini. ”
Nefis bir tenakus . Meşhur bir söz vardır: “Dinime söven Müslüman olsa” diye. Biraz ilerideki pasajlarda da göreceğimiz gibi, madem bu fikirlere sahiptiniz de bilmem hangi televizyon kanalında bir yıl Tarot programını kim yaptı peki? Benim gazetede başlattığım Tarot sütunundan dört yıl sonra aklınız başınıza geldi de, şimdi neden her şeyi inkar ediyorsunuz? Programınıza davet ettiğiniz seçkin konuklar arasında dönemin başbakanı bile vardı. Herhalde Tarot açtırdığı için adamcağızın kaderi değişti de 10-15 yıl sonra siyaset hayatı bitti. (Vallahi doğru. İnsanın bazen bu tarotun kişinin kaderini değiştirebileceği de akla gelmiyor değil yani. Hah, hah, hah.)
Neyse yazıya devam :
– Türkiye de Tarot’u tanıtan kişi sizsiniz ama…
Türkiye de Tarot tanıtan kişi benim. Hem de televizyon aracılığıyla.
Ya bu mübarek kahine yalan söylüyor, ya da ben. Televizyon kanalındaki Tarot programı size sunduğum kupürdeki tarihten en az dört sene sonra başlamıştır. Zaten Türkiye o dönemler Tarot’u benim gazetedeki Tarot köşesi yazılarımdan ve sevgili Bülent Kısa’nın Burç dergisindeki Tarot köşesi yazılarından tanımamış olsaydı, o televizyon kanalı böyle bir programı gündeme bile getirmezdi. Ha mübarek kahinenin biraz Türkçe’si düzgün olup, ifade yeteneği yerinde olsaydı ve deseydi ki: “Tarot’un Türkiye’de yayılmasına yaptığım TV programlarıyla yardımcı oldum” diye. En azından haklı bir tarafı olurdu. Bu kadar basit. Oysa her zaman olduğu gibi insanları sinsi sinsi güldüren BEN de BEN anlayışını kendisiye alay da ettirme pahasına devam ettiriyor. İyi ama kardeşim biz kırk kişiyiz ve birbirimizi biliriz.
Neyse mübarek kahinenin yumurtladığı cevherlerle uğraşmaktan hem sıkıldım, hem de siz sevgili okurlarımı sıktım. Konuyu yazıdan alacağım son pasajla noktalamak istiyorum:
Mesela Türkiye ve dünya için bir yorum yapıyorum. Şu güne kadar Türkiye’yle ilgili yaptığım yorumların hepsi çok isabetliydi. Bir günlük gazetede astroloji sütunu yapan ilk kişi benim, televizyonda da öyle ve 18 sene olmuş. Bu süre içinde pek çok insan geldi gitti. Ama ben hala istikrarla sürdürüyorum. Bunun sebebi sahip olduğum bilgiyi aynen aktarmam. Bundan hoşlanırlar bundan hoşlanmazlar diye bir politika gütmeksizin. Türkiye ile ilgili öngörülerimin tutarlı olmasını nedeni ben oturup Türkiye’yi çalışıyorum. Ülkenin geçmişini, geleneklerini, yapısını, siyasi ekonomik geçmişi su anki konumu ve dünyanın içindeki konumu. Dünyadaki diğer ülkeler ve şu andaki tüm gelişmeleri izliyorum. Çünkü bunu yorumlayabilmem için bilgiye ihtiyacım var.
Soru 1) Bu mübarek kahinenin Türkiye hakkında yaptığı ve tutarlı olduğu herhangi bir yorumu gören, duyan ve hatırlayan varsa. Bana bildirir mi?
Soru 2) “Bir günlük gazetede ilk defa astroloji sütunu yapan benim” diyor bu mübarek kahine hanım. Oysa ben soruyorum. Türkiye’de ilk astroloji sütununu kimin yaptığını bilen var mı? Sanırım yoktur. Ancak yaşlılar bilir. Devri saadette Yeni Sabah diye bir gazete çıkardı. Biz bile o zamanlar ekmeğe mama filan derdik. İşte ilk astroloji sütunu orada yapıldı. Yapan rahmetli bir ağabeyimiz Necip Özkardeş’ti ve hazırlayan olarak da müstear isim olarak da medyum Mansur adını kullanmıştı. Zaten sütunun adı da Medyum Mansur’un Yıldız Falı idi.
