Elimde uzun yıllardır bulunan kitapcığı sizin için yazıp yolluyorum, umarım sizin içinize IŞIK olur…. Bu kitapçık Yüksek Bilinç seminerleri döneminden elimde olan bir kitapçıkdı. Bu kitapçığı John-Roger diye biri yada birileri yazmış Sn. Jale Gürsoy ise türkçeye çevirmiş.

Minik bir kitapçık bu, aslında isterdim ki hepinize bu kitapçıktan verebileyim, çünkü çöp adam şekilleri ile bir takım çizgiler çizip anlattıklarını canlandırmışlar ben size sadece anlatımları iletebileceğim, artık canlandırmayı da size bırakıyorum..:)) Ancak canlandırma ile ilgili bazı notları size parantezler içinde iletmeye çalıştım, mümkün olduğunca.

Sevgiyle ve ışıkla kalın…

Şimdi…. her şeyden önce IŞIK denilen bu şeyi kullanmaya başlamadan, onun ne olduğunu söylemek gerekecek.

Neden derseniz, bu IŞIK çevremizdeki en büyük güçtür. Ve onunla oyun oynamaya gelmez.
(şu da var ki, zaman zaman onun çok büyük bir şakacılık yanı olduğunu fark edersiniz)

O aslında nedir biliyor musunuz?…Yüce YARATAN’ın belirmesidir. O, bu düzeydeki EN BÜYÜK GÜÇ’tür… Büyük Parlak’tır… O, TANRI’nın burada, dünyada bir şey yaptırmak istediği zaman kullandığıdır.

İşte, her insanın içinde zaten bu IŞIK’tan bir parça vardır (bize HAYAT veren o’dur). Fakat bir de IŞIĞIN en yüce alemlerinde, sizin kullanmak üzere başvurabileceğiniz büyük, sonsuz bir kaynağı da vardır.

Bakın, bu IŞIĞI gerçekten görebilen kişilerin sayısı pek fazla değildir, çünkü siz onu bildiğimiz gözlerinizle göremezsiniz – siz ruhsal gözünüzle bakmak zorundasınız. (Ona üçüncü göz de derler).
Ve insanların çoğu öyle bir göze sahip olduklarını bile henüz bilmezler.

Ama sırf göremiyorsunuz diye o yok demek değildir.
(Siz yerçekimini de göremezsiniz. Öyle değil mi?).

Fakat sizin sadece körükörüne İNANÇ ile yetinmenize de gerek yok. Çünkü onun varlığını kendi kendinize ispat edebilmenin birçok yolları var; ve bu el kitabının amacı da budur.
(Burda bir mizansen ile “ben bir deneyciyim” diye yazı yazılmış)

Sadece körükörüne inanarak ortada dolaşmanın pek bir yararı olmaz, çünkü hepimiz akılcıyız, mantık sahibiyiz ve sanırım ALLAH o aklı kullanmamızı ister.
(burda gene bir mizansenle insana bir beyin uzatılıyor ve “al bakalım bununla ne yapabilirsin” deniliyor)

Doğrusu, olup bitenleri, tüm güç ve yeteneklerimizle anlamak daha kolay olur.
(gene bir mizansenle insan beyni kafasının içine yerleştirmiş olarak şu sözler vardır “hey, durmadan lafını ettiğiniz bu IŞIK hakkındaki saçmalıklar da neymiş bakalım?”)

Hımm, şimdi siz belki de IŞIĞI kullanmaya ne gerek var diye merak edersiniz. Bakın o, ALLAH’ın işinde ALLAH’a yardımcı olasınız diye size yardım edecektir; ve zaten eninde sonunda hepimizin yapmak istediğide bu değilmidir?
(gene bir mizansenle iki insan figürü çizilmiş ve biri diğerine “Tanrım SEVGİN’den bir parça da ona verebilirmiyim” der).
Başka seçeneğimiz olduğunu da sanmam.

