Hz. İsa bundan 2000 sene önce “Birbirinizi sevin” demişti insanlığa. Aradan iki milenyum geçti ve bizler, halen o mesajı hayatımıza geçiremedik. İkibin yıldır da aynı mesaj farklı kanallardan milyonlarca kez karşımıza çıktı, hele de iletişim teknolojilerinin çok geliştiği bu yüzyılda. Öncekilere oranla bu yüzyılın tek farkı; “birbirinizi sevin”, “aradığınız içinizdedir”, “kendimi seviyorum” gibi mesajların artık tişörtlerimize veya sağa sola yapıştırdığımız stickerlarımıza veya Facebook’taki mesaj duvarımıza düşmesi oldu. Haliyle kimselerde yaprak kıpırdatmayan bu mesajlar, komedi filmlerinde karşımıza çıkınca da kahkalarla gülüyoruz hep birlikte. Çünkü biz insanlık olarak bu konuları aştık, hallettik bütünüyle de; birbirimizi o kadar çok seviyor ve kardeşlerimize o kadar güzel davranıyor, içsel dünyamızla da o kadar uyum halindeyiz (!) ki, bu mesajları “ayağa” düşürüp, kahkahalarımıza meze etme hakkımız baki.
Esasında gülünecek ve hatta acınacak olan bizim halimiz. Üretmeden, yaratmadan tüketmeye o kadar alıştık ki elimize ne geçerse sömürüyor ve sonra da posasını bir köşeye atıveriyoruz. Tıpkı bu “kutsal” mesajlara yaptığımız gibi. Hadi sokaktaki insanları bir kenara bırakın, spiritüel konuların içinde yıllardır debelenen bir insana gidip “aradığın içindedir” desen, adam seni kırmamak için “Ah tabii, zaten hep içimizdeydi” der, ama içinden de “Ben de seni bir şey biliyor sandımdı, bunları sokaktaki çocuk bile biliyor, hele benim gibi milyonlarca kitap okumuş ‘eşsiz’ bir varlık bu bilgiyi yedi yuttu, aştı geçti bitirdi, annesine bile selam söyledi, sen halen bana gelmiş ilkokul bilgisini söylüyorsun” diye saydırır.
Keza “Avatar” fimi hakkındaki yorumları okuyorum, bir kardeşimiz “Kardeşim ne o enerji ağı varmış, ağaçlara dokunuyorlarmış da hissediyorlarmış, ne saçma” demiş. Zaten bayılıyorum oturduğu yerden ahkam kesmeye bayılıp, karşısına çıkan her şeyi “saçma” diye nitelendirmeye bayılan, “aşmış yemiş bitirmiş” tiplere. Hayatında hiçbirşey üretmemiş, ama önüne çıkan her şeyi kötüleyerek kendine değer paye eden kişilere. Üreten insan, karşısına çıkan üretimi beğenmese bile saygı duyarak eleştirir, hele ki karşısındaki “Avatar” gibi yönetmeninin on senesine malolmuş bir yapıtsa. Evet, filmdeki mesajlar yeni değildi, hatta Kevin Costner’ın 1990’da çektiği “Kurtlarla Dans”ın birebir aynısıydı. Peki bu filme 7 Oscar veren ABD, filmin vermeye çalıştığı mesajı aldı mı? “Vah vah zamanında biz Kızılderililere neler etmiştik, çok özür dileriz, ayıp olmuş” dedikten hemen sonra, aynı ABD “Ahan da petrol alanlarının kontrolü elimizden gidiyor” deyip Irak’a saldırıp, günümüze kadar milyonlarca insanın ölümüne neden olan savaşı başlatmadı mı? İnsanlık olarak binlerce yıldır, bir gıdım ileriye gittik mi de, karşımıza “İnsanoğlu yapmayın etmeyin, bakın hem türdaşlarınızı, hem gezegeninizi yok ediyorsunuz. İnsanlık bu değil, bu değilsiniz!” diyen mesajlara, “Geçecen onu ağam, biz onu çoktan duyduk, hatta aştık bile, bize yeni şeyler söyle” kibrini gösterip burun kıvırıyoruz. İlkokul ikinci sınıfı yüzüncü kez okuyan ama sınavlardan geçemediği halde, öğretmenine “Ama biz bu dersi okumuştuk” diye itiraz eden öğrencinin durumuna benziyor halimiz. Daha ilkokul üçü görememişiz, sınavlarda sürekli çakmışız ama kalkıp ukalalık yapma hakkını kendimizde buluyoruz. Hz. İsa’dan beri “birbirinizi sevin” mesajını yaşamımıza geçirme konusunda bir arpa yolu gidemedik, ama aynı mesajdan sticker yapıp popomuza yapıştırabiliyoruz. Hayatımızda bir kere bile bir ağaca dokunup onu hissetmedik ama ağacı hissetmeye dair mesajı görünce “saçma” diyebilecek kadar kibirle yaşıyoruz. Tarihe bakıp, “Eski insanlar ne de cahillermiş, neler yaparlarmış” diyoruz, ama “modern” dünyamızın aslında sadece yeni bir cahiliye çağından ibaret olduğunu görmüyoruz. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözünü kendimize düstur edindik, sürekli tekrar eden döngülerden çıkmayı düşünmüyoruz; döngünün değişebileceğini, bizim tekerrür sürecini durdurup, yeni gerçeklikler yaratabileceğimizi aklımıza bile getirmiyoruz. Çünkü ne ders almasını biliyoruz, ne de verilmeye çalışan dersin ne olduğunu görsek bile onu yaşamımızda uygulamayı… Sonra da “Aradığınız güç içinizdedir” mesajı komedi filmlerinde karşımıza çıkınca da popolarımızla gülüyoruz, aslında güldüğümüzün kendi halimiz olduğunun farkına varmadan…
Bu nedenle yazımın başlığındaki mesajı tırnak içine alıyorum. Çünkü bu mesajı gördüğünüzde içinizde “hah bir spiritüel şaklaban daha…”dan, “evet zaten biliyoruz bunu”ya uzanan tepkilerin olacağını ve mesajın, artık iyice yalama olmuşluğundan ötürü, zerre etki yaratmayacağını biliyorum. Zaten benim derdim de mesaj vermek falan değil, çok bilmişliklerimize; ukalalıklarımıza dikkat çekmek. Gerçi hoş her “havada”kilik, aslında içte bir “dip”tekiliğin işaretidir. Kendi yaratıcılığıyla temas etmemiş, o yaratıcı gücü kullanıp hiçbirşey üretememiş insan, kendisini eksik hisseder; bu eksiklik hissini dengelemek için de böyle “çok biliyormuş” tavrı göstermeye başlar. Karşımıza çıkan kişilerin bu tavırları aslında “ben kendimi eksik hissediyorum” çığlığından öte bir şey değildir. Zaten bunu fark ettikleri anda da, çığlıklar susar ve onlar, yaratıcı güçlerini kullanmanın yollarını ararlar… Yaratıcı gücünü kullanan, üreten insan için de zaten yaşam bambaşka bir forma bürünür ve aldığı mesajlar da değişmeye başlar peşi sıra…
Hayatınızda artık “yeni” mesajlarla karşılaşmanız dileğiyle…