Soru 3) “18 senedir bir sürü insan geldi gitti” diyor. Kimsenin bir yere gittiği falan yok da, sadece medyadan uzaklaştı bu kişiler. Belirli bir süreç içinde acaba neden bir sürü insan gelip gitmiştir? Bilen var mı? Oysa bu sorunun cevabını medya dümenlerini bilenler çok iyi bilirler. Bilirleeerr….
Soru 4) “Türkiye ile ilgili öngörülerimin tutarlı olmasını nedeni ben oturup Türkiye’yi çalışıyorum. Ülkenin geçmişini, geleneklerini, yapısını, siyasi ekonomik geçmişi şu anki konumu ve dünyanın içindeki konumu. Dünyadaki diğer ülkeler ve şu andaki tüm gelişmeleri izliyorum. Çünkü bunu yorumlayabilmem için bilgiye ihtiyacım var.”
Ne güzel. Bir de yetmiyormuş gibi bu cümlelerle kendisini ele veriyor.
Siz hiç ünlü bir astroloğun, hele hele jeopolitik astrolojiyle uğraşan bir uzman astroloğun ülkesinin kültürünü, ekonomik geçmişini, efendime söyleyeyim, geleneklerini ve siyasi ekonomik geçmişini incelediğini duydunuz mu acaba? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Tabii ki olamaz. Çünkü gerçek bir jeo-politikçi (Mundane) astrolog hiç tanımadığı, varlığından bile haberdar olmadığı bir ülke hakkında astrolojik bilgisi doğrultusunda geleceğe yönelik bazı tahminlerde bulunabilir. Eğer bu muhteşem kişi kalkıp bunları bir ders gibi çalışıp, ondan sonra da ben şöyle biliyorum, böyle biliyorum diyorsa, onun burada bahsettiği bilgiler doğrultusunda buna astroloji değil Fütüroloji denir. Çünkü yukarıdaki açıklamalar bir astroloğun değil bir fütüroloğun söyleyeceği sözlerdir. Şüphesiz ki fütüroloji pozitif bir bilimdir ve birçok istatistiksel veriye dayanır ama, bunun yakından uzaktan astrolojiyle alakası yoktur. Sanırım kahinelerimizin ve kahinlerimizin ekolleri ne olursa olsun her şeyden önce köklü bir Türkçe öğrenmeye ihtiyaçları var. İfade yeteneğine gelince. İşte onun maalesef ne okulu var, ne de öğretmeni. O iş bir yetenek meselesi. Sebeb-i mefti ise genlere bağlı olsa gerek.
İş sırf kahinelerle bitmiyor. Birde kahinler (?) veya uzaktan eğitmenler de var. Ben bu arkadaşların kehanet satırlarını buraya taşımıyorum. Zaten kendi sitelerinde yeterince anlatıyorlar zaten.
İşte ünlü bir astrolog arkadaş kendi şahsi sitesinde bir şeyler yazmış. Gelelim şu astroloji eğitimi veren, neticesinde de bir sertifika sahibi olmanızı sağlayan yabancı kuruluşlara… Örneğin Faculty of Astrological Studies. Faculty of Astrological Studies bir zamanların gerçekten dünyadaki en saygın kuruluşuydu. Astroloji bilenler hatırlar. Hani şu Margret Hone, Jeff Mayo zamanlarındaki haliyle tabii. O zamanlar ne para, ne pul geçerdi. Bir diploma için adamı koyun gibi meletirlerdi Valla. Ama gel gelelim devir değişti. Neyse bunları bilen zaten biliyor. Siz artık gerek maddi gerekse bilgi olarak iflas etmek üzere olan böyle bir kuruluşun Türkiye gibi astroloji konusunda bakir bir ülkenin temsilciliğine soyunacaksınız, birde üstelik dünyanın parasını vereceksiniz de adamlar size kusura bakma arkadaş mı diyecekler. Size diplomada verirler, sınavlarda birinci de yaparlar. Konferanslar da verdirtirler. Hatta Uzaktan Eğitmen titri bile alırsınız. (Ne demekse bu?) Hani şu sevgili Cem Yılmaz’ın para esprisinde söyledikleri gibi. O derya “Tamamen duygusal” diye. İşte bu da öyle bir şey. (İşte Öyle Bir Şey deyince sevgili dostum Melih Kibar’a rahmet dilemeden geçemeyeceğim. Ruhu şadolsun.)
