Bölüm 1: Kuantum Evreninde Bir Kamyon

Kuantum Fizikçi Fred Alan Wolf’un söyleşisini dinlerken, onun söylediği bir bilgi beni çok etkiledi. Kısaca şunu diyor Wolf: “Eğer içinizde bunu yaparsın diyen bir ses varsa, bunu yapamazsın diyen ses de evrende mevcuttur. Bu yapamazsın diyen bir ses varsa da, bunu yapabilirsin diyen bir ses de vardır. Bunlar farklı yollar halinde karşına çıkarlar. Gözlemci odağını nereye verirse oradan ilerler.”

Peki bunu nasıl yaparız diye düşünürken de TRT Belgesel’deki bir programda bir motor kazasına denk geldim. Motorcu virajı alırken karşısına bir kamyon çıkıyor ve motorcu gidip kamyona giriyor. Anlatıcı şunu söylüyordu arka planda: “Motorcunun en büyük hatası, karşısına çıkan kamyona bakmış olmasıydı. Çünkü motor kullananlar bilir ki siz nereye bakarsanız, motor oraya gider. Eğer kamyon yerine, sağındaki boşluğa odaklansaydı, beden otomatikman motoru o yöne döndürür ve kazadan kurtarabilirdi.”

İşte olayın sırrı burada. Yani bir durum karşısında yapabilirsin de karşımız da, yapamazsın da… Oluru da çıkar, olmazı da… Sistemin yapısı böyle. Karşıma niye kamyon çıktı diye yaygara yapmak da beyhude, çünkü yoldasın işte. Kamyonu var, otobüsü var, arabası var… Hepsi kendi yollarında gidiyorlar… Elbette çıkacaklar karşımıza…

Ama kamyon da var karşımızda, yanındaki boş yol da… Biz nereye bakarsak, altımızdaki motor bizi oraya götürecek. Sen nereye odaklanırsan, oraya… Mesele bu kadar basit!

Bölüm 2: Bilmenin Üç Hali

Yukarıdaki yazımın ardından, bir can bir mail yollamış. Çok güzel bir soru sormuş. Ben de bu soru üzerine yazmak ve hem onu, hem de benzer durumda olan canları yanıtlamak istedim. Öncelikle yazdığı mail şöyle:

“Mesele o kadar basit mi gerçekten. Yapabilene basit geliyor bence. Ben yapamadığım ya da kendimi eksik hissettiğim konularda kendimi yiyip bitiriyorum. Birine anlatınca ee yap diyor. O kadar kolay mı? O duruma acaba ben ne zaman geleceğim ya da gelebilecek miyim çok merak ediyorum. Çünkü benim yapamadığım ama başkasının yaptığı şey konusunda o kişiye karşı kendimi çok ezik hissediyorum.”

Öncelikle burada da bir kamyon ve yolun boş kısmı seçimi söz konusu. İçeride “Yapamazsın!” diyen sese doğru çekilip, bodoslama kamyona dalma durumu. Bunu çok iyi anlıyorum, çünkü o kamyona defalarca gömdüm durdum ben. Benden iyi bilenlerin; iyi olanların yanında ezik, eksik ve yetersiz hissettim. Onları kıskandığım da oldu.

Fakat şimdi böylelerinin karşıma çıkması için dua ediyorum. Ne kadar büyük bir nimetmiş aslında onlarla karşılaşabilmek. Çünkü bana büyük ilham oluyorlar. Bana içimdeki, henüz dışarıya çıkartamadığım potansiyeli gösteriyorlar. Evet! Evet! Hani derler ya, başkalarında gördüğün olumsuzluklar senin yansımandır. Başkalarında gördüğün olumluluklar da senin yansımandır. Buna pozitif gölge denir.

Ben odağımı bu şekilde dönüştürdüğümde, içimdeki kıskançlığı, yoksunluğu, eksikliği, ezikliği; ilham almaya evrilttiğimde, onlardan ilham alabileceğim nice harika insanla dolu olduğunu gördüm etrafımın. Hatta bir muhabbete girdiğimde, en az bilen ben olayım, susayım da dinleyip keşfeden olayım duasını ediyorum. Tabii kastım bilgiçlik taslayanların yanında olanlar değil.

