Bizim “layığını bulmak” ile ilgili sorunumuz var. Bakın daha okur okumaz yüzünüz buruştu di mi? Çünkü “layığını bulsun” bir nevi bedduadır dilimizde. “Hak ettiği cezayı bulsun.” manası vardır. Hatta TDK’da da yazar bu mana…
Ama bu deyimin 2 manası vardır ve bu ikincisidir. İlk manası ise “dengini, yaraşır eşini bulmak”tır. Daha doğrusu böyle bir mana da var imiş.
“İmiş” diyorum çünkü bundan daha iki gün öncesine kadar ben de olumsuz anlamını biliyordum. Sonra birden, layığını bulmak ne güzel bir deyim aslında biz niye hep olumsuz düşünüyoruz ki düşüncesi geldi içime. Sonra açıp bakınca manaya aslında olumlu tarafını da gördüm. O andan beri de sorguluyorum, layığımız ile buluşamamız neden diye?
İlk gelen yanıt ise gerçekten neye layık olduğumuzu bilmeyişimiz oluyor. Kimisi ben her şeye layığım deyip talepkar oluyor kimisi ben hiçbir şeye layık değilim deyip cefakar oluyor. Kimisi aslında henüz ortaokulda ama kendini doktora yapmış gibi sunuyor kimisi doktora yapmış ama halen kendini ortaokulda zannediyor. Nicesi nerede olduğunun, ne yaptığının farkında değil tanrıcılık oynuyor, gerçekten o yüceliği olanlar ise kendini dövmekten ortaya çıkamıyor. Kimisi emek vermeden her şeye sahip olma peşinde kimisi de emek verecem diye köleleşmiş farkında değil. Bu ve benzer nice sebepten kimse layığını bulamıyor ve denge fena halde bozuluyor.
Peki yok mu ortası bunun dediğinizde ise ilk gelen soru şu ama bunu yanıtlayabilmek büyük cesaret ister: Benim neye layığım, benim liyakatim ne?
Bu sorunun yanıtı eğer dünyada atanamamış tanrı şeklinde dolaşıp tanrıcılık oynayan bir karakter isen aslında bir “Hiç!” olduğunla yüzleşmeni; ama eğer sende yücelik, kudret var ise de onun sorumluluğunu almanı gerekir ki her ikisi de cesaret ister. Fakat bu cesaret, seni hep arayıp durduğun ile kavuşturabilecek yegane seçimdir.
Bu seçimi yapmaya hazır mısın?