Neyi bulamadın da bu kadar bunaldın ?
Son zamanlarda tanıştığım birçok kişi ya depresyonda olduğunu ya da kendini çok kötü hissettiğini; fiziksel olarak rahatsız olduklarını ve ruhen üzerilerinde sürekli bir ağırlık olduğunu söylüyor. İnsanlar ya hasta ya da ciddi ağrılar ve acılar içindeler. Herkesin başı, sırtı, omzu ağrıyor. Hele ki midesinden sorun yaşamayan yok gibi. Peki nedir tüm bu acıların, hastalıkların ve ruhsal bunalımın sebebi ? Neden böyle hissediyor insanlar? Hani her şeyimiz vardı. Evimiz, arabamız, işimiz, eşimiz, sevgilimiz, bankada paramız, sayısız kıyafetimiz, son model cep telefonlarımız ve uzak diyarlarda anlata anlata bitiremediğimiz, kendimizi aramaya çıktığımız bir dolu seyahatlerimizi vardı. Kısacası çoğumuz çok şeylere, ihtiyacımız olana ve hatta ihtiyacımızdan fazlasına bile sahibiz. Peki daha ne istiyoruz ve ne arıyoruz mutlu olmak için? Neyimiz eksik ?
Herkesin etrafı insanlarla dolu, şehirler kalabalık, sürekli aktivite, toplantılar, sosyal medya grupları, e-postalar havalarda uçuyor; spordan maçlara, konserlerden partilere koşturuyoruz. Çok şükür her türlü imkan elinin altında; hele ki büyük şehirde yaşıyorsan. Peki ne yok dostum? Nedir eksik olan da seni kalabalıkta yalnızlaştıran, kendinden yabancılaştıran, Öz’ünden uzaklaştıran ?
Sensin eksik Sen! Sen sende değilsin de ondan. Daha doğrusu sen sendeki gerçek seni farkında değilsin. İçinde var olanı farkında mısın? Ne taşıyorsun bu beden kafesinde? Et, kemik ve kandan mı ibaret sanırsın vücudunu? Yalnız yemek ve içecekle doldurduğun bedeninin, uyumak mıdır tüm işlevi? Ya da zevk alemlerinde mi sanırsın bu derdin devasını ?
Dünyayı gezdin, yemediğin yemek, içmediğin içki, koklamadığın çiçek, girmediğin deniz, görmediğin gün batımı kalmadı. Birçok ruhta ve bedende aradın aradın da; buldun mu aradığını ha güzel kardeşim? Peki sen ne aradığını biliyor musun? Sen kimsin biliyor musun? Sen kendini bilmeden, ne aradığını ve dolayısıyla da nerede bulacağını nasıl bileceksin peki? Sen kimsin? Nesin? Özün nedir? Niçin yaratıldın? Varoluş amacın nedir? Neden Afrika’da bir fil ya da Sri Lanka’da maymun değilsin bu hayatta? Aynaya baktığında ne ve kimi görüyorsun? Makyaj yapmak, tıraş olmak ve saç taramak mı yalnız aynaya bakma amacın?
Sen senden geçip, sendeki seni, Öz’ünü bilmeden, kendini bilemez ve bu hayata neden sen olarak geldiğini asla anlayamazsın. Ne demiş Yunus Emre’m; “Bir ben var benden içeri.” Ne demek istemiş peki güzel Yunus? Çift kişilikliyim, dengesizim, bir günüm bir günüme uymaz, ne istediğimi ne de dediğimi bilirim mi demek istemiş? (Bizler genellikle böyleyiz; zira dengesizlik ve umursamazlığı “akışta olmak” zannediyoruz) Derviş Yunus suya yansıyan aksine bakmış ve Hakikati görmüş de böyle demiş. Yani görünenin ve görenin kendisi olmadığını görmüş. Bakmış suda görünen kendisi değil, su değil. Peki nedir? Gözün gördüğü görünen midir? Gören midir? Yoksa gördüren mi? Koşan ceylan mıdır, kapan aslan mıdır? Uçan kuş mudur? Yoksa içlerindeki Yaradan parçası mıdır onları hareket ettiren?
Sen baktığında yalnız sureti, eti ve kemiği görürsen eğer; sende yalnız et ve kemik olursun. Ne görüyorsan sen O’sun. Halbuki tenin ötesinde gözle görünmeyen ancak gönül gözüyle bildiğini görebilirsen eğer; tenin ötesine geçer, Can’a iner ve Canan’a varırsın. Her baktığın anlam kazanır, her şeyde Öz’ü görür; eşyanın sırrına erersin. Canlı-cansız fark etmez artık sana; her şeyi Bir bilirsin. Her görünen birbirinin devamı, Bir bütünün tamamlayıcı parçasıdır. Kül’de Cüz’ü, Cüz de Öz’ü görmektir bu artık. Devamında da; iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin kalmaz artık sana. Görünen yok, gördüren vardır sadece. Görünen her şey Bir olduğuna göre artık, gördüren de Bir’dir. Böylece kimseyi eleştirmez, kimseyi hor görmez, kimsenin kötülüğünü isteyemezsin sen artık. Anlam veremediğin bir haz ve huşu kaplar içini. Hormonların, moleküllerin ve hücre yapın değişmeye; tüm evrenle aynı frekansta titreşerek, görünen, görünmeyen tüm alemlerle Bir olmaya başlarsın. Aklından geçenler olmaya, düşündüğün insanlar seni aramaya ve beklemediğin anda karşına çıkmaya başlar. Artık tüm kainat sana hizmet etmeye başlar. Her işin hayırlı gider, bolluk ve bereket içinde yaşamaya başlarsın. İnsanlar sana farklı bakmaya, sende ki ışığı ve parıltıyı anlamaya çalışırlar. Tüm fazlalıklar, sana hizmet etmeyenler gider, fit olursun, enerjin yerine gelir; hastalıklar uçar gider, ağrılar ve acılar yerini güzel hislere bırakır. Tüm yaratılış sana gülümser ve seni sevgiyle kucaklar. Hayat adeta güzel bir rüya gibidir artık sana. Gerçek olamayacak kadar güzeldir ve harikadır her şey yaşamında. Sorar durursun ne oldu da, ne değişti de böyle oldu diye? Dünya mı değişti en sonunda? Nedir bu farkın sebebi?
Sonra bir gün aynaya bakarsın ve kendini göremeyip dehşete düşersin! Önce bir panikler gözlerin, sorarsın ben neredeyim diye? Aynaya yaklaşıp, gözlerini ovuşturup tekrar bakarsın. Derken gözlerinin içinden bir ışık, bir Nur çıkar ve sarar dört bir yanını. O zaman anlarsın sendekini, ne taşıdığını, bu hayata neden geldiğini. Göremezsin artık gözünü, bilirsin artık Öz’ünü. Etten, kemikten, tenden geçer, her An Can’daki Aşk’a erersin. Sen sana ait olmayan senden geçtikten, sendeki gerçek seni gördükten sonra ne depresyon kalır, ne bunalım. Sen artık gerçek sana ermiş ve ruhunu Bir’liğe teslim etmişsindir. Sonrası ise; ebedi mutluluktur…
THETA HEALING hakkında bilgi almaya çalışırken ,ne güzel bir tevafuk yazınızı okumak ,gönlünüze sağlık ,selam ve dua ile sevgiler saygılar.
Eyvallah Gonca Hanım; sizin de gören güzel gözlerinize ve gönlünüze sağlık. Sevgiler ve saygılar.