Bir de Arap Noktaları konusu var ki, bu konu hakkında benim sitemde oldukça geniş bilgi olduğundan kimsenin başını ağrıtmak istemiyorum. Ancak hemen söyleyeyim ki bu noktalar Astroloji’de eski önemini kaybetmiş bir konudur. Bir sürü astrolog adını bile anmaz. Zaten noktaların doğru olarak hesaplanabilmesi için de doğum saatinin + veya – 4 dakikalık bir hata payından fazla olmaması gerekir ki, yükselen bir dereceden fazla oynamasın. Ama birazdan da göreceğimiz gibi bir hazret, illa da Arap noktaları diye tutturmuş. Esas amaç bence derslerde laf ebeliği yapmak. (Bilirsiniz bizim millet bilmediği, ama merak ettiği konularda laf ebeliğine de bayılır ve bunu bir bilgi birikimi zanneder.) Yani uzun lafın kısası kendini aşırı bilgili göstermek işe yarar. Ben tabii bu işin ticari yönünü eleştirmem. Her yiğidin bir yoğurt yeyiş tarzı vardır. Bu tür kişilerin yaptığı ticari tür benim tamamen dışımda.
Bir de özellikle son zamanlarda artan, konferanslara davet edilme işi var. Biliyorsunuz konu resmi kurumları ilgilendiren bir konu olmadığı taktirde ve siz de masrafları cebinizden karşılamayı taahhüt ettiğinizde semineri yapan kurum sizi seve seve davet eder. Siz de gidip rahatça Türkiye’yi temsil edersiniz. Buna Türkiye’den tepki gelmez, çünkü memleketimiz namına bir onurdur. Davet edildiğiniz ülkenin ve kurumun ise zaten canına minnet. Inınınınnnnn. Ufukta yeni bir pazar gözüküyor. Hem de verimli ve yüksek potansiyele sahip bir pazar. Eğer aklınızı kullanabilirseniz bu işten size de gelecekte çok pay düşer. Hatta maddi yardım bile görmeniz olasıdır.
Şimdi mesela kendi sitesinde bir uzaktan eğitmen olduğu iddia edilen bir kahin arkadaşımız şunları söylüyor :
Hiçbir görüşmemi aceleye getirerek, hemen anında o kişiyi kabul ederek yapamam, çünkü her görüşme öncesinde 2 saati aşan bir süre, önce aşağıda sınıflayacağım konularda, astrolojik göstergeler üzerinde çalışırım. Çoğunlukla kişiler belirli sorular eşliğinde gelirler ama astrolog burada çok dikkatli olmalıdır, zira bu soruların gerçek nedeni, danışanın size aslında hiç bahsetmediği, hatta gizlediği bir gündemle alakalı da olabilir. Danışanlar astrologları yönlendirmek isteyebilirler, bu yüzden elimdeki veriler danışanın sözünü ettiği şeylerin ötesine geçiyor, ya da soru işaretleri getiriyorsa, her zaman bu konuyu daha fazla açma, değerlendirme isteği duyarım. Bana danışan kişilerin haritalarında kesin doğum saati belirtilse bile, mutlaka doğum saatinden emin olmak isterim. Bunu yaparken, görüşme öncesinde kişinin doğum saati aralığını ve hayatındaki önemli olayların tarihlerini isterim. Ayrıca kişinin tipini de tarif etmesini isterim. Bu bilgilerle geçmiş olaylara bakarak doğum saatinden mümkün olduğunca emin olmak isterim. Kullandığım teknikler beni kesin yargıya zorlayacağı için, haritanın düzeltilmesi (rektifikasyonu) adı verilen bu ön işlemin her astrolog tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorum.
