İnsanı zamanın ötesindeki bilinç düzeyine hazırlayacak olan iki sihirli sözcük vardır. Sevgi ve İyilik. Fakat bunların yanında bir sözcük daha var ki, buna ulaşmak daha zordur. HİÇLİK.
Sevgi ve iyiliğin bize getireceği duygu. Nedir hiçlik? Nasıl bir duygudur? Hiçlik’ten ne anlıyoruz? İsterseniz konuya önce madde boyutunda hiçliği hissetmekle başlayalım. Eğer birgün, yaşadığınız yeri bir uzaylıya tarif etmek durumunda kalsaydınız, ne gibi bir cevap verirdiniz? Bilimsel verilere dayanarak belki şunları söyleyecektiniz. “Samanyolu adı verilen muhteşem bir galaksinin, dış kenarında yer alan küçük bir güneş sisteminin, üçüncü gezegeninde yaşayan varlıklarız.” Ama bu cevap onun için hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Çünkü samanyolu galaksisi 300 milyar güneşten oluşuyordu. Ve evrende bizimki gibi, milyarlarca başka galaksi de vardı. Bizim içinde bulunduğumuz güneş sistemi gibi, milyarlarca güneş sistemi bir araya gelerek bir galaksi meydana getirir. Milyarlarca galaksi de, bir araya geldiğinde bir evreni oluşturur. Sonsuzlukta birçok evren düşünün ve o evrenler içinde kendinizi!.. Bu duygu sizi mutlaka hiçliğe götürecektir.
Bir spiritüel bilgi bakın bu sonsuzluğu nasıl anlatıyor: “Enini bilmediğiniz bir genişlik, ucunu düşünemediğiniz bir uzunluktasınız. Ve biliniz ki, mutlak şimdi sizin içinde bulunduğunuz o yer bile sınırlıdır, bir başka uçsuz bucaksızın içinde. Ve biliniz ki, öylesine uzanmıştır uzunluklar, genişlikler. Ve biliniz ki, en bilemeyeceğiniz yerin, en göremeyeceğiniz yerin en üstünde yalnız O, yalnız O’nun emri vardır. Ve şimdi siz küçüklüğünüzü böylece görüp, O’ndan, O’nun emrinden şüphe etmenin ne olduğunu düşünün.”
Sonsuzluk!.. Güneş sistemimizi, galaksileri, evrenimizi, sonsuzluk olarak düşünelim!.. Hepimiz, sonsuzluğun birer parçalarıyız. Fakat biz insanlar, sonsuzluk içinde küçük bir nokta bile değiliz. Ama evrende bir yerimiz var. Ve bir ruh varlığı olarak, bu sonsuz yolculukta tekâmül ederek, Yaradan’a doğru gidiyoruz.
Bu gidişte iki büyük kombinasyon vardır. Bunlar, “kuşkusuz sonsuzluk” ve “koşulsuz sevgi”dir. Çünkü biz insan varlıklarının ve bütün ruh varlıklarının -hangi boyutta olurlarsa olsunlar- yürüyecekleri yollar ve yaşayacakları tekâmüller, devamlı bu iki kombinasyondan geçer.
Kuşkusuz sonsuzluk geometrik bir şekildir. Ve hep yukarıya doğru bir gidiş vardır. Hep bir aşama gerektirir. Ve sonsuzluktur. Hiçbir kuşkuya yer vermez. Koşulsuz sevgi de geometrik bir şekildir ve onda da hep yukarıya doğru bir gidiş vardır. Hep bir aşama gerektirir ve sonsuzdur. Unutmayalım ki, sonsuzluk da bir noktadır ve YARADAN’LA bir olabilir ancak. Fakat tekâmüllerimiz için bu iki şeklin oluşturduğu kombinasyon şarttır. Çünkü yükseliş, özü buluş, bu kombinasyonu gerektirir. Kuşkusuz sonsuzluk ve koşulsuz sevgi. Ancak bunu yaşayış, bunu idrak ve farkındalık, insanları istenen şuur ve şuurluluk düzeyine getirecektir. Evrenimiz de çok büyük bir şuurdan oluşmuştur. Ve onu ancak içimizde, özümüzde yaşayabiliriz. Onu ancak şuurumuzda yaşatabiliriz. Fakat önemli olan O’nun ışığını, bilgisini özümüzde ve şuurumuzda bulmamızdır!.. Ve bunu ta içimizde hissetmemizdir. Bu duyguyu, bu şuuru koşulsuz sevmemizdir.
