Yıl 2060, ben artık 80 küsur yaşında emekli bir kadınım. Ama yaşadığım yerdeki çocukların eğitimine katkıda bulunmaya devam ediyorum bir çok akranım gibi. Yine o günlerden birinde çocuklara 2020’leri anlatmaya karar verdim. Bir bahar günü. Mis kokulu çiçekler açmış bir erguvan ağacına sırtımı verip oturuyorum. Etrafımda meraklı gözlerle ne diyeceğimi bekleyen bir sürü sevimli çocuk. Diyorum ki bugün size 2020’yi anlatacağım. “Yaşasın!!” diyorlar. Zaten o kadar mutlu ve huzurlu bir jenerasyon ki her şeye yaşasın der bunlar.

  • İdil, bu coronanın çıktığı yıl değil mi?, duymuştum bunu ben daha önce.

Bana İdil diyorlar. İstemedim hiçbir sıfat başına sonuna. Böylesi daha güzel, daha samimi.

  • Evet, diyorum. Tam da o yıl. Gerçi yanlış olmasın corona hep vardı. O yıl farklı bir çeşidi hayvandan insana bulaştığı için birden salgın haline dönüştü. Bu yeni tür çok çabuk bulaşıyordu çünkü.
  • Aaa, ama ben bilmiyorum ki hiç baştan anlatır mısın? diye sordu ufak deniz mavisi gözlü bir oğlan.
  • Tabii ki Can’cığım. Size kendi penceremden olanları anlatacağım şimdi. 2020’yi dört gözle beklemiştim. Nedense sayı olarak çok büyülü gelmişti bana. Ve aslında öyle de oldu ama biz büyüsünü çok geç idrak ettik. Zorlu başladı aslında 2020. 2019’un sonlarından itibaren zor günler geçirdik. Orman yangınları, depremler, savaş, sonrasında da corona. O zaman dünya sizin şu an bildiğiniz dünya değildi canlarım. O yüzden size o