Kadınlar da, erkekler de, aslında ve sadece, umutsuzca şefkat arıyorlar.
Şefkatin dokunsal yanı harika, saç okşanması, sıkı sarılmak, pışpışlanmak, hayatın en büyük ödülü, nadir ve zor.
Ama şefkatin soyut yanı çok daha mümkün, çünkü o özen.
İnsanlar şefkat olmasa bile en azından, özen görmek istiyorlar.

Duygularıyla empati yapılsın, kırılabilecekleri şeyler söylenmesin, isteyebilecekleri önceden düşünülsün, hatta hazırlansın, ve daha ileri gidelim, kendilerinden bile korunsunlar, kollansınlar…

Hatta, kavransınlar, kapsansınlar. Saklanabilecekleri güvenli limanlar ya da kaleler olsun. Bütün sorumluluk, görev, ve rollerinden soyunup, dinlenebilsinler. Birileri onları sorgusuz sualsiz, oldukları gibi kabul edip, bağırlarına bassınlar.

Eğer, erkek egemen uygarlığımızın tuzaklarında esir değillerse, bu kadınlar için nispeten daha kolay. Kadınlar, kendilerinden daha erkek bir erkekten, önce özen görüp, sonra şefkat almak konusunda daha açıklar.

Öyle erkeklerin sayısı az, biliyorum, ama yine de varlar. Maço değiller, kadınları fethetme arzuları yok, içlerindeki kadınla barışıklar, ama yine de, kadınlardan daha erkekler. Ve kadınlara gereksindikleri özen ve şefkati verebilirler.

Ama erkeklerin durumu çok daha vahim. Çünkü, kendi duygularına ve ihtiyaçlarına yabancılaştırılmışlar. Başta anneleri, sonra babaları, ve toplum, onları güçlü olma zorunluluğuna hapsetmiş. Ve hapsedildikleri bluğ çağında, ve genelde14 yaşında kalıyorlar. Bir türlü şefkate ve özene olan ihtiyaçlarını, ve bluğ çağından önceki kırılgan ruh hallerini kabul edemiyorlar.

Oysa sevgi ve şefkate kadınlardan daha çok ihtiyaçları var. Güvenli liman ya da kale, onlar için yaşamsal. Fakat liman ya da kale yerine, “kalabalıkta bunu göstermek acz ya da zayıflıktır” ezberi yüzünden, içlerine doğru bir mağara kazıyorlar. Bitmeyen bir inşaatta, kaçamak bir huzur ve sükunet umuyorlar. Oysa, kalabalık zaten şart değil, bir tek insanın özen ve şefkati bile onlar için ilaç. Ne yazık ki, kimseden talep edemiyorlar, ve daha da ne yazık ki, böyle kadınların sayısı daha da az.

Hep aynı şeyi söylüyorsun Dede Korkut, ama bir daha söyle.

Kendimizden şefkat ve özen görmeyi öğrenmedikçe, bu umutsuz arayışımız, bu nafile patinajımız sürer.
Kimse size sizden daha müşfik, ya da özenli değil.
Kendinizin bir numaralı çocuğu sizsiniz.
Ve birilerinden özen ve şefkat görmek için, kendimizden uzaklaşmak ve olmadığımız birinin rolü yerine, kendimizin hem ebeveyni, hem çocuğu, hem de kendimizin en yakını olduğumuzu anlamamız lazım.

Kendimize doyabileceğimiz kadar özen ve şefkat gösterebilmekte buluşalım…

Ali Korkut Keskiner