Sana sesleniyorum
Ey özgürleşen asil ruh!
Görmüşlerin en görmüşü
Duymuşların en duymuşu
Hikâyen hangi sese ait bilir misin?
O halde şimdi seslenişlerin en seslenişe aç kendini ki
Tanrıçaların en Ana Tanrıçası sana dokunabilsin…
Para kristal olunca nasıl bir dünya olacak diye düşlemeye başlamıştım ki; saf bilinç kendini herşeyden uzak tutmasının nedenini anlatmak istedi.
“Herşeyden önce insan kendisinden özgürleşmeli. Bolluğun kendisi olduğunu anlaması için kendi oyunlarına son vermeli.”
“Nedir bu oyunlar?”
“ Özgür iradesi yokmuş gibi davranmayı, rol yapmayı kesmeli. Eğer insan özgür iradesini diğerlerine kaptırırsa onun kristali ne yazık ki kömür olmaya başlıyor. Kömür de zihni aktive ediyor.”
“ Zihnin yakıtı kömür müdür?”
“ Elmasın bir zamanlar çok değersiz bir kömür iken uzun ama milyonlarca yıllık uzun bir değişim ve başkalaşımın ardından elmasa dönüşmesini örnek vermek isterim. Eğer dönüşmeye izin vermişse bu bir varlık için de geçerlidir. Kristal ışık beden olmak için sizler milyonlarca yıldır yolculuk yapıyorsunuz. Kristal ışık bedene dönüşmek için zihnin kömür ile beslenmesini bırakması gerekir.”
“ Nasıl bırakacağız. Gerçekten bu mümkün mü? Kristal ışık beden olayım diyerek bu hemen oluyor mu?”
“Yeni Bilinç kristal ışık bedenlerinize geri dönmeniz için Tanrıça haline yani elmas haline gelmeye izin vermeniz gerekir.”
“Lütfen bağışlayın ama ben yine paraya getireceğim konuyu. Malum dünyada ki en büyük güç para ve o kimde varsa herşeyi satın alabiliyor. Bu durumda Yeni Bilinç paranın olmadığı bir boyutta alış-veriş için neyi kullanacağız? Ayrıca bu boyutta ihtiyaçlarımız olmayacak mı? Sağlık, hastane, barınma, güvenlik gibi sorunlar olmayacak mı? Markete gittiğimiz zaman kristalim kristalinini selamlıyorum mu diyeceğiz?”
“ Ben ne söylersem ya da anlatırsam anlatayım sen beni zihinle dinlediğin için kelimelere takılıp duracaksın ve eski bilincinle yeni bilince entegre olmaya çalışıyorsun. Saf bilinç kendisini bu sorduğun sorularla manipüle etmediğin zaman gösterecek ve o zaman anlamaya başlayacaksın.
Şimdi eğer gereksinimlerimizi nasıl karşılayacağız demek istiyorsan şunu bilmesin ki paranın manipüle edilmediği zamanki haline geri döneceğini söylemek isterim. Ve aslında demin farına varamadan yaptığın espri doğruydu. Kristaliniz kristalinizi selamlayacak ancak önce kristalinizi nereye sakladığınızı bulmanız gerekecek. Bunu deneyimleyeceğiniz için daha fazla açıklamak istemiyorum. Bu geçişlerin daha kolay olmasını istiyorsan sana tavsiyem biraz sihir çalış.”
“Nasıl?”
“Sihir yap. Mesela kaybolmuş eşyaları bulmaya çalış önce. Bunu yapan ritüellere de içindeki yaşam özüne (DNA) göz atarak yap.”
“ Evet, bir dakika bunu bir arkadaşımdan dolayı biliyorum. Kaybolmuş eşyaları bulmak için şeytanın çiş yapma özgürlüğünü kısıtlayan ve bunu bir eşarba düğüm atarak “ Ya kaybolmuş eşyamı serbest bırakırsın ya da sonsuza kadar senin çiş yapma özgürlüğünü kısıtlıyorum diyerek eşarbı sanki şeytanın idrar torbasını bağlıyormuşçasına bir kenarda bekletirsin. Gerçekten de bunu gözümle gördüm. En fazla 30 dakika içinde işe yarıyor ve kaybolmuş eşyanı buluyorsun ve sonrasında eşarbı çözüyorsun ki şeytan özgürleşsin.”