Sonsuz seçme olanağımız olsaydı bile, ALLAH’IN işini yapmak çok hoş bir şeydir bence. Çünkü biliyor musunuz bu size gerçekten çok HOŞ BİR DUYGU verir.
O herkese ve her şeye karşı sizi öylesine NEŞ’E, SEVİNÇ ve SEVGİ ile doldurur ki içiniz içinize sığmaz, bu coşkuyla dolup taşar, nerede ise patlayacak hale gelirsiniz!

Öyleyse, kim bu iyi şeyleri etrafa yaymak böylece ALLAH’ın işini yapmak istemez ki?

İşte bunun için size IŞIĞI kullanmanın bazı yollarını söyleyecek ve onun size nasıl yararlı olabileceği hakkında bazı anahtarlar vereceğim.
Hayrınıza olması için, IŞIĞI çağırdığınız zaman hatırlayacağınız ilk şey;
“BÜTÜN’ÜN EN BÜYÜK HAYRI İÇİN” demek olmalıdır.

Zira başka bir ışık daha vardır ki, o olumsuz alemlerden gelir. Ona MANYETİK IŞIK diyenler de var. O, Büyük Parlak “İLAHİ NUR” değildir ve bencil maksatlar için gelişigüzel kullanılır (bilerek veya bilmeyerek).
(burda gene bir mizansenle iki kişi arasında bir diyalog kurmuşlar biri diğerine “Işık, ben şu kişiyi kendi kontrolüm altına almak istiyorum”der)

Ve bu manyetik ışığı kullanmak çok tehlikeli olabilir, çünkü o beraberinde bir KARMA salkımı getirir. (işte bu, insanların büyü ve onun gibi işler için kullandıklarıdır.)

Şu halde siz, her zaman “BÜTÜN’ÜN EN BÜYÜK HAYRI İÇİN” derseniz, o zaman otomatik olarak Büyük Parlağın ışığını EN BÜYÜK GÜCÜ davet etmiş olursunuz. Çünkü neyin HERKESİN ve HERŞEYİN hayrına olduğunu bilen sadece O’dur.

Sizin bütün o cümleyi mutlaka söylemeniz gerekmez, o kelimeleri düşünmek zorunda bile değilsiniz. Fakat sadece o KAVRAMI düşürseniz, IŞIK çağrınız olacaktır.

İşte şimdi size IŞIĞI kullanmanın bazı yolları:
Onu kullanmanın bir iyi yolu, kendiniz için kullanmaktır..

Eğer kendiniz hayli düşkün, neşesiz, çukurda hissediyorsanız ve mesela hisleriniz, duygularınız sizin tepenize çıkmış, üstünüzde cirit atıyorsa, ve siz bu çapraşıklığın içinden nasıl sıyrılıp çıkacağınızı bilemiyorsanız…

Hemen IŞIĞI çağıracak olursanız, o sizin için bu durumu gerçekten değiştirebilir. Şöyle ki, olasılıkla sizin zihninizi arıtır, berraklaştırır, ve siz birdenbire gerçekte neyin olup bittiğini açık ve seçik görebilirsiniz ve kendinizi o durumdan kurtarırsınız.

Veya O bir başka kişinin sahneye girmesini sağlar ve işin aslını size onun ağzından anlatır.

Yahut da içinde bulunduğunuz ters durumu sizin için daha da KÖTÜ hale sokar, böylece siz tam çaresizlik içinde PATLAYIŞLA kendi özgürlük yolunuzu kendinize açarsınız.

Görüyorsunuz ya, bu gibi durumlarda IŞIK, çeşit çeşit yollardan işini görebilir. Fakat şunu aklınızdan çıkartmayın:
SİZ IŞIĞA, NE YAPMASI GEREKTİĞİNİ, YA DA NASIL YAPMASI GEREKTİĞİNİ ASLA BİLDİREMEZSİNİZ.

Bildirebilirsiniz de, bu bir işe yaramaz…Çünkü o çağrıldığı zaman, bütün’ün en büyük hayrına nasıl çalışacağını bilir. Ve çok büyük bir olasılıkla, en büyük hayrın ne olduğunu siz bilmiyorsunuzdur.