1- Hiçbir görüşmemi aceleye getirerek, hemen anında o kişiyi kabul ederek yapamam, çünkü her görüşme öncesinde 2 saati aşan bir süre, önce aşağıda sınıflayacağım konularda, astrolojik göstergeler üzerinde çalışırım.
Astroloğun bir kişinin horoskopunu yorumlaması için onunla bire bir görüşmesi icabetmez (Ama nedense ders vermeye gelince bu iş uzaktan eğitmenlik olarak yapılabiliyor da iş horoskop yorumlamaya gelince yapılamıyor demek ki. Yani adamla bizzat yüz yüze konuşulması gerekiyor. 56 yaşındayım. Ama anladığım kadarıyla daha öğrenmem gereken daha çok şey var.) Astrolog için kişinin doğum tarihi, saati ve yeri önemlidir. Tabii bir de öğrenmek istedikleri. Adamı karşınızda görüp ne yapacaksınız? İsterseniz elinize birde Zener kartları alıp telepati çalışması da yapın bari eliniz deymişken.
2- Danışanlar astroloğu yöneltmek isterler.
Yahu kim kimi neye yöneltiyor kardeşim? Çizeceksin horoskopu. Astrolojik bilgilerinin doğrultusunda ne görüyorsan yazacaksın veya söyleyeceksin. Soruları varsa onlara da aynı doğrultuda cevap vereceksin. Alt üstü bu. Sonuçta devlet sırrı mı çözüyoruz. Yaptığımız iş bir horoskopun yorumu. Hepsi bu kadar.
3- Kullandığım teknikler beni kesin yargıya zorlayacağı için, haritanın düzeltilmesi (rektifikasyonu) adı verilen bu ön işlemin her astrolog tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorum.”
Rektifikasyon vb. gibi İngilizce sözcüklerle milletin kafasını karıştırmanın hiçbir anlamı yok. Şimdi meslektaşlarımdan bazıları bir hayli kızacak bana ama (kızmalarının nedeni ise: bu bilgiler ileri dönemlerde verilir. Dur hele öğrencilerin şunun şurası daha bir yıldır parasını alıyoruz. Sen nasıl kalkıp rektifikasyon öğretmeye kalkarsın be adam diye), hazır yeri gelmişken ben size rektifikasyonun ne olduğunu ve dünyada astrologların konuya hangi gözle baktıklarını halin hazırlamakta olduğum sözlükten alıntı olarak bir yazayım da bu teori üstadlarının ne kadar lüzumsuz şeylerle uğraştığını anlayın bari.
DÜZELTME (RECTIFATION): Bilinen olaylar referans alınarak veya doğuştan gelen özellikler vasıtasıyla doğum anının veya yükselen burcun (haritanın yükselen derecesinin) düzeltilmesi veya doğrulanması işlemine verilen ad. Bu işlem, zaman parçalarının hatalı olmasından dolayı gereklilik gösterebilir; böyle bir hata, gerçek doğum anının doğru ve dikkatli olarak kaydedilmesi işini yapan kişilerin dikkatsizliğinden kaynaklanabilir; veya o yere tamamen yabancı olan doğum saatinin hipotetik bir tespitini içerebilir. Konunun tamamı üzerinde çeşitli ihtilaflar vardır. Bazılarına göre, bir tezi kanıtlamak için önermenin nedenini sonuca uydurabilmek üzere değiştirmek bilimsel değildir. Çok sayıdaki yöntem arasından bazıları şöyledir:
(1) Doğum Öncesi Dönem, Ayın doğum anındaki pozisyonundan ilk safhasını oluşturduğu noktaya kadar olan hareketinin oluşturduğu açı zamana çevrilerek eşlik eden olaylarla karşılaştırılır. Bu şekilde, kişinin gerçek yaşı ile ilgili bir göstergeye ulaşıldığı varsayılır. Böylelikle Yükselenin derecesi düzeltilir; (2) gezegenlerin ev konumları arasındaki karşılaştırmalar ve kişinin koşulları ve mizacı ve (3) ilk kazaya veya hastalığa, bir ebeveynin ölümüne veya evlilik, çocuk sahibi olma gibi sevindirici bir olaya ait yönlerin hesaplanması. Önemli astrologlardan Argol ve Morinus önemli bir olay tarihine ilişkin yönlerle düzletme yöntemini kullanmışlardır. Hermes doğum anındaki ayın konumu ile ana rahmine düşme anındaki Yükselen arasında belirli bir ilişki gözlemlemiştir. Böylece E.H. Bailey’ in “Prenatal Epoch” ve Sepharial’ın “The Solar Epoch” eserleriyle daha da geliştirdiği Doğum Öncesi Dönem’i ortaya çıkarmıştır. Daha pek çok yöntem geliştirilmiş olsa da hiçbiri evrensel olarak kabul görmemiştir. Günümüzde çeşitli astrologlarca kullanılmasına rağmen her astrolog bu işlemde farklı farklı sonuçlar almaktadır. Bu da Rektifikasyonun pek güvenilir olmadığına işaret etmektedir.