“Gerçekten mi? Buna gerçekten inanıyor musun? Sen bunu şeytana ya da başka güçlere mi bağlıyorsun?”
“Bağlamak zorundayım zira kaybolan hiçbir eşyamı sihir yaparak ya da kendimde fark ettiğim bir güç kullanarak bulamadım.”
“Peki. Bundan sonra şeytana verdiğin bu gücü ve ironik olarak ona yaşattığın illüzyonun zulmüne son ver. Kaybolmuş eşyaları bulma ritüelinin arkasında aslında kendimizi bulma yolculuğumuz olduğunu biliyor musun? Sana bu yüzden “kaybolmuş eşyaları bulmaya çalış önce” dedim.
Eskiden çoook eskiden saklanmaya ve bulunmaya bayılırdık. Ya da kaybetmiş gibi yapıp aramaya da bayılırdık. Sonra gitdige bu oyundan sıkılmaya başladık. Kaybettik ama oralı olmadık önce ancak sonra kendi gücümüzü yavaş yavaş kaybetmekten dolayı kayıplarımız da bu oranda arttı. Korkmaya başladık ve nasıl kolaylıkla bulduğumuzu hatırlamaya çalıştık ve maalesef başaramadık. Oysa kendi sihirli alanımızda bu çok kolaydı. İçimizden kaybolmuş diğerini bulmaya karşı sevgi dolu istek duymamız sihir etkisi yapıyordu. Ne demek istediğimi Şamanlar çok iyi bilirler. Onlar kaybolan bir şeyi bulmak istediklerinde her eşyanın ikiz bir enerjisi olduğunu bilir ve aslında hiç kaybolmadığını sadece illüzyona düştüğünü hissederlerdi. Yani zıt kutbuna gel derler ve onu çağırırlardı. Sizin şeytan ritüeliniz buralardan esinlenmiş. Zıt kutbu şeytan yerine koyuyorsunuz.”
“Biraz daha açık olabilir misin? Biz kendimizi mi arıyoruz? Bunun bollukla nasıl bir ilişkisi var? Bulmaya çalıştığımız şey kendimiz miyiz demek istiyorsun? Ya da aradığımız zıt kutbumuz mu?
“ Dediğim gibi bulmakla ilgili sevginin gücünü harekete geçirebilirsek zıt kutbumuz ile bütünleşeceğiz ve bolluk kendiliğinden akmaya başlayacak. Para, hisse senedi, altın, tahvil, gayrimenkul, faiz vs gibi kavramlar uçup gidecek yerini göksel hisselere, ışık saçan şifalı kristallere bırakacak ve Yeni Bilinç Ben ve İM’in bütünleşmesine de tanıklık edecek. Bu anlamda sen İM’ sin. Kaynak da senin zıt kutbun olan BEN. İkisi birleştiği zaman BEN’İM olacak. İM insanı simgeler. Daha açık olmak için senin daha fazla soru sormamaya istekli olman gerekiyor. Deneyimlemeye izin ver. Kolaylığı seç. Bu gerçek senin DNA’larında kayıtlı.“
“ O zaman başlarda da söylediğin gibi bu birleşim Tanrıça’nın bolluğumudur?”
“ Şimdi anlamaya başladın.”
Tanrıça’nın esas görevi nedir?
“Tanrıça bolluğu koşulsuzca verir, alan ise koşulsuzca sevgiye açar kendini. Hizmet eder. Sevgi ile sarmalar. Yargılamaz. Küsmez, darılmaz, hesap sormaz. İçimizde ki tatlı yerde yaşar. Ben buradayım ve seninleyim der. Korkulacak bir şeyin olmadığını fısıldar.”
“ Tüm insan ırkında var mı demek istiyorsun?”
“ DNA’larınızda Tanrıça’nın bilgeliği var. Damarlarlarınızda dolaşıyor. Ancak aktif değil. Kendi gücünden korkan insanoğlu Tanrıça enerjisini görmezden gelir ve ondan kaçar. Oysa O tüm evrenin Bilge Dişilidir. Evrenler onunla var olmuştur. “
“ Deli miyiz biz? Neden böylesi bir gücü kullanmayalım ki?
