1789 Fransız İhtilali, milliyetçilik akımını da ortaya çıkartmıştı. O döneme göre aslında bir devrimdi bu. Çünkü sadece kral ve kraliçelerin tebaası olmaktan öte değeri olmayan insanlar, birleşebilecekleri bir ideal buldular ve böylece imparatorluklar dağıldı. İnsanlık, ben birilerinin tebaası olmaktan öteyim düşüncesine geçti. Uluslar ve ülkeler doğdu. Bununla birlikte yönetici kadro da boş durmadı elbette. Kapitalizmle birlikte artık uluslararası imparatorluklar doğdu. Ama bu sefer öyle sarayında oturan krallar kraliçeler yok elbette. Uluslararası güç odakları var ve insanlık bu sefer de bunların tebaası oldu. Hepimiz görünmez zincirlerle bağlı kölelere dönüştük. Hani kimseyi suçlamayalım, insanlığın bilinçaltında ne varsa o yansıyor, bizim genetiğimizde kölelik bilinci varmış ki demek ki insanlık olarak, farklı zaman dilimlerinde benzer senaryoları yaratıp duruyoruz…

Şu yaşadığımız dönemde, insanlık daha önce tebaalıktan kendisini kurtaran milliyetçilik düşüncesine sarılmayı düşünse de yeniden bu sefer işlemiyor bu. Çünkü daha önce somut saraylar vardı, şimdi ise biz dünyayı kimlerin yönettiğini komplo teorisyenlerinden dinliyoruz. Devlet başkanları var ama onlar da gidip geliyor. Yani başkaldırsan kime kaldıracağın da belli değil. Elinde yeni bir çözüm olmayan insanlık da milliyetçiliğe sarılınca, bu sefer devirecek kral bulamayınca, birbirine sardırmaya başlıyor. Bu sefer de milliyetçilik, bütünleştirici değil, ayırımcı bir ideale dönüşüyor ve insanlık için artık işlevsiz hale gelmeye başlıyor. Bu noktada artık yeni bir ideale ihtiyacımız var, tüm insanlık olarak: “Hepimiz önce İNSAN’ız” gerçeği…

Ben her şeyin ötesinde ve her şeyden önce İNSAN’ım.. Sonrasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir Türk’üm… İzmir’de yaşayan bir Mersinli’yim… Sonsuz ile Dünya’nın babasıyım… Beşiktaş takımının taraftarıyım… diye gider kimliklerim… Ama her şeyden önce İNSAN’ım… Beni varolan tüm insanlıkla bağlayan yegane değer, yegane temel budur!

Bu zaman diliminde, bu fark edişi ve keşfi yaşayacağımıza inanıyorum insanlık olarak… Evet, belki çok kısa zaman diliminde göremeyebiliriz bunu, zaten 1790’da hemen uluslar ortaya çıkmamıştı devrimden sonra… Yüzyıl civarında bir süre gerekmişti bunun tam oturması için… Bizler şu anda tam geçişi yaşıyoruz, devrim dönemini… Bizlerin çocukları bir kademe öteye getirecek bunu… Sonra gün gelecek bugün birbirini yiyen kuşaklar ayrılacak bu dünyadan… Torunlarımıza kalacak bu gezegen… Her yeni kuşak, bir kademe öteye götürecek bu dünyayı hiç öyle değilmiş gibi görünse bile… Eninde sonunda da insanlık, “Önce İNSAN’ım” düşüncesinde birleşecek. Görünmez krallıkları devirecek… Sınırlar gittikçe eriyecek… Ayrımlar hafifleyecek… Bu dünya bambaşka bir yere dönüşecek hepten…

Ama biz bunları göremeyeceğiz diye itiraz edeceksiniz belki. Hemen yarın istiyoruz bunun olmasını da biz de devrimde yer almaya gönüllü ruhlarız sonuçta. Bizler ne kadar başarılı oluruz, bu devrim de o kadar hızlı olur!

Şimdi elinizi kalbinize götürün ve yüreğinizde şunu hissedin: Her şeyin ötesinde, ben önce bir İNSAN’ım…

İNSANlığımıza hoşgeldik…

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...