4- Bir haritaya hemen üstün körü, o anda hemen bakıp bir şeyler söylenmesi, özellikle profesyonel aşamada kaçınılması gereken bir durumdur. Astroloji öğrencilerinin de bu konuya özen göstermeleri gerekir.
Kesinlikle akademik bir yargı. Bir pratisyen olarak hiç kabul etmiyorum. Şüphesiz ki üstün körü sözcüğü herkes için ayrı ayrı anlamlar ifade eder. Daha önceki astroloji yazılarımı okumuş olanlar hatırlayacaklardır; “Profesyonellerin çoğu anında yorum yapamaz” demiştim; çünkü yorum pratik ister. Üstadın burada “üstün körü” diye neyi ifade ettiği belli. Açıkçası, “Ben kitaplarıma danışmadan bu işi yapamam. Nereden bileyim ben ezbere ikinci evdeki Mars – Venüs kavuşumunun, beşinci evdeki Neptün’e aldığı doksan derecelik açının ne anlama geldiğini?” demek istiyor. Kendince haklıdır. Öyle öğrenmiş. Tabii ki kitaplarına bakacak ilk önce. Bunun adı da üstünkörü yorum yapmamak oluyor besbelli. Astrological Studies’in eğitim sistemi demek böyle öğretiyor bu işi. Neden mi Gayet basit. Sizi iki sene bir sürü teoriyle oyalamazlarsa bu adamlar parayı nereden kazanacaklar kardeşim? Söyleyin ha, nereden kazanacaklar? Adama astrolojiyi altı ayda öğretirsen aç kalırsın. Etraf öğrenci kaynamıyor ki bu konuda. Ne kadar uzatırsan kursu, teorik bilgiyi o, sana para olarak geri dönecek. İnsan bindiği dalı keser mi hiç?
Bir de en son bahsetmek istediğim şu meşhur Merkür retrosu olayı var. Ne zaman gazetelerin astroloji sütunlarında: “Merkür retroya giriyor” haberi yazılılıyor; önüne gelen ya benim siteye yazıyor, ya da bana telefon açıyor: “Gufran Bey, Merkür retrosu….”
