Ruhumuzu kaygılar, korkular ele geçirmişken, fırtınalar zihnimizi oradan oraya savururken bazen buralara tutunmak ne zor gelir..
Sığınılacak bir bir cennet adası yaratma ihtiyacı altan alttan damga vurur bütün çabalarımıza.
Resimler yapar, müziklere sığınırız canavarlarımızı ehlileştirmek için..
Heykeller yaparız, kafamızın içindeki şeytanları dışarı çıkarmak için..
Bu “normaller” dünyasına düşüvermiş bir “engelli” olarak kendimizi var etme yolunda şiirden, yazıdan geçiririz som acılarımızı..
Bir çıkış aramaların uzun ve sancılı sürecinde “ben” olarak yürümeyi göze alabilmenin hikaye yazarlığıdır yaptığımız, bilerek ya da bilmeyerek..
Hepimizin içini kemiren , ancak pek nadir ifade edebildiğimiz , başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğüyle, “ya sevilmezsek!” korkusuyla kışkırtırız yüreklerimizi..
Diğerlerince önemsenerek değerli insan muamelesi görme hislerine esir düşeriz..
Toplumun acımasız yargılarına karşı kalkanlar inşa ederek mutluluğa ulaşmaya çalışan yalın ayak filozoflara, bohemlere öykünürüz kimi zaman..
Çoğu zaman maddenin tesir alanında savrulur gideriz..
Başarısızlığın, statüsüzlüğün, işe yarar kimliksizliğin (?!) toplum tarafından acımasızca yargılanacağı vehimlerince işgal oluverir ruhumuzun yüzölçümleri..
Yaşamımızı büyük ölçüde yiyip bitirecek kadar zararlı ve azılı bu korkulara satıveririz “esas ben”leri.
Benlik algımız başkalarının, toplumun bizi nasıl algıladığıyla beşik kertmesi yapılmıştır çünkü..
Nadir istisnalar dışında, hepimiz kendimize tahammül edebilmek için dünyanın bize saygı duyduğuna dair birtakım işaretler arar, onlara bel bağlarız..
Falanca konuda ahmaklık etmemiz, filanca bilgiden yoksun oluşumuz, bir arkadaşımızın kötü niyeti, olumsuz davranışı nasıl da şaşırtıcı bir hızla galebe çalar afilli kimliklerimizi.
Kendimizi ve dünyayı değerli bir varlık olduğumuza ikna etmek için, zaten pek az üretebildiğimiz, nice ince enerjileri savurganca heba ederiz..
Kimlik bilincimiz bir arada yaşadığımız insanların yargılarına tutsak düşer..
Bizi övdüklerinde niteliğimiz değer kazanıverir insafsız insan borsasında..
Başkalarından uzanan sevgilerin, saygıların altında yalancı korunaklar bulmanın tadını çıkarır güvensiz yüreklerimiz..
Nasıl yakalandık, kim soktu bu virüsleri sistemimize, bilmeden uyur gezeriz..
Tam olarak ulaşmaya çalıştığımız nihai nokta güç mü, itibar mıdır?
Yoksa sevgi, şefkat satın almak için mi biriktirmeye çabalarız bunca aferini?
İdeal bir dünyada yaşıyor olsaydık, “insan” ın salt varlık olarak değeri tescil edilmiş olsaydı işler böyle gitmezdi şüphesiz..
İnsanların bizi fark etmeleri ya da görmezden gelmeleri, hor görmeleri ya da alkışlamaları böylesine etkilemezdi bizi o zaman belki de..
İstisnasız herkes tarafından sevilmeyi, beğenilmeyi istemek gibi hastalıklı bir arzudan kaynaklanan o geçici coşkuların müptelası olmazdık..
Kendimize tahammül edebilmek, benliğimizi ayakta tutmak için için diğerlerinin onayına böyle hastalıklı bağımlılıklar geliştirmezdik..
Varlığımızın gerçek kıratını bilseydik, kendimizi adil bir biçimde değerlendirebilseydik , bir başkasının eleştirisi karşısında bunca yaralanmaz, ne kadar önemli olduğumuz sorusunun yanıtını toplumun takdirine bırakmazdık..
Dünya üzerinde bir yer kaplayan varlığımızla bu denli yabancılaşmasaydık, egomuz ya da kendi kendimizi algılayışımız hava kaçıran bir balona benzemezdi..
Sönmemesi için sürekli dış kaynaklara ihtiyaç duymaz, görmezden gelinmeler karşısında “pıss” diye sönüvermezdik belki..
Toplumun yargılarının tanrı buyruğu olduğuna bu denli itaat etmeseydik..
Başarıyla başarısızlık, iyiyle kötü, şerefliyle şerefsiz arasında vaaz edilmiş ayrımlara sıkı sıkıya bağlı kalmayı reddetme zahmetine katlansaydık..
Alternatifler akıl etme tembelliğine düşmeseydik, yerleşik bakış açılarını yeniden şekillendirmeyi amaç edinseydik..
Gerektiğinde akıntıya karşı kürek çekerek herkesin gittiği yönün tam tersine gidebilseydik..
Sürekli aynı şeyleri yaparak hiçbir şeyin değişmeyeceği gerçeğini kavrayıp harbi bir dönüşüme göğüs gerseydik..
Şeytanlarımızla, canavarlarımızla helalleşir; buralarda kapladığımız alanı daha özgün ve sahici kılarak cennet adamıza ulaşabilirdik belki de..