Spiritüel konularla ilgilenmeye başladığımdan beri bana yöneltilen sorulardan bir kısmı “aydınlanma nedir?” veya “eee, hadi aydınlandın diyelim sonra ne olucak ki?” olmuştur. Yalan söylemeyeyim, benim de üzerinde uzun süre düşündüğüm bu konuyla ilgili net bir anlayışa ulaşmam hemen olmadı. Yıllar boyunca edindiğim bilgiler, daha da önemlisi bire bir yasayarak edindiğim tecrübeler bahsettiğim net anlayışı oluşturdu. Ancak eminim ki bu anlayış ömrümün geri kalan kısmında da eklemeler veya çıkarmalarla epeyce bir değişikliğe uğrayacaktır.
Daha çok küçükken, sanıyorum ilkokul başlarındaydım, evdeki ansiklopedilerin birinde Buda’nın bir fotoğrafını görmüştüm. Hani şu hepimizin bildiği, şişko göbekli gülen fotoğrafı. Seneler içerisinde Buda’yla ilgili orada yazılanlar aklımdan tamamen silindi ancak önün o insanı rahatlatan gülüşü gözümün önünden hiç gitmedi. Bu gülüşte beni en çok etkileyen seyin ne olduğunu düşündüm hep. Kendime Budist arkadaşlar edindiğimde de ilk fırsatta bu gülüşün onlara ne ifade ettiğini sordum. Çoğunlukla aldığım cevap Buda’nın Nirvana’ya ulaştığı anın bu gülümseyişle yansıtıldığı, dolayısıyla kendilerine Nirvana’ya giden yolu hatırlattığı idi. Bu cevapları biraz 50’li yıllarda çekilen aşk filmlerine benzetiyordum ben. Kadın ve erkek birbirlerine ölesiye aşıktırlar, birarada olmak için önlerinde uzanan tüm zorlukları yenerler ve sonunda mutlu sona ulaşıp birbirlerine kavuşurlar. Peki sonra ne olur? Benim kafamı kurcalayan hep sonrasıydı. Birbirlerine kavuştuktan sonra ilişkileri ne hal alır, yaşamları nasıl olur? Buda Nirvana’ya ulaştıktan sonra ne olmuştur? Soruların hangi yöne gittiğini tahmin edersiniz artık, hadi bizler aydınlandık diyelim, bu aydınlanmadan sonra hayatımızı nasıl sürdürürüz?
Hemen şunu da belirteyim ki kendimi aydınlanmış biri olarak görmüyorum. Daha epeyce yolum var. Ancak bu uzun ince yolda kendimce adımlarla yürümeye çalışırken, katettiğim mesafenin yaşamıma ne kattığını veya katacağını düşünürüm hep. Meditasyon yapmaya seneler önce başladim, ilk başlarda konsantre olmakta inanılmaz zorlanıyordum, yavaş yavaş yılmadan devam ettikçe bu süreler artmaya başladı, iyi gidiyordum. Zamanla meditasyon yapmamın amacı sadece konsatrasyonumu iyileştirmekten çıktı, sınırlı farkındalığımın sınırlarını genişletmek oldu. Bu anlayışla sonra Yoga’ya daha sonrada Reiki’ye başladim. Evreni algılayışım değiştikçe kendimde değişiyordum. Adeta sınırlarım ortadan kalkıyor evrene açılıyordum, evrenle birdim, herkesle bir’dim, hepimiz bir’dik. Ancak bu farkındalık durumunu fiilen ne kadar sürdürebiliyordum sizce? Meditasyon yaparken ulaştığım o mükemmel birlik duygusu, meditasyon bittiğinde tamamen ortadan kaybolmasa bile etkisi aynı şekilde devam etmiyordu maalesef. Günlük yapılması gereken işler hala beni bekliyordu, hala bulaşık yıkamak, evimi temizlemek, çamaşır yıkamak zorundaydım. Hala para kazanmak, işe gitmek, gerektiğinde bütün gün patronumun kaprisleriyle uğraşmak, kocamın problemleriyle ilgili ona destek olmak durumundaydım. Çok tanıdık geliyor değil mi? Hayatın tamamiyle siyah veya tamamiyle beyaz olmadığını yavaş yavaş anladim. İşte Nirvana’dan sonrası burada başlıyordu. Yaşadığımız her “an”, hem Nirvana hem Nirvana’dan sonrasıydı esasen. Belkide Buda bu basit gerçek karşısında gülüyordu. Aydınlanmak dediğimiz şey, anın önemini ve hayatın sadece bu anların toplamından oluştuğunu gerçekten idark etmek değilmiydi aslında? Aydınlanmak için yapılan bunca çabadan sonra, aydınlanmanın hayatın kıymetini bilmek ve tüm gücümüzle, her hücremizle hayata karışmak olduğunu anladim. Hayat iyisiyle ve kötüsüyle müthiş bir “dengeleme” sanatı ve biz bu dengeyi kurup sürdürmeyi başardığımız sürece Nirvanaya ulaşmış sayılıyoruz.
Artık aşk filmlerinin sonrasını veya Nirvana sonrasını merak etmiyorum, çünkü onu yaşadığımız hayattan ayrı bir şey olarak algılamıyorum. Anlayışımı size aktarırken niyetim hepimizin karşılaştığı günlük problemleri, onları bir tarafa bırakın dünyadaki korku, acı ve üzüntüleri küçümsemek değil. Aydınlanma sadece bunları nasıl karşılayabildiğimiz veya nasıl mücadele edebildiğimizle ilgili temelde. Anlıkta olsa yakalayabildiğimiz o birlik duygusunu, Buda’nin o muhteşem gülüşünü unutmadan, neşeyle kabullenebilmek tüm hayatımızı.
Neşe bizim içimizde, onun yeri sadece gülen yüzümüzde değil gülen gönlümüzde. Gönlünüzden ve yüzünüzden neşeniz eksik olmasın.