Hayat bazen yaşama ilk merhaba dediğimiz zamanki kadar saf bırakmıyorum bizleri. Büyürken öğretilen gelecek kaygısı, yarın planları, andan uzak şimdinin farkındalığından yoksun bırakıyor bizleri. İçimizden o vazgeçmeyen tarafımız sorular sormaya, arayışlara giriyor bir süre sonra. Biz farkında olsak da olmasak da. Ve geceleri bize armağan edilmiş olan uykuda rüyalarla geliyor cevaplar. Ayna oluyor bize. Uyanık yaşamda çözmemiz gereken sorulara ve sorunlara çekiyor dikkatimizi. Her şey daha iyi olabilmek, daha iyi bir insan olmak için. Rumuzun vazgeçmiyor bizden ve içimizdeki neşeli çocuk. O belki de insan olmaktan vazgeçmeyen tek tarafımız. Bir çocuk neşeyle uyanır sabahları, bugün insan olmalıyım diye düşünmez. İnsan gibi yaşar zaten.

Ne tuhaf zaten insan olarak geldiğimiz dünyada bu özellikleri unutmamız ve insan olmak için kendimizi aramaya çıkışımız. Belki de hep zor olmalı diye mi düşünüyoruz ki hayatı kendimizi aramaya çıkıyoruz. Yıllar önce “Kandid ve İyimserlik” kitabını okuduğumda kahramanın tüm yaşamını yollarda geçirmesini gerçeği, kendini arayışını ve sonunda bir gün evinin bahçesindeyken aslında en önemli şeyin ilk önce kendi bahçemizi yaşatmak olduğunu anladığında bir ömrün neredeyse sonuna gelmişti. Uzaklar bazen en yakınımız oluyor. Tabii görebildiğimizde.

Rüyalar kapıları açıyorsa, ayna tutuyorsa bize bunu nasıl yapıyorlar?

Çoğu kişi rüyalarının kâbus olduğunu, felaket bir rüya gördüklerini söyleyerek başlıyorlar sözlerine. Deneyimlerim ve çalışmalarımdan gördüğüm kadarıyla insan en çok kendinden korkuyor. Gün içinde işimizle, sohbetlerle kaçabiliyoruz kendi gerçeğimizden. Ama rüyalarda asla…

Ben rüya yorumunu yapmadan önce, karşımdaki kişiyi tanımaya çalışıyorum. Uyanık yaşamda nasıl biri olduğunu anlamaya çalışıyorum. Kâbus gören kişilerin çoğu aslında kendi yaşam kalitelerini yansıtıyorlar rüyalarına. Sorumluluktan kaçan, sürekli endişe içinde olan, hayallerini göz ardı edenler, başkalarına karşı bencil olanlar, kaybetme korkusu ile maddi kaynaklarına sıkı sıkı tutunanlar, hayır demeyi bilmeyen, kurban rolü oynayanlar… ve devam eden yüzlerce örnek.

İşte bu noktada, doğru yorum sizi olumlu pozitif bir hayata taşıyacaktır.
İstanbul’da telefonla görüştüğümüz bir bey var. Zaman zaman rüyaları ile ilgili konuşuyoruz. İki kardeşler. Babası her zaman abisine öncelik verirmiş. Kendini dışlanmış hissedermiş. Bir gün başı sokaktaki çocuklarla derde girmiş. Babası onun yanında olmuş, onu korumuş. O gün şöyle bir düşünce geliştirmiş. Babamın sevgisini ancak sorunum olursa alabilirim. Şimdi 37 yaşında ve başı beladan hala kurtulmuyor. Hayatı tam bir senaryo olabilecek olaylarla dolu. Evlenmemiş, ne zaman niyet etse aldatılmış terk edilmiş. İş hayatı borçlar, kandırmalarla dolu. Babası bu durumlarda maddi, manevi yanında. Tam istediği gibi. Hayatının neden böyle olduğunu sorgulamaya başladığında gördüğü rüyalar onun bu davranış kalıbını çözmemizden büyük bir yarar sağladı. Sevgiyi almak için başını derde sokması gerekmiyor. Bu düşünce şekli onun başka insanlar tarafından sevilip sevilmediğini sınamak için bir yöntem olmuş zamanla.