Bu cümleyi duyduğum andan itibaren tüylerim diken diken oluyor. Üstelik ben bu konuyu kendi sitemde de düpedüz Merkür Retrosu başlığıyla açıkça yazdım. Merkür retrosu, yani Merkür’ün geri gidişi sadece retronun oluştuğu burçtakileri, zıt burcundakileri ve oluştuğu burca doksan derecelik açı alan burçlardakileri etkiler. Geri kalanı fasa fisodur. Bilinen özelliği Merkür retro olduğu zamanda yeni anlaşmalar yapmamak, yolculuklara çıkmamak, sözleşmelere imzalar atmamaktır. Güzel ama kimin için geçerli bunlar? İşte yukarıda izah ettiğim Merkür konumunda olanlar için. Ha bir de doğal haritasında Merkür’ü retro olanları da katmak lazım tabii. Gerisi tamamen spekülasyondur ve astrolojiyi bilmeye öğrenmeye çalışan bir sürü dünya tatlısı saf insanımızın aklını karıştırmaktan öteye gitmez. Demek ki Merkür retro yaptığında dünyanın hiçbir yerinde kimse yeni bir sözleşme imzalamıyor. Vay anasını. Bu Astroloji’de artık çok oluyor yani. Peki retroya rağmen yeni sözleşme imzalayanların tüm işleri ters mi gidiyor Merkür gibi? Olur mu efendim, olur mu? Bunların tamamı zırva şeyler. Uydurmaca, kandırmaca. Yine dudaklarımda aynı türkü: At martini de bre Hassan, dağlar inlesin…
Neyseeee…Beni bu denli çektiğiniz için sizlere ne kadar teşekkür etsem az. İstediğiniz gibi eleştirebilir, eleştirilerinizi mail adresime gönderebilirsiniz. Son derece memnun olurum, hiç de kırılmam doğrusu. En keyifli günler sizlerin olsun.
Yazıya Önemli Ek
(Yazı yazıldıktan sonra Tempo Dergisi çıktı. Gufran Bey ek olarak şu satırları yazdı – Editör)
Tempo dergisi çıktı. Yazan yazmış. Bir diyeceğim yok yazılanlara. Çünkü ortada bir yanlış anlaşılma var. Ben onuncu gezegen diye bir şey olmadığı için bu konuyu Marduk savını onuncu gezegen olarak ele alıp, bunun astrolojik anlamda bir şey ifade etmeyeceğini yazmıştım. Dergi çıktıktan sonra anlaşıldı ki meğer insanların onuncu gezegen dedikleri şu bizim astroloji’de bir türlü belirli bir yere oturamayan Chiron’muş. Vallahi kusura bakmayın. Bendeniz Pluto’dan başka bir planeti onuncu olarak tanımadığımdan onuncu ile on ikinciyi birbirine karıştırmışım anlaşılan. İş Chiron olunca iş değişir. Kısaca biraz değineyim : Astronomların onuncu gezegen adlı gezegeni bulduklarını iddia ettikleri yıl 1930. Ne yazık ki Dünya Astronomi Birliği çevrelerinde bu buluş hala onaylanmış durumda değil. Yani biz astrologlar da henüz bilimsel astronominin bile doğrulamadığı bir sav üzerinde tartışıyoruz. Bu da başlı başına bir saçmalık ve medyanın ayak oyunlarından biri tabii. Peki astrolojide Chiron nedir? (Benim siteme bakacak olanlar, bu konuda çeşitli astrolojik bilgiler bulabilirler. www.megaastrogufran.net)
Chiron (Okunuşu Şiron veya Sharon) 1977 yılında Satürn ile Uranüs’ün yörüngeleri arasında bulunan küçük bir platoneiddir. Platoneid Güneş sistemi içindeki gezegen yapısında ve göktaşları ile esteroidlerden farklı gök cisimlerine verilen addır. Bu yapısı ile Chiron astrolojik çalışmalarda bir gezegen olarak değerlendirilir. Bir grup astrolog tarafından da Yay burcunun ikinci dereceden yöneticisi olarak düşünülüp yorumlandırılmaya çalışılmıştır. Bir gezegen olarak değerlendirilir ama, astronomik açıdan yazdığım gibi sonuçta bir Platonoiddir. Chiron’un astrolojik anlamı, karakteri ve etkilerini astrolojinin gelişim çizgisi içinde diğer planetlerin bulunuşları ve zaman/gözlem çalışmalarının verileri ile irdelemeye başlayabiliriz. Örneğin bir sürü astrolog için Chiron için halen Pluto bile belirsizliğini korurken anlam olarak bir hiçtir. Kıymet de vermezler, ele de almazlar. Hele hele bunu evrenselleştirelim derseniz , bir de gülerler. Daha detaylı bir Chiron analizi için mitolojiyi incelemek gerekir. Mitolojide, Chiron’un babası Satürn ve annesi Philyra’dır. Kız kardeşlerinden birisinin ise Oceanus olduğu bilinir. Efsaneye göre Satürn’ün karısı Rhea, kocası ile Philyra’ı beraber olurlarken yakalamış, ancak bu sırada Satürn kendini çok iri bir ata çevirerek kaçmıştır. Satürn ile Philyra’nın beraberliğinin mahsulü olan Chiron vücudunun yarısı insan ve yarısı at olarak doğmuştur. Chiron ilk Centaur (Santor) dur.
