Selamlar,

Sonsuz dostumuz, paylasım, grup adina özeleştiri ve yüksek sesle düsünme cabasını hepimize örnek olacak bir dürüstlükte yapiyor. Birkaç gündür hazirlamis oldugu zeminde ve yazdiklari isiginda bir iki sey söylemek isterim. Spiritüel insan ya da camia üzerine konusmamiz, onu elestirmemiz icin önce bunlarin varolduklarini kabul etmek gerekir ki, bu tartismaya aciktir.

Bir defa yillar süren uzun okumalar, uyumlanmalar, konferanslar vs. sonunda özgür düsünüp “ben sadece insanmisim” demek bugün gercekten de bir meziyet. Bu sözü söyleyebilmek yolun basina dönmüs olmak demektir. Bu da cesaret ister ve bir kayip degildir. Cünkü Yol’un gölgesinden kurtulup kendisine dönmüssünüzdür ve basinda durmaktasinizdir. Neden bu “basa dönüs” bir meziyettir? “Spiritüel camia” dedigimiz sey bugün ilk elde bir uluslararasi beyin yikama ortamidir da ondan. Bunu elbette sübjektif olmayan bir sekilde aciklamamiz gerekiyor.

Kendini arayan her jenerasyona ayni bilgiler yeni imisler gibi sunulmaktadir. Oysa bunlar yeni degildirler. Olsa olsa makyaj görmüs, zamana uydurulmuslardir. Bu bilgiler dogru iseler sorun yoktur. Ancak bir cogunun yanlisliklari da söz konusudur. Birbirlerine göre kiyaslandiklarinda, ayrica da gelismek isteyen birey üzerinde ve toplum üzerindeki sonuclarina bakilirsa bu sonuca variyoruz. Her nesil orta okul, lise yillarinda “bu konulara” merak salar ve bu talebi karsilayan, varligini ekonomik nedenlerden ötürü sürdürmek durumunda olan bir sistem vardir. Kendini tanimak isteyen genc dimaglarin ac olduklari “gercek ruhsallik” ihtiyaci, susuzun cölde serap görmesi gibi tehlikelere kapi acar.

Geleneksel Dogu Bilgileri’nin Bati’ya aktarilmasi 19. yüzyilin sonunda tamamlanmistir. Madame Blavatsky, Gurdjieff vs. bu bilgileri aktaran baslica isimler olsalar da daha pekcok “Dogucu”nun tercümeleri “reenkarnasyon” vs. kavramlarimizin gercek kaynagidirlar. Bundan cikarilacak anlam:

Bu kavramlara dair güncel hatalar o zamana aittirler ve bugünkü “sahte bilimleri” ve “sahte spiritüelligi” dogurmuslardir.

Hallac’a sormuslar: “Bize tasavvufu anlat” diye. O da “Hangisini anlatayim? Gercegini mi? Sahtesini mi?” diye yanitlamis. Birsey varsa yeryüzünde gölgesi de vardir. Bizler tarih boyunca her konuda gölgelerle ugrastik. Gölgeler yerlerdedir, basi önünde olanlar önce bunlari görürler. Gölge oyunlari cok eglenceli olabilirler. Bu oyunlari o kadar severiz ki bagimli hale geliriz. Arasira karsimiza cikip da “Siz insansiniz, akliniz yerlerde sürünmemeli, basinizi kaldiriniz ve gercegi görünüz” diyenleri de taptigimiz gölgeler adina yok ettik.

Bati’dan da gelmis olsalar, ruhsal calismalarin malzemesini teskil eden ruh, chi, reenkarnasyon gibi kavramlari kökenlerine inerek inceledigimizde ya sandigimiz anlamlariyla hic varolmadiklarini ya da Dogu kültürlerinde bile farkli farkli yorumlandiklarini görürüz. Oysa bizler bu kavramlari her nasilsa anlamis ve sindirmisizdir ve isimizi yapmaktayizdir. Bu cok komik, hatta bir zügürt tesellisi…