Kendi gelişimimiz için niyette bulunduğumuzda rüyalar bizim içimizdeki özümüzü parlatmak için harekete geçerler. Bazen derin düzeyde bu niyette bulunuruz. Sonuç eğer doğru yorum yapılmışsa yaşamda toplum içinde ışık yayan biri olursunuz. İçsel huzurunuz tam, güven içinde…

Karanlık yanımızı parlatmak bizi insan olma yolunda ileriye taşır. Bakın geçen zamanda yaşadığım deneyimimi sizinle paylaşmak istiyorum Hizmet etmek için neyi bilmem gerekiyor? Bu soruyu sorduğumdan beri hayli zaman geçti. Şimdi İstanbul’dayım. Taşınmaktan hep kaçtığım şehirde. İzmir’de evimin balkonunda otururken kendime iki soru sordum.

Bunlardan birincisi, “neden İzmir’de kalmak istiyorum”. İkincisi ise, “Bu kadar çok sevdiğim halde, ilk görüşte aşk yaşadığım ve hala katlanarak artan bir sevgiyle bağlı olduğum İstanbul’dan neden kaçıyorum?”.

İzmir’i gerçekten çok seviyorum. Doğduğum, en güzel deneyimlerimi, arınmalarımı yaşadığım şehir. Ancak bazen bir yerlerde vaktin dolduğunu hissedersiniz. Rüyalarınız, sezgilerinizin yaşamda gelişen eşzamanlılıklar size yolculuğun geldiğini hatırlatır. İçinizde çocuksu bir telaş bayram havası oluşur. O çocuk yola çıkmaya hazırdır. Ancak bir taraftan bunca zamandır sahip olduğunuz yaşam tarzını, alışkanlıklarınızı bırakmak istemezsiniz. İki taraf çatışmaya başladığında kim kazanır biliyor musunuz? Eğer korku nedeniyle alınmış bir karar varsa…

Ben İzmir’i orayı çok sevdiğim için değil, İstanbul’dan, başarıdan korktuğum için istiyordum. Orada kabuğumda mutlu ve huzurluydum. Burası ise bilmediğim bir dünya. Tamamen kendim için düşünüyordum. Oysaki aylar önce bir niyette bulunmuş, sorular sormuştum. Cevaplar kısa sürede gelmişti. Cevapları hayata geçirmek için ise burada İstanbul’da olmam gerekiyordu.

Korkuyla alınmış tüm kararlar bir süre sonra tıkanmaya mahkûm olurlar. Ve biz sonrasında kurban rolü oynar ”neden bu benim başıma geldi“ deriz. Her şeye rağmen bulunduğum şehirden ayrılmak istemedim. Evren, rüyalarım, melekler bu kararı onaylamadılar. Baktılar ki olmuyor beni en hassas noktamdan vurmaya başladılar. Arka arkaya o kadar olaylar yaşadım ki bir an her şeye inancımı kaybettiğimi düşündüm.

Peki, ne oldu da her şey benim için ters gitmeye başladı?
Niyetin saflığından çok seçimin saflığı girdi işin içine. Daha önce de söylediğim gibi korku, endişe ile alınmış bir karar ne bizim hayrımıza olabilir ne de evrenin. Sistem böyle bir şeye asla izin vermez.