Bu doğumdan sonda Philyra bir Santor doğurmanın büyük şaşkınlığı ile içinde bulunduğu acı ve korkudan kurtulmak için tanrılara dualar etmiş ve yeni doğan çocuğundan kurtulmak için her bedeli ödeyebileceğini dualarında tanrılara iletmiş ve tanrılar ise cevap olarak Chiron’u Philyra’nın bir daha göremeyeceği kadar uzaklara götürmüşler, ancak bunun bedeli olarak Philyra’yı bir limon ağacına çevirmişler. Chiron ilk büyük üzüntüsünü, ilk büyük yarasını annesinin kendini dışlaması ile almıştır. Chiron bu anlamda doğum kartlarında yaşamın dışlanmaya hassas önemli bir bölümü ifade eder. Chiron sembolik yapısı ile sağlam,dürüst ve kutsal nitelikli bir insan ile güçlü bir hayvan gibi doğa ile bütünleşmiş,doğanın bir parçası olmuş anlamlı bir yapıyı anlatır. Chiron’un doğayla olan bütünlüğü tıpkı bir şaman ( tanrısal güçleri ile insanlara ve topluma düzen ve sağlık veren yüce,kutsal insan ) gibi ona tedavi edici, iyileştirici ve düzenleyici unsurlar verir. Tanrının oğlu olan Chiron akıl ve zekayı,düşüncenin gelişimini ifade eder. Medikal çalışmalardaki başarıyı anlattığı gibi, müzik, kültür ve ahlak, avcılık, savaş ve astroloji’ yi de belirtmektedir. Chiron gelişmesine yardımcı olan Jason, Hercules, Asclepius ve Archilles’in etkisi altında kalmış, geniş bir alanda eğitim alarak bilgi ve eğitimin sembolü haline gelmiştir. Chiron kendi eğitimimiz ile kişiliğimizin toplum içerisinde geleceği yeri ve öz kültürümüz ile toplumun bizi nasıl tanıyacağını anlatır. Ancak bizim geleceğimiz toplusal konularda yaşayacağımız üzüntü ve duygusal yaralanmalarında belirleyicisidir. Doğum haritasındaki yeri,o evin anlamı içerisinde bizim kişisel çabamız ile gelebileceğimiz yeri, makamı ve aşamaları anlatır. İçinde olduğu evin yaşamımıza etki edecek hassas yönleri var ise bunlarında önem kazanmasına yol açar. Chiron’un bulunması ile gündeme gelen klinik psikoterapi çalışmaları,duygusal yaralanmaları ve rahatsızlıkları anlattığı gibi, bu sorunların şifa bulması için yapılan çabaları da göstermektedir. Birçok ünlü terapist ile büyük duygusal çöküntüler yaşamış kişilerde Chiron etkisinin güçlü olduğu görülür. Chiron kişileri bir kahraman gibi hazırlar. Sadece gündemde olan bilgileri ve bilimi değil,gelenek,ahlak ve kültürel değerleri de öğretir. Öğrenme ve kendini yetiştirme hırsını verir. Ayrıca bilgimizi aktarma ve öğretmenlik duygularımızı da geliştirir. Bilgi kendimiz için değil,toplum için gereklidir. Öğretmek için öğrenilir. Bu kişisel ve toplumsal dayanışmanın da temellerini oluşturur. Chiron’un yörüngesi Satürn ile Uranüs arasında bulunur ve bu iki büyük prensip arasındaki bağları oluşturur. Chiron bulunduğu konumda eğer Uranüs ile ilişkide ise, onun yaratacağı değişim ve yeniliklere kişisel üstünlük ve toplumcu bir yaklaşım verir. Değişimler için gruplaşmış dernekleşmenin gereğini belirler. Bu oluşumları gerçekleştirir. Chiron yaratıcılık, sezi gücü, hissi kabiliyetler verdiği gibi, mistik, Okült ve dünya altı ile