Çok zaman bunu bildiğimizi düşünmek hoşumuza gider. Fakat GERİYE DÖNÜP baktığımızda, hiç de öyle olmadığı apaçıktır.

IŞIK sizin yapmasını istediğiniz şeyi yapmadığı için bazen de öylesine mutlu olacaksınız kii..
Çünkü, ya yapmış olsaydı, başınıza ne işler açılacaktı…

Bir başka durum da; diyelim ki, birisi ile KAVGA ederken IŞIĞI kullanmak isteyebilirsiniz..
Her ikiniz de birbirinizi ve kuşkusuz kendinizi incitiyorsunuz, bunu da görüyorsunuz..
Fakat nasıl durduracağınızı bilmiyorsunuz..

İşte böyle bir durumda IŞIĞIN yardımı, sizi birdenbire gülmeye başlatmasıdır.
Ve bildiğiniz gibi bu da kavganın keyfini kaçırır.

Ya da o sizi birdenbire ağlatabilir. Bu da bir yığın değişikliğe yol açar. Böylece durum da değişmiş olur. Tartıştığınız kişiye belkide ne yaptığını fark ettirebilir ve o özür diler.

Yahut da IŞIK, kavganın daha da kötüye gitmesine yol açar, her ikiniz de kendinizi çok kötü hissetmeye başlar ve ne berbat bir iş yapmakta olduğunuz ikiniz birlikte fark edersiniz. Ve birbirinizi öldürmeye kalkmadan önce, söylemiş olduklarınızı geri alırsınız.

 
Görüyorsunuz ki her şey, her birimizin hangi RUHSAL TEKAMÜL aşamasında olduğuna ve her birinizin EN BÜYÜK HAYRI için ne çeşit bir DERS almanız gerektiğine bağlıdır.
Bazen değişmesini istediğiniz ve değiştirsin diye IŞIĞI çağırdığınız durum, tam da sizin en büyük hayrınız için gerekli olan durumdur. O zaman HİÇBİR DEĞİŞİKLİK OLMAZ.

Bunu hatırda tutmanız çok iyi bir şeydir. Böylece size yardım etmiyor diye IŞIĞA kızamazsınız.

Eğer hiçbir şey olmuyor gibi görünüyorsa, o zaman durumun açıklığa kavuşturulması için IŞIĞA sormak ve olanları anlayabilmek iyi olur.

IŞIĞI kullanmak isteyebileceğiniz bir başka durum da, görünüşte hiçbir probleminiz yok iken her nedense DENGENİZİN bozulmuş olduğunu hissettiğiniz zamandır.

Böyle bir şey, sizin üç ayrı ben’inizin bir konuda anlaşamadıkları ve birbirleri ile itişip kakıştıkları zaman olur. Bildiğiniz gibi, içinizde üç ayrı BEN’iniz vardır. Onlar ruhunuzun tecrübe kazanmak için kullandığı BEN’lerdir.

ÜST BEN (ÜSTÜN BENLİK)
RUH= BEN ( BİLİNÇLİ BENLİK)
ALT BEN (TEMEL BENLİK)

Ve onlar bir bütün olarak birlikte çalışırlar gibi görünürlerse de birbirlerinden ayrıdır ve fonksiyonları farklıdır. İşlerin yürütülmesi hakkında çeşitli görüşleri vardır.

Hepimizin görüp bildiğimiz ben BİLİNÇLİ BEN’dir.

Bu BEN, kişinin eylemlerini yöneten, beynini kullanan ve bütün seçimleri yapandır. Genellikle bu ben’imizi, daha başka iki ben’imiz olduğunu fark edinceye kadar KENDİMİZİZ zannederiz.

Bir de TEMEL BEN’iniz vardır.
Sizin bedeninizden, duygu ve heyecanlarınızdan sorumlu olan BEN’dir.

Bize birçok dertler çıkartan, öyle görünüyor ki bu ben’dir. Siz onun kim olduğunu fark edinceye ve sizin, yani bilinçli ben’in PATRON olduğunuz ve karar verme işinin size ait olduğunu ona anlatıncaya kadar işler biraz zor olacak.