Yakın bir zamanda bir kız arkadaşım iki gözü iki çeşme bana geldi. Evlilik düşündüğü arkadaşı ne olduysa birden onu terk etmiş hiçbir açıklama yapmadan gitmişti. Tabii ki dünyadan ondan daha mutsuzu, kırılmış bir kadın yoktu. Ona eğer evlenseydi neler olacağını sordum. Söyledikleri gerçekten etkileyiciydi. “Haydi gel bir oyun oynayalım” dedim ve bu evliliği neden istediğine dair sorular sordum. Her cevapta yüzü biraz daha aydınladı. Sonra mı? Hiç de kendine uygun biri olmadığını fark etti. Zamanda geri gittik. Aylar önce gelecekle ilgili bir sohbetlerinde arkadaşının şimdiden onun geleceği ile ilgili onlarca karar vermişti. O gün içinde bir sıkıntı ile ayrılmıştı ama tarif edememişti. Ama derin düzeyde işlem başlamıştı. Şimdi artık biliyordu. Onun hayalindeki resimle diğeri uyuşmuyordu. İçindeki çocuk bir yerlerde küsmüş oturuyordu. Ruhu bu hayalin ona ait olmadığını çok iyi biliyordu. O yine de yıllarını verdiği bu erkekle evlenmek, ailesine, çevresine karşı mahçup olmak istemiyordu. İşte korku ile alınmış bir karar.

Allah’tan meleklerimiz var da (ya da siz neye inanıyorsanız) artık bizlerin büyük hatalar yapmalarına engel oluyorlar.

Daha önce özgür seçimden bahsederken şimdi ne oldu da seçimlere karışıyor diyebilirsiniz. Şaşıracaksınız ama hala karışmıyorlar. Onlar sadece karanlığın bize aldırdığı kararlara engel oluyorlar!

Bizler sadece bu dünyada verdiğimiz sözleri hatırlıyoruz. Oysa buraya gelmeden önce verdiğimiz sözler var. Bu satırları okumanız bile çok önceden planlanmıştı. Sizleri görmüyorum ama bir şeyi çok iyi biliyorum hepiniz varlığınızla bu dünyayı onurlandırıyor, ışığınızla farkındalık katıyorsunuz.

İçinizden bir ses “Ben mi?” diyorsa onu duymayın, o karanlıktır. Siz karanlığa hizmet etmek için burada değilsiniz. Siz yaşamı onurlandıran güzel varlıklar olarak. Onur, sevgi, sevinç almak için buradasınız?

Sizlere yeni yüzyılın silahı “Korku” ile seslenmiyorum.
Hayatlarımıza bakalım, üçüncü bir kişi olarak. Bir günü gözden geçirelim.
Duygularınıza, düşüncelerinizi bakın.
İnsan olmak için yaptığınız, yaşadığınız aşamalara bakın.
Deneyimlerinizi hayalinizden tekrar tekrar gözden geçirin. Onlarda değiştirmek istediğiniz, tepkileri, kararları son haliyle hayal edin. Neleri öğrendiğinizi fark edin.
Gelecekteki hayallerinize bakın. Orada ne hâkim? Umut mu? Korku mu?
Korkunun gölgesinin sindiği her şeyi şimdi şu andan itibaren hayatınızdan çıkarın, atın. İzin vermeyin.

Karanlık pasiftir. Karanlığı aktif hale getiren bizim kendimiz ve evrenle ilgili negatif düşüncelerimiz, kararlarımızdır. Onu aktif hale biz getiririz biz besleriz. Bazen bu karanlığa hizmet eden insanlar vardır. Onlar harika korku senaryoları yazar. Bunu sizin iyiliğiniz için yaptıkları konusunda o kadar inandırıcı olurlar ki. Siz her şeyi bırakır, onlara inanır ve değişmekten büyümekten, keyif almaktan, üretmekten vazgeçersiniz. Nasıl olsa bir şey yapmaya gerek yoktur. Böylece karanlık büyür. Dünyada dengeler bozulur. Sevgisizlik terazide ağır basar. Sadece bizim için değil, dünyada da bir şeyler ters gider. Biz haklı çıktığımız için seviniriz. Oysa onları çağıran bizler olduğumuz unuturuz.