Bu noktada, bilmenin üç hali vardır tasavvufta. Bu model, benim zihnimi çok netleştirdi.

İlki “İlmel Yakîn” bilmektir. Yani sadece bilgi vardır elinde. Sonra “Aynel Yakîn” gelir, o bilginin yaşandığını görürsün. Ardından da “Hakkel Yakîn” gelir, artık sen de onu yaşarsın. Örnek vermek gerekirse, mesela “Kutsal İzdivaç” kavramı vardır. İlahi eşinle deneyimlediğin, aşkın ve paylaşımın en yüksek boyutu. Bunun bilgisi sende vardır ve bilirsin. Burada “İlm-el Yakîn” bir deneyimdesindir. Sadece bilgidesindir. Sonra “Kutsal İzdivaç”ı deneyimleyen bir çifte şahitlik edersin. Gerçekten bu deneyimin içinde hakkıyla olan bir çifti görmek bile sende bir dönüşüm yaratır. Beyin nöronların, şahitliği esnasında yeni ağlar oluşturur. Seni bu deneyimi yaratmaya hazırlar. Buna “Ayn-el Yakîn” biliş denir. Ve de vakti gelir bir gün ve bir bakarsın “Kutsal İzdivaç”ın karşında. Gözlerinin içine bakıyor aşkla. Elele tutuşursun, sarılırsın, öpersin, koklarsın onu. Kendinden geçersin. Bilirsin ki artık kavuştun. İşte bu da “Hakk-el Yakîn” bir deneyimdir.

İşte bizler deneyimlerimizi bu üç aşamadan geçerek yaratırız. Bu bağlamda, insanın çevresinde kendinden daha fazlasını “hakkıyla” yapabilenlerin olması, onun için büyük bir armağandır. Burada “hakkıyla” kelimesini özellikle tırnak içine aldım. Hakkıyla olduğunda, Hak oradadır; Ruh oradadır. İlham veren de Ruh’tur. Kişi her ne yapıyorsa, onu Hak’la, Ruh’la kucaklaştırmışsa, kendisi hiç konuşmasa bile, sadece varlığıyla da ilham olur. Bu bağlamda, mesela bir kişinin çok parasının olması, onun “zengin” olduğu anlamına gelmez. Veya Instagram’da çok takipçisi var ve de magazin programlarına çokça çıkıyor diye “başarılı” değildir. Kitabının yüz bin satmış olması, o kişiyi iyi bir yazar yapmaz. Zaten bu kişilerin enerji alanlarında çalışan enerjinin adı ilham değil, nispettir. Nispet enerjisi de size ilham olmaz, ezik; yoksun hissettirir. Hak yoktur orada, Ruh yoktur. Ego vardır, benlik vardır. Ve de maalesef özellikle de Instagram gibi sosyal medyanın ağırlıklı olarak çalıştığı enerji de budur.

Kişi neyin ne olduğunu, kimin hangi enerjiyle hareket ettiğini görebilmeye başladığında, artık odağını nereye döndürebileceğini daha iyi bilir. Sen odağını değiştirdiğinde de; çevren de değişir. Sana varlıklarıyla ilham olan niceleri belirmeye başlar. Mesela son dönemde “Vuslat” dizisindeki “Aziz” karakterine hayranım. Ama biliyorum ki hayran olduğum içimdeki “Aziz”. Onu izleyerek beynimdeki nöron ağlarını güncelliyorum ki “Aziz” bende aktive olsun. Bir Aziz’e dönüşeyim.

Diyeceğim ve duam şu olsun ki, çevren nice hakkıyla yapabilmişlerle dolsun. Dolsun ki sen de onlarda kendini görüp, kendini onlara evriltebilesin. Önden giden bir motor üstadı olursa, karşıma kamyon çıktığında gözümü kamyona değil de, ona dikip onu takip eder ve yolun açık kısmından ilerleyebilirim. Bir süre sonra da artık o ustaya ihtiyaç duymadan kendim de hareket edebilirim.

Dilerim soruna yeterince açık bir yanıt verebilmişimdir. Konuşana değil, konuşturana bak derler. Bu kadar konuşturma fırsatı yarattığın için varlığına şükürler olsun, güzel can.

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...