Siz hiç Brian Laudrup ismini duydunuz mu? Futbola ilgisi olan 35 yaş üstü dostlar mutlaka biliyorlardır bu ismi. 1992’de Avrupa Şampiyonu olan Danimarka’nın yıldız ismiydi. Ağabeyi vardı Michael Laudrup. Real Madrid’de oynamıştı. İkisi birden dünyanın en tanınmış Danimarkalılarıydı o dönemde.

Danimarka’nın şampiyonluğu demişken ben gayet net hatırlıyorum o turnuvayı. Tüm Dünya şok olmuştu bunu nasıl yaptılar diye. İşte o turnuvanın hikayesini film yapmışlar ve geçenlerde Netflix’te izledim. Adı “Şampiyon Danimarka”. Çok çarpıcı mesajları olan bir film. Fakat beni en çok Brian’ın hikayesi çarptı.

Brian, müthiş yetenekli bir oyuncu, fakat milli takımda bir türlü başarılı olamıyor. Ağabeyi ise teknik direktörü sevmediği için zaten posta koymuş. Ülkesinin en önemli oyuncusu olmasına rağmen, böyle bir turnuvada takımda yer almamış. Turnuva başlıyor ve Brian sahada gezinmeye devam ediyor. Bu noktada teknik adam Richard Möller Nielsen onu bir kenara çekiyor ve diyor ki: “Hayatım futbolla geçti ve sen gördüğüm en yetenekli oyuncusun. Fakat sahada gezip duruyorsun. Kendini veremediğin için takım 10 kişi oynuyor.” Sonrasında ise Brian yavaştan takıma adapte oluyor ve katkı sağlıyor. Yarı final öncesinde ise teknik adam ona diyor ki “Artık hazırsın ve serbestsin, çık oyna.” Önce takıma adapte ediyor, sonra da hadi şimdi esas çık rahatça oyna diyor. Brian da kupanın en iyi oyuncusu seçildiği performansı sergiliyor.

Bu seni neden çok etkiledi derseniz. Her birimizin ilahi takıma katkıda bulunacak nice yetenekleri var. Kimimiz kibre kapılıyoruz ve ben oynamam yapıyoruz. Kimimiz ise bir şeyler yapmak istiyoruz, ama sahada kendini bilmez halde dolaşıyoruz. Kimimiz ise ne mevkisini biliyor, ne de nasıl bir oyuncu olduğunun farkında. Kimimiz de sahada bile değil, ya seyirci koltuğunda oturuyor veya stada bile gelmemiş, o derece yok. Bununla birlikte kendini bilen, yerini bilen, mevkiini bilen, takım için oynayanlarımız da var. Bunların kimisi sessizce işini yapıyor, kimisi ise gerçekten çok yaratıcı oyuncu ama takımla birlikte oynamayı öğrenmiş.

İşte bu noktada insan durup bir kendine soruyor: Peki ben neredeyim? Takımda mıyım? Yedeklerde miyim? Seyirci miyim? Sahadayım da boş boş geziyor muyum? Ya da belki de güzel katkıda bulunuyorum ama farkında bile değilim. Her birimizin hali ve yanıtı kendine özgü.

Kendi adıma artık gerçekten ilahi takımın bir oyuncusu olup, yapabildiklerimi o bütüne bilinçli olarak katkıda bulunmak niyetindeyim. İşte bu yüzden Laudrup’un hikayesi beni bu kadar etkiledi. Çünkü tamam bir şeyler yapıyorsun da o ilahi takıma katkın gerçekte ne kadar veya daha da etkili oynayabilir misin sorusunu sordurttu.

Bu noktada içinizden geliyorsa kendinize şunları sorabilirsiniz? Ben sahanın neresindeyim? O ilahi takımda yer almaya niyetli miyim? Niyetliysem o bütüne nasıl katkıda bulunabilirim? O takımda olduğumu hissediyorsam da, bilinçli ve etkili olarak bütüne katkıda bulunabiliyor muyum? Son soruya kalbinizden net bir “Evet!” dediğiniz de siz varlığınızdan eminsinizdir. Tüm alem de sizi keyifle de seyrediyordur.

*****

* Tabii burada zihin hemen büyük projelere kayabilir, ama varlığınızın potansiyelini gerçekleştirmekten bahsediyorum. Mesela siz öyle bir ilkokul öğretmenisinizdir ki mevkiinizin hakkını dolu dolu veriyorsunuzdur ve öğrencilerinizde çok güzel izler bırakıyorsunuzdur. İşte budur bütüne katkınız ve ne güzel bir katkıdır o…

** Yazılarımdan sonra bana sorular gelir, bu noktada önerin olur mu veya sen ne yapıyorsun şeklinde. Çok şükür ki yıllardır çok yetkin bir teknik direktör ve takım arkadaşlarıyla birlikte ilerliyoruz.  Sevgili Meryem Suna ve ustalık ekibi, sahada nasıl hareket etmek gerektiğini, geliştirilmesi gereken yönleri yıllardır insanlara gösteriyorlar. Birlikte yolculuğumuzda aradığım tüm yanıtları buldum, şimdi bulduğumu olma deneyimini yaşıyorum.

Bu noktada eğer içinizde bir yerden başlama, bir çalışma ile kendini daha da geliştirme arzusu varsa 17 Eylül’de Sathmahâl Gûlîstan’da erkekler için “Kadir Erkek Vizyonu”, kadınlar için “Kutsal Rahim Bilgeliği” atölyeleri yapılacak. Bu atölyelere katılabilir ve sorularınıza yanıtlarınızı bulabilirsiniz. (0 532 010 09 19’dan daha fazla bilgi alabilirsiniz.)

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...