TRT2’deki güzelim belgesel “Anadolu Arkeolojisi”ni izlerken bir bölümde şunu söyledi Ümit Hoca. “Arkamda bir antik tiyatro görüyorsunuz. Bu tiyatro normalde toprak altındaydı. Fakat belediye bu antik kente ilgi çekilmesi için burada festival düzenlemek istedi. Bir kere de yaptılar, ama devamı gelmedi. Fakat bu tiyatro şu anda doğanın yıpratıcı tesirlerine açık halde kaldı. Koruma programı olmadan çıkartırsanız, böyle yıkıma da açık bırakırsınız.”

Zannederdik ki arkeoloji bir an önce kazıp çıkartma bilimi. Bulduk bulduk diyerek kazıyor ve çıkartıyorlar, sonra da biz onları gezmeye gidiyoruz. Halbuki hiç öyle değilmiş işte. Korunabilecekse çıkartılıyor, çünkü topraktan çıkarttığınız anda yıpranmaya maruz kalıyor.

“Hmmm!!!” derken yapılan bilinçaltı çalışmalarına gittim birden. Ne kadar hadsizce ve fütursuzca ve cahilce bilinçaltına kazma kürek dalındığını düşündüm. Nice kazılar, sırf buldum egosunu tatmin için yapılıyor, ama sonrasında o buluntular ortada öylece bırakıldığı için daha da beter sonuçlar ortaya çıkıyor. Bunu hepimiz yaptık vakti zamanında ve bedelini de ödedik. Fakat tahmin ediyorum, bu kazma ve ortada bırakma işi şu anda halen yoğun biçimde devam ediyor.

Burada sorun nerede biliyor musunuz? Gerçekten o anda bir problemin çözülmesi ihtiyaçtır. Orası kazılır ve temel sorun ortaya çıkartılır. Sonra orada gerekli onarım yapılır ve o bölge dönüşür. Hatta orada minik bir müze de açılır sanki, vakti gelince gülümseyerek uğrarsınız da “bir zamanlar böyle bir sorunum vardı, ama biz burada şu şekilde çözmüştük” dersiniz ve de benzer sıkıntının içinden geçenlere faydalı da olur. Buraya kadarı eyvallah.

Ama gel gör ki sırf kendini ispatlama uğruna hiç açılmaması gereken, açılmasına ihtiyaç olmayan yerler de kazılıp açılıyor ya! Daha da fenası kazan kişinin yetkinliği de olmadığı için orası onarılmıyor ve öylece bırakılıyor ya! İşte orası fena. Sonra gelsin “kazalar”.

Evet, “kaza” dediğimiz kavramın sebeplerinden birisi de bu. Hiç girilmesine ihtiyaç olmayan yerlere haddini bilmeden burnunu sokmak. “Ay ben yeni bir teknik öğrendim haftasonu, gel sana bir çalışma yapalım” diyerek hevesle arkadaşının ya da danışanının bilinçaltına hoyratça dalmak. Elde asfaltı deldikleri hilti ile nadide sanat eserine dalmaktan farkı yok bunun…

“Ama karşımıza çıktıysa vardır bir sebebi.” Vardır da sebebi, belki o sebep seninle ilgili değildir. Beyin ameliyatı gerekiyordur ama senin daha Tıp Fakültesi’ndeki ilk haftandır. Veya karşındaki kişi bilinçsizce davranmıştır da “hop dur orada, girmene gerek yok” denmesi gerekiyordur.

Bu yolda öğrendiğim iki temel ders var: “Her bendeki hıyar diyene tuzla koşmayacaksın.” “Kaldırmayacağının altına girmeyeceksin.” Ama bunları anlayana kadar hadsizce ve cahilce yapılmaması gereken her şeyi yapıyoruz. Sonra da diyoruz ki “bu hayat niye bu kadar zorlu, niye kasılıyorum, niye üstüme üstüme geliyor her şey…”

“Ama Hasancım, kimseye kaldırabileceğinden fazla yük yüklemezdi Tanrı hani?” Tanrı yüklemez de kulu kendini bilmiyorsa ve yapma denilmesine rağmen yapmakta ısrar ediyorsa… Malum vakti zamanında “Yeme o elmayı” dendi bizim atalarımıza da hikaye buralara kadar geldi.

Velhasıl kelam, hazırsan, haddin varsa, orada gerekli olan onarım ve korumayı yapabileceksen kaz oraları, değilse bırak toprak ana zaten korur gerektiği gibi.

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...