Peki, neden varlar? İnanın onlarda bizim gibi hizmet ediyor ve sevilmeye layık varlıklar. Sınavlar, farkındalıklar, kendi hayat gücümüzü ortaya çıkarmak yaşadığımız bu süreç sayesinde de olabiliyor. Tabii bunu ne kadar istediğimize bağlı…

Karanlık hizmette kusur işlemez. Sizi asla hayal kırıklığına uğratmaz. Siz kendiniz için bir şey düşünürsünüz. Hemen arkasından bir olay yaşarsınız ve “İşte ben demiştim” dersiniz. Ne zaman mı son bulur? Karanlığı yaratanın siz olduğunuzu fark ettiğinizde.

Karanlığın hizmetkârları aranızdan ayrılırlar. Siz bile şaşırırsınız bu kadar hızlı geliştiğine her şeyin.

Aydınlık aktiftir. O içinde sevgiyi barındırır. Size sevinç verir. Onaylar. Yaptığınız şeyin doğruluğu konusunda size rehberlik eder. Hem uyanık yaşamda hem uykudaki yaşamda eşzamanlılıklar yaşarsınız. O Tanrı’dan gelendir. Çünkü Tanrı bizler için yarattığı her şey için iyi olanı diler. O bizi karanlık içinde, sorunlarla görmek istemez. Her şey her zaman hepimize yetecek kadar var. Bolluk ve bereket bizimle.

Bir bebek dünyaya geldiğinde annenin göğsünden süt kendiliğinden akar. Bebeğin dudağı kaygısızca kavrar annenin sıcak memelerini. Bir kuş güne şarkılar söyleyerek başlar, bilir uçamaya başladığında kanatlarının bunu doğal bir şekilde yapacağını ve rızkının hazır olduğunu. Kuş “ben bugün kuş olmalıyım” demez. Ya da kuş gecenin bir saati uyanıp, “yarın neler olacak, ya başıma şu gelirse, acaba ne için endişeleneyim” demez. Kuş güven içinde uyur. Çünkü o onu yaratana tam bir güven içindedir. Onu kuş yapan en önemli özelliği olan uçmayı unutmaz!

Unutmayın bir sorun varsa o tamamen bizim seçimimiz. Unutmayın sorunun olduğu yerde çözüm de var. Hatırlayın, buradaki deneyimleri planlarken en keyifli olan çözümü de bularak gelmiş olmanız. Ruhsal düzeyde tüm cevapları biliyoruz. Yaşamınızın öğretmeni ve öğrencisi sizsiniz. Bir öğretmen olarak sınav sorularını hazırlarken cevapları biliyordunuz. Öğrenci olduğunuzda ise yine cevapları biliyor olacaksınız. Bunun için çalışmanız gerekiyor. Dersine iyi hazırlanan cevapları kolay hatırlar. Aydınlık tarafta herkes, her şey kazanır kaybeden yoktur. Siyah yoktur. Yanlış yoktur. Çirkin yoktur. Sen yoktur.

Yaşamınızda bir şeyler ters gidiyorsa. Ona direnmeyin. Onu onurlandırın.

“Seni anlıyorum. Denge kuruluyor. Ben için en hayırlı olan yapılıyor ve bu benim seçimim. Seçimin sorumluluğunu alıyorum” deyin.

Ben şimdi İstanbul’dayım. Geçen aylarda yaşanan her şeye şükrediyorum. Olmam gereken yer burası. Sokakta yürürken buraya ait olduğumu hissediyorum bu seçime bakarken. Onda heyecan, mutluluk, huzur görüyorum. Bazen de öyle bir sevinç kaplıyor ki içimi… Ne olduğunu ben de anlamıyorum. Hissettiğim şey bu yolu alabildiğine kaplayan aydınlık o kadar.

Işık Elçi Günseli