“Çok güzel bir nokta. Tanrıça kullanılacak bir enerji değildir de ondan. Bunu zaten eril enerjiniz gayet güzel başarıyor. Güç erilin elinde yani sizin ataerkil bilincinizde. Güç kullanmaya bayılanlar Tanrıça’nın koşulsuz sevgisinin ve zarafetinin peşinde yüzyıllardır koşuyor. Oysa bu derinlerde ki DNA’larınızda bu bilgilerin hepsi kayıtlı; Tanrıça özür dilenmeyi bekliyor.”
“ Özür dilemek mi? Tanrıça hani koşulsuz olan ve bolluğun kendisiydi?”
“ Tanrıça’yı başka bir varlık, erilini de başka bir Tanrı mı zannettin. Kişinin gerçek bolluğun sırrında bu yatar. Sen kendi bilincini açmak için bu özrü kendinden dileyeceksin. Senin erilin ( tezahür eden, kaynakları kullanan ve dışa vuran) dişilinden ( saf bilinç-sevgi olan, şefkatle erili besleyen ve kaynak-Tanrıça) özür dileyecek.
Bugüne kadar kendini bu parçandan ayrı tuttun. Erkek oldun, kadın oldun ve hep bunu bedensel algıladın. Beklentin hep dışarıya oldu. Kadın erkeğini, erkek kadını bekledi. Oysa kadın ve erkek illüzyon yaşayan sahte kimliklerimizdi. Birleşmeleri sadece bütünselleşmeleri içindi. Oysa bölündükçe bölündüler. Bolluk kendini ifade edemedi çünkü saf bilinç başka bir alana gömülmüştü. Sevgi egosal bilinçlilerde kendisini toplumsal bilincin bencil enerjisine teslim etmişti.
Bundan dolayı yani bu bölünmeden sorumlu olduğunu kabul ettiğin zaman özür dilemiş olursun ve asırlardır örttüğün saf bilincin aniden aktive olmaya ve kristalleşmeye başlar. Işık bedenine dönüşmeye başlar. DNA’larının iplikçikleri yükselişe geçer ve tekrar sen de var olan “üstatlık” katmanın aktive olur. Kodların açılmaya başlar.
Böylelikle üstat olan asıl kimliğinle birleştiğinde tezahür edenin, Tanrıça’dan geldiğine yani kendi saf bilincinden geldiğine şüphesizce yaklaştığın için kendi ikiz enerjinle bütünleşmiş olursun. Gördüğün gibi dışarıdan bir şeyle bütünleşmedik. Kendi enerjilerimizi bütünleştirdik. Eril ve dişilin bütünleşmesine izin verdik. Şimdi ne yapman gerektiğini biliyorsun artık.”
“Evet. Özür diliyorum. Hayatımın tüm sorumluluğunu alıyorum. Şimdiye kadar kaybettiğimi zannettiğim gerçek hazineyi-elması tekrar buldum. Kaybetmiştim. Dışarıda sanmıştım. Yaratmıştım da yaratmıştım. Para demiştim, zenginlik demiştim, güç demiştim. Ama asla sevginin çok büyük bir güç olduğunu ve kendi Tanrıça’lığımda gizli olduğunu görmeden tüm gücümü erilime vermiştim. Böylelikle özümden uzak yaşamıştım. Sadece hayatta kalmak için çabalamıştım. İlahi olana kurallar dâhilinde inanmam emredilmişti ve Tanrıça müebbet hapse mahkûm edilmişti. Benim tarafımdan. Sorumluluğumu alıyorum. Bolluğun aktifleşmesine izin veriyorum. Ben Ben’im. Ben yaşayan bilge ağacıyım. Her an bu ağacın meyvelerinden sonsuz lezzetler alanım. Bitmeyen kaynağın kendisiyim. Sonsuz ve sınırsız olan Bolluk bankasının genel müdürüyüm? Maaşım evrenin kasasından ihtiyaç duyduğum anda bana ödeniyor. Bana lazım olan sadece bolluğun zaten her yerde var olduğu gerçeğini bilmek. Yoksunluk zihnimden artık tamamen çıktım. Herkese sevgi zenginliği dağıtıyorum. Üstelik çok sihirli ve hiç bitmiyor. Kullandıkça misliyle artarak geri dönüyor.
“Sahi size ne kadar göksel hisse lazımdı ya da ne kadar Yaşamın özünden kristalleşmiş ışık parası? Hepinizi hiçbir zaman bitmeyen bu şölen davet ediyorum. Hoş geldiniz dostlar.”