Zira insanlar birçok hallerde, temel ben’lerinin uzun bir süre yaşamlarını yönetmesine izin vermişlerdir.
(gene bir mizansenle “gel, gidip ondan intikam alalım ve sonra bunu kutlamak için elmalı pastanın hepsini yiyip bitirelim” diye bir örnek vermişler)

Ve siz “Bak, Temel Ben, burada patron benim, ve ben ne dersem sen onu yapmak zorundasın” dediğiniz zaman bu tıpkı bir çocuğun elinden en sevdiği oyuncağını almak gibidir.

Yalnız, bu sizin ona karşı kaba davranmanız ve ona durmadan emirler vermeniz gerekir anlamına gelmez.
(bir örnekle gene kişinin temel ben’nine “bir daha seni karamsar ve kederli olacak olursam döverim”diye söylerken çizmişler)

Asla!…
KESİN ama bir yandan da SEVGİ ile davanmanız gerekir. Çünkü onun işbirliğini kazanmanız lazım.
(Gene örnekle “Gel şu işi birlikte yapalım”diye göstermişler)

Onun bedeninizi ve heyecanlarınızı kontrol ettiğini görüyorsunuz. Ğer isterse ona yapılan bu hareketi size epey pahalıya ödetir.
(Gene çizimler ile temel ben’in bize “pekala öyle olsun! Sana öyle bir mide ağrısı vereceğim ki gör bakalım”dediğini göstermişler)

Öyleyse ona bir BEBEK imiş gibi davranmalısınız; hayatını sevgi ve anlayışla yönlendirdiğiniz bir bebek imiş gibi….

Bir de ÜSTÜN BEN’liğimiz vardır. O gerçekten Bilinçli Ben ile Temel Ben arasında geçen bu tür saçmalıklarla uğraşmaz.

O her konuda çok TARAFSIZ kalır. Çünkü o sizin bu hayat sürecinizde ne yapmak için dünyaya geldiğinizi bilir. Onun işi sizi RUHSAL YOL’unuza yöneltmektir. Ve herkesin yönelmiş olduğu aleme ulaşabilmek için ne yapmanız gerektiğini bilir.

Fakat eğer siz (bilinçli benliğiniz olarak) ona aldırmayacak olursanız, pekala, o kızmaz, hiddetlenmez, size bağırıp çağırmaz, ya da üstünüze yıldırımlar yağdırmaz.

O hiç rahatsız ve tedirgin olmadan kendi işine devam eder. ALLAH’ın ne olduğunu ve adına DÜNYA denilen bu tuhaf yerde gerçekte ne için bulunduğunuzu sezip anlamanız için..

İşte her neyse, bu üç ben sizin içinizde herbiri kendi işine bakarken bazen onları çizgide ve dengede tutmak zor olur.
O zaman IŞIĞI çağırıp, işleri düzeltmesi için onun yardımını istemek iyi olur.

Bazen bu noktada şöyle bir şey olur; birdenbire çok uykunuz gelir, gidip biraz kestirirsiniz. Ve uyandığınız zaman, kendinizi çok iyi hissedersiniz. Çünkü rüya halinde iken dengeyi sağlayacak bir faaliyetiniz olmuştur.

Yahut da, yardıma çok çok ihtiyacı olan biri ansızın kapıdan içeri giriverir.
Böylece kendinizi düşünmeye son verir, onu ve ona YARDIM ETMEYİ düşünmeye başlarsınız.

Olan şudur: IŞIK sizi ruhsal idrakın daha yüksek hallerine çekmek için çeşitli metodlar kullanır. Ve sizin kendinizi daha iyi hissetmeniz bu sebepledir daima.
Ama size ve duruma bağlı olarak farklı metodlar kullacaktır.

IŞIK’ın bir başka kullanım yolu da, başkalarının herhangi bir problemi varken IŞIĞI onlara göndermektir. Ve onun iyi bir sonuç yarattığını seyretmek hoş olur.