ilgili duygu ve çalışmalara da işaret eder. Çok içkili olan Hercules efsaneye göre bir tartışma sonucunda Chiron’u zehirli bir ok ile omzundan yaralamış. Hercules’in okundaki zehiri ise ölümlü Hydra vermiş. Bu amansız zehir karşısında hemen öleceği düşünülen Chiron kendi yaptığı bir ilaç ile kendini tedavi etmiş. Bu mitolojik anlatım bize çok ilgi çekici bir formülü anlatır. Chiron türlü zorluklar karşısında kişinin kendi gücü ile savaşmasını kendine çareler bulmasını anlatır. Başkalarına da yardım hissi geliştirir. Bu düşünce daha önce anlatılan bir Şaman benzetmesine uyum sağlamaktadır. Chiron bilgisini, bilgeliğini ve yardımseverliği ile Tanrılar tarafından ölümsüzlükle ödüllendirilmiştir. Ancak bu ödül Chiron’u değişik bir konuma getirir. Chiron bir yanda hassaslığı ile kendi acıları ve üzüntüleri içerisinde sarmalanacak,ancak ölümsüzlüğü bunun sonuna dek böyle kalmasına neden olacaktır. Çözüm çabuk bulunur. Prometheus kutsal ateşi Tanrılardan alarak Dünya yüzüne getirir.Ateş ceza ve adaleti,hırs ve öncülüğü anlatmaktadır. Prometheus ile anlaşan Chiron ölümsüzlüğü Prometheus’a vererek yerine geçer. Bu anlaşmadan dolayı Chiron ile Prometheus sonsuza dek birbirlerine muhtaç kalacaklardır. Chiron dünya yüzündeki zeka ve erdemleri temsil ederken, Prometheus aydınlığı ve görebilmeyi sağlayan, gizli kalanları ortaya çıkaran ateşi elinde tutar. Chiron bulunduğu evde, ateş gibi sıcak fikirlerin pratik hayata uygulanabilmesini anlatır. Chiron ölümü tercih eder. Çünkü o ölümün gereğini,asaletini ve ölümün getireceği barışı iyi bilir. Burada anlatılan ölüm sadece fiziksel olarak yaşamın sona ermesi değil,duyguların ve heyecanların yok edilmesi,peşinde koşulanlardan vazgeçilmesi anlamında da anlaşılabilir. Chiron’u bu karmaşık ve derin karakteri ile bir burcun tanımı içinde anlamak kolay değildir. Kimi astrologlar sembolik yaklaşımla santor olan Chiron’u yine mitolojik anlatımı santor olan Yay burcu ile eşleştirmektedirler. Bazı astrologlar ise Chiron’un pratik zeka ve eğitim ile olan ilişkisinden dolayı başak burcu karakterinde olduğunu söylerler. Ancak gerçek bir tanımlaması ile Chiron Uranüs ile Satürn arasında bir bağlantıyı içeren ve bulunduğu yere göre yorumlanabilecek bir planetoid’dir.
Buraya kadar yazılanlar benim kendi sitemdeki bilgilerde de vardır. Peki ama o zaman bu gezegen gibi yorumlanan Platonoid’in daha kişisel horoskopumuzda bile ne işe yaradığını tam olarak yorumlayamazken, bunun evrensel boyutu hakkında racon kesip, nasıl deriz ki; “ efendim Chiron kıyametin habercisidir, yok efendim gelecekteki değişimlerin temsilcisidir ” Bütün bunlar saçma fikirlerdir. Hiçbir ispata dayanılmadan ileri sürülen laf kalabalığından başka bir şey değildir. Ayrıca Chiron’un Savaşçı Prense Zeyna ile de yakından uzaktan ne alakası olduğunu hiç anlamış değilim. Herhalde bazı arkadaşlar bir TV dizisindeki Zeyna ile Chiron’u karıştırmışlar. Kimse Chiron’un geleceği üzerine kehanet yapmaya kalkmasın.