Tibet’teki reenkarnasyon anlayisi, Cin’de yoktur. Oysa bugün ne gülünctür ki, Amerikadaki reenkarnasyon anlayisi Türkiye’de vardir. Bu nasil mümkün olmustur? Hint’ten Japonya’ya kadar süreklilik gösteren Buda’nin ögretisinin yolu üzerinde bile bu kavramlar farklilik gösterirler. Durum böyleyken ben internette okudugum ya da bir amerikalinin yazdigi kitaba neden güveneyim? Batica olan reenkarnasyon sözcügü, Tibet’te, Cin’de vs. hangi kelimelerin karsiligidir biliyor muyuz? Dogu yazilarini tercüme edenler hangi önyargilarla, hangi yanilgilara düsmüslerdir bilebilir miyiz? Ornegin Enkarnasyon (bedenlenis), Reenkarnasyon (yeniden dogus) ve Transmigrasyon (ruh göcü) arasinda tercih yapmak gerektiginde buna nasil karar verilir? Dalai-Lama birden fazla cocukta bedenlenmis olabilir. Cin’de ise Taocular bedensel ölümsüzlükten bahsediyor. Bu farkliklari biliyor ve anlayabiliyor muyuz? Ya da günümüzdeki “soysuz” standart reenkarnasyon bilgisiyle aciklanabiliyor mu? Bugün reenkarnasyon üzerine bir kitap okumus olmak, yukaridaki nedenlerden ötürü bu konuyu bildigimizi göstermeyebilir. Gercek sudur ki Bati bu farkliliklar karsisinda, kendi gözü körlügünü sorgulayacagina, bu anlamadigi durumlardan bir “fenomenler” listesi yaratmistir. Karakteri, kafa yapisi ve yordami budur.

(Bu yanlis anlamalar karsiliklidir. Dogulular da “demokrasi” ve “laiklik” gibi Batili kavramlari anladiklarini sandiklarinda herseyi yüzlerine gözlerine bulastirmaktadirlar. Oysa Batililar bu kavramlara ugurlarinda ölerek varmislardir.)

Bugünkü ruhsal calismalarin malzemesi olan bütün terimler icin ayni elestiriyi getirebiliriz. Chi vs… Kaldi ki birseyin dogrusunu bilmekle onu kendine mal etmek arasinda da mesafe vardir. Tükenmez kalemle not defterinize “Ki” yazabilirsiniz, ancak bu, yazma isini “Ki” ile yaptiginizi göstermez. Yine gölgelerdeyiz… (Bakiniz : cin kaligrafi sanatinda firca kullanimi…)

Bu durumda “spiritüel camia”nin altindaki üstündeki pekcok kimse yanlis kaynak ve kavramlardan yola cikmislardir diyebiliriz. Bu nedenle Sonsuz’un elestirileri ve gözlemleri dogrudur. Iddialar ve gercekten yapilabilenler arasinda ucurumlar vardir. Gercek ögrenciler büyük hayal kirikliklari yasanmaktadirlar. Gölgeler bizi oyalamakta, ancak ne saglik ne de mutluluk vermemektedirler. Kaldi ki bazilari da gölge oyunu ustasi olmuslardir!!!

Yine de bunlari dile getirmek, alinmadan, kizmadan düsünmek, gercek yolun basina dönebilmek güzel sey. Baskasinin gelisimini istemeyen kisi bunlari dürüstce (ve bedava) ortaya dökmez. Bu bilgiler dile getirildiklerinde de kizmadan birseyler almaya calismak cikarimiz geregidir.

“Spiritüel insan” kavrami da bir gölgedir. Bati bireyciliginin hastalikli bir ürünüdür. Bu durum elitizme, spiritüel fasizme kapi acar. Birey, zanlarindan arinmak icin sinavlara acik olmalidir. Esas olan tüm ölceklerde “Spiritüel toplum”dur. Ancak hangi tarafta olursa olsun, erdemsiz insan yoktur. Iyiler de, “kötüler” de cocuklarini severler. Ayni Tanriya ya da ayri Tanrilara inanabilir ve kendilerince dindar ve kendi toplumlarinda dürüst olabilirler. Ancak bu gruplar döngüsel araliklarla birbirlerini yok etmeye de calisirlar. Bu dinamik aile icinde de, komsular arasinda da vardir. Bu bölünmüs kabile bilincinden gelen oyunu farkedip evrensel düzeye cikmak gercek cabamiz olmalidir.

Kaldi ki bu camianin disinda da “ben gercege senden daha yakinim” yarismasi mevcuttur. Bu utanilacak bir durumdur ve gercek teslimiyet ve kendini bilme olmadigi durumlarda her birey (ruhsal seviyesi ne olursa olsun) bu “bireyselligin”, daha dogrusu kendine tapma tehlikesinin pencesindedir.
“Meleklerin hocasi”nin düstügü durum buna örnektir. Sonuc olarak spiritüel insan kendini bütünden ayri zannetmeyi sürdürür. Bu insan tehlike altinda olan ve o ölcüde de tehlikeli olabilen insandir. Cözüm “e-spiritüellik”te degil, haddini, kendini bilmekte, teslimiyettedir. Rahat olalim, insan dahil hersey zaten ruhsaldir.

Sorun surada : kendini tanima yolu, bazi yanilgilarimizi itiraf etmekten geciyorsa bunu neden geciktiriyoruz? Ucunda ölüm mü var? Varsa neyin ve kimin ölümü? Haydi birazcik yardim edeyim : Yoksa “ben” dedigimiz sey baska birseyin yerlerde sürünen gölgesi mi?

Sevgilerimle…