Geçen gün bir arkadaşımla buluşacağım. Otobüs durağına yürürken aradı “Ben geldim bile” diye. Buluşma saatimizden erken varmış. Öyle olunca ben de bir an önce gitme isteği uyandı pek tabii ki. Otobüs beklerken önümden bir çok araba geçti. Çoğunun içinde ya bir ya da iki kişi. Şimdi herkesin birbirini tanıdığı ufak bir yerleşim biriminde olsaydım biri durup kesin beni yolunun üstünde olan buluşma noktama götürürdü diye düşündüm. Ama şimdi tanımadığım biri dursa biner miydim? Duran kişi güven uyandırırsa neden olmasın?
Yıllar önce İstanbul’da başıma gelmişti. Birden sağnak bir yağmur indirdi. Ben de yine otobüsten inmiş arkadaşımın site içindeki evine yürüyorum. Oldukça da mesafe var. Kesin sırılsıklam olacağım. Önümde de bebek arabasıyla bir kadın yürüyor. Onun önünde bir taksi durdu. “Siteye müşteri almaya gidiyorum. Nasıl olsa bu yolu gideceğim. Binin ıslanmayın. Ücrete de gerek yok” dedi. Kadın kabul etmedi. Sonra bana dönüp “Sen bin istersen kızım” dedi. O kadar içtendi ki ben bindim ve beni siteye kadar bıraktı. Yolda da art niyeti olmadığını diğer kadının neden öyle tepki verdiğini anlamadığını anlatmaya çalıştı.
Ben güvenmiştim adama; diğer kadın ise güvenmemişti. Sonuçta ben karlı çıkmıştım. Islanmadan eve vardım ve üstelik çok güzel bir insan tanıdım. İşte aslında kapitalizmin en çok beslendiği ve o yüzden de artırmaya çalıştığı şey güvensizlik.Harcamalarımızın çoğunu güvensizlikten yapıyoruz. Herkes kendine ayrı araba alıyor. Yeterince güzel olmadığımıza inandırılıp güzel görünmek için para harcıyoruz. Kendimize güvenimiz tam olmadığı için bunu statü gösteren ürünler alarak kapatmaya çalışıyoruz. Evimize, arabamıza alarm sistemleri alıyoruz. Esnaf lokantalarına, salaş mekanlardaki yemeklere güvenilmeyeceği, hijyen olmadığı aşılanıyor. Lüks restoranlarda yediğimizde daha sağlıklı besleneceğimize inanıp ufacık porsiyonlara bir aylık mutfak masrafı ödüyoruz. Bir şey ne kadar pahalıysa o kadar güvenilirdir diye bir algımız var. Bu örnekleri siz kendiniz de çoğaltabilirsiniz.
Bu kadar güvensizliğin aşılandığı bir ortamda tabii ki ilişkiler de payını alıyor. “Babana bile güvenme” mentalitesiyle yaşayan insanların güvene dayalı bir ilişki yaşama olasılığı sizce ne? Kapitalizm tabii ki bundan da besleniyor. İnsanlar yalnızlaşıyor. İlişkilerde güven açığı hediyelerle örtülmeye çalışılıyor.
Bu döngüden nasıl mı çıkılır? Önce kendimize sonra da etrafımızdaki insanlara güvenmeyi öğrenerek. Evet bazen yanlış insana güvenip belki de bir kayıp yaşayabiliriz. Ama inanın devamlı diken üstünde yaşamaktan çok daha iyi. Tabii ki son zamanlarda artan dolandırıcılık olayları gibi durumlara karşı temkinli olmalıyız. Benim kastettiğim yakın çevreniz. “Babana bile güvenme” algısından çıkmak. En önemlisi de kendimize güvenmek. Güzelliğinize, zekanıza, yeteneklerinize… Sıfır beden olmak, yüzünüzü adeta bir maskeyle kaplamak zorunda değilsiniz güzel görünmek için. Hepimiz tekiz, özeliz ve doğal halimizle güzeliz. Buna güvenirseniz hem hayatınız hem de bütçeniz rahatlar 🙂