Evrende hiyerarşik bir düzen de vardır. Bizlerin üzerinde değişik düzenler ve planlar yer alır. Bu düzenler ve planlar hep var olmuştur ve olacaktır. Bütün varlıkların tekâmül seviyelerini düzenleyen planlar vardır. Bu düzenlerde ve planlarda yer alan varlıklar da, tekâmüllerinde farklı aşamalar yaparak, belirli kapılardan geçerek, oralara ulaşmışlardır. Bütün bu düzenler ve planlar tekâmül zincirinin halkalarıdır ve birbirlerine sıkıca kenetlenmişlerdir. Bu düzenlerin varlıkları düşüncede, iyilikte, bilgide ve sevgide belirli bir olgunluğa erişmişlerdir. Onlar dahi kendilerini sonsuzlukta bir nokta olarak görmektedir. Çünkü Tanrı bilgisinin ve sevgisinin sonsuz olduğunu görmüşler, yükseldikçe kendi küçüklüklerinin farkındalığını yaşamışlardır. Ve bu onlarda bir “hiçlik” duygusu oluşturmuştur.
Manevi anlamda hiçliğin tarifi şudur; “Hiçlik, Tanrının yüceliği ve bilgisi karşısında, O’na hayranlık ve saygı duyarak, kendi küçüklüğünün farkındalığını yaşama halidir.” Hiçlikte bilginin getirdiği büyük bir tevazu da vardır. Hiçlik aynı zamanda büyük bir bilgeliktir. Ayrıca hiçlikte kendini, yerini ve haddini bilme hali de vardır.
Evet, yaşam bir sonsuzluktur. Bunu bir bilebilsek!.. Korkularımızdan, kontrollerimizden, kendimizi “ben” dediğimiz duygularımızdan bir kurtarabilsek! Önce kendimizi, sonra herkesi, sonuçta hiçliği sevebilsek!.. Hiçlik kadar küçülebilsek, o noktaya varabilsek!.. O zaman neler olacağını, nerelere varabileceğimizi bir görebilsek!.. Bunu, şimdiki halimizle bir kıyaslayabilsek, bir karşılaştırabilsek!.
Bizler buraya doğru yol alan varlıklarız. Bütün ruhsal çalışmalar bizi özümüze, Tanrı’ya götürmektedir. Ama herşeyden önce bilgeliğe doğru büyük adımlar attırmaktadır. İşte burada bulmamız, ulaşmamız gereken yer “hiçlik” olmalıdır. İşte bu hiçlik, sadece bu hiçlik, bizi bilgeliğe götürür.
Tekrar sonsuzluğa dönelim. Sonsuzluk, uçsuz bucaksız sonsuzluk!.. Bizler bu sonsuzlukta sadece bir noktayız, görünmeyecek kadar küçük bir nokta, tıpkı düşünce gibi, tıpkı bilgi gibi. Düşünün!.. Tanrının büyüklüğünü, gücünü, bilgiyi ve sevgiyi düşünün!.. Öğrenilen bütün bilgiler ise, küçücük bir nokta. Bu noktaları hep birlikte çoğaltalım, bir çığ gibi büyültelim. Çünkü bu bilginin ve sevginin büyümesidir. Hep birlikte bunun bilincine varalım. Çünkü artık gerçek zamanıdır, uyanış zamanıdır. Bu uyanışı hep beraber yaşayalım!.. Bu ışığı yakalayalım!.. Bunun yolu da doğrunun yoludur. Tanrı’nın, ilâhinin, sevginin yoludur. İnsan olmanın yoludur, birliğin yoludur. Ve buradaki en büyük bilgi ise “hiçlik”tir. Tanrıya, birliğe varmanın yolu hiçlikten geçer. Bunu sakın unutmayalım!..