Bugün yıllarca yaşadığım Narlıdere’de gezdim dolaştım. Uzun zamandır uğramıyordum artık İzmir’e nadiren uğradığım için. Sonra o yıllardaki Hasan’a gittim. Nasıl bir haldeydi, o zamanları hatırladım.
Sıkışıktı en başta ama sıkışık olduğunu bile fark etmiyordu. Arıyordu sürekli fakat arayışta olduğunun da farkında değildi. Ve de bekliyordu sürekli. Neyi beklediğini de bilmiyordu ya.
Sürekli astrolojik yorumları izliyordu, acaba o vakit bu vakit mi diye. Tutulma, dolunay, yeni ay, kavuşma. Şu tarih çok önemliymiş, burada bu olacakmış…
Sözlerde arıyordu yanıtı, özelikle de Batılı ustaların sözlerinde. Yeni bir kitap çıkmış, yeni bir belgesel. O bunu demiş, bu bunu…
Dünyayı gezip dolaşıyordu, o tapınak senin, bu kutsal alan benim. Bu uğurda Himalayalar’ın tepesine bile çıktı, ABD’nin ucuna da gitti. Hepsinde ipuçları yakaladı elbette de işte bir türlü olmuyordu. Gelecekti biliyordu, ama gelecek olan neydi?
Aradığın yanıt içinde diyordu herkes de bilmiş bilmiş, madem içinizde siz niye bulamadınız, bulduysanız ve bulduğunuz haliniz de buysa aramaktan vaz mı geçsem ne diyordu sözlerin ve hallerin farkını görünce…
Nice çalışmaya katıldı birbirinden güzel ustalarla. Fakat yok, çok güzel ama bana yol değil dedi biraz ilerledikçe onlarda da…
Artık karışmış ve yorgun haldeydi. Yapabileceği her şeyi yapmış bir döngüye girmişti. Sıkılmıştı da…
Sonra O’na dua etmek geldi aklına. Çocukken çok konuşurdu O’nunla… Allah Baba derdi küçük ellerini açıp dua ederken… Fakat O’ndan da kopmuştu ya. Artık Evren vardı, Enerji vardı, Yüksek Benlik vardı, Sistem vardı, hatta mitolojik Tanrılar ve Tanrıçalar bile vardı; ama O… Kopmuştu işte…
Yıllar yıllar önceki dualarını hatırladı ve O’na dedi ki: “Orada mısın bilmiyorum. Ama oradaysan lütfen beni buradan çıkart. Bana bir rehber yolla eğer böyle birisi varsa. Varsa diyorum çünkü çevremde bana böyle rehberlik yapacak birilerini göremiyorum. Nice güzel dost var ama ihtiyacım olan benden ötesini görebilen bilebilen bir rehber. Duyuyorsan lütfen yolla bana böyle birisini…”
****
O, oradaydı ve elbette duyuyordu. Bu satırları yazarken o duadan bu yana 6 sene geçmiş. O, rehberini yolladı bana ve yıllardır da o güzel murşitle birlikte yürüyoruz.
Artık arayış tamamlandı. Buldum noktasında bu Hasan. Tüm dünyayı gezdi dolaştı da dönüp yine başladığı yerde buldu her şeyin yanıtını. “Aradığın yanıt içindedir” nedir gayet iyi yaşadı. Bulduklarını da yaşama gayretinde…
Diyeceksiniz ki bunca senelik seyahat sonunda bir ipucu versen bize ne olurdu? Galiba en önemli ipucu “Neyi?” sorusunun “Kimi?” sorusuna dönüşümünde yatıyor: “Neyi arıyorsun?” değil, “Kimi arıyorsun?”; “Neyi biliyorsun?” değil, “Kimi biliyorsun?”; “Neyi bekliyorsun?” değil, “Kimi bekliyorsun?”…
Yanıt mı? Her birimizin yanıtı o anki ihtiyacına ve talipliğine göre öyle değişir ki… Kimisi bir eş arar, eş bekler; kimisi bir Mürşit, bir rehber; kimisi de kendini bilmek ister de kendinin sınırlarını bir bedenden ibaret zanneder…
Sorular az, yanıtlar çok… Kimilerinde de soru çok, yanıt yok…
Arayarak bulunmaz derler de bulanlar da arayanlardır işte…
Neyi değil, kimi?
Bulana, buldurana, vesile olana şükürler olsun…
(Rabbimin dualarıma yanıt olarak yolladığı sevgili rehberim, murşidim, üstadım, dostum, canım Fatma Meryem Suna’ya sevgilerimle…)