Onu bir başkasına göndermenin çeşitli yolları vardır. Güzel bir yol; her şeyden önce onu o kişinin en büyük hayrı için çağırmak ve sonra tahayyül gücünüzü kullanarak (başlangıçta böyle yapmak gerekecek) onun size, içinize geldiğini ve daha sonra üçüncü gözünüzün bulunduğu yerden dışarı doğru aktığını hissetmektir.

Daha sonra onun doğruca o kişiye aktığını ve onun etrafında hızla dönerek o kişinin kendisi hakkındaki ruhsal idrakını uyandırdığını tahayyül edin.

Gerçekten dikkat etmeniz gereken bir şey, IŞIĞA ne yapması gerektiği hakkında özel talimat vermemenizdir. Çünkü o , kişinin derdinin ne olduğunu bile tam bilmiyor olabilirsiniz.

Örneğin, bir arkadaşınız durmadan akan burnundan, aksırık ve öksürükten perişan halde ve siz, “Ah IŞIK, lütfen git ve arkadaşımın soğuk algınlığını onun hayrına geçir” diye düşünürsünüz.

Ve HİÇBİR ŞEY OLMAZ, o yine aynı şekilde hasta kalır.

Ama IŞIĞI suçlamayın, çünkü arkadaşınızın rahatsızlığı büyük bir olasılıkla ALLERJİDİR, hiçte soğuk algınlığı değil.

Öyleyse yapmanız gereken şey şudur: Bırakın hastalığın teşhisini IŞIK koysun. Ve bırakın o en iyi şekilde tedaviyi bildiğince kendisi yapsın. (ve IŞIK mükemmel bilgiye sahip olduğundan, bazı güzel çareler ve yollar bilir.)

Hatırlamanız gereken bir başka şey de IŞIĞI bir başkasına gönderirken, onun orada işini bitirdikten sonra dönüp size gelişini tahayyül etmenizdir. Bu gerçekten çok hoş bir şey olur. Böylece siz de bir ölçüde bu güzel eylem içinde yer almış olursunuz.

Onun size gelip çarpışını fark edeceksiniz. Çünkü eğer gerçekten uyumlanmış halde iseniz, onu hissedebilirsiniz. Bazen o sizin birdenbire gülüvermenize sebep olabilir.

IŞIĞI kullanma eğitiminin en iyi yanı şudur;
Olup bitenleri başlangıçta anlayamasanız bile, bu konuda pratik yapmanız yine de çok hoş ve yararlıdır…

Çünkü kendinizde birçok iyi ve güzel değişmeler fark etmeğe, insanlara çok daha fazla sevgi duymaya başlarsınız ve YARADAN ile aslında nasıl BİR olduğunuzu ve hayatın ne kadar güzel olduğunu fark edersiniz. Ve bazen siz kendinize rağmen…IŞIĞA inanmaya başladığınızı görürsünüz.

Çünkü içinizde BİR ŞEY uyanmaya ve size şöyle demeye başlamıştır.
Evet, IŞIK gerçektir. Ve sen O’sun O da sen”……….

Kısa zamanda harika bir şey olur!…
Bakarsınız ki artık siz İNANAN biri iken BİLEN biri olursunuz.

Ve bu noktada, artık inanmamanız mümkün olamaz. Çünkü sizin tüm yaşamınız değişmiştir.
(Gene bir mizansenle anlatmışlar bur da kişi şunları düşünmektedir “Bir zamanlar peşimi bırakmayan bütün o karamsarlık ve güçsüzlük halleri nerede kaldı?”)

Ve biliyor musunuz ki siz, bir yere, gerçekten güzel bir yere gidiyorsunuz… oraya ulaşmayı çoktanberi istiyordunuz.
Ve sonunda …..şimdi, oaraya nasıl ulaşacağınızı artık biliyorsunuz.

Ve biliyormusunuz? Birgün kendinizi şöyle söylerken bulacaksınız:
IŞIK GERÇEKTEN İŞ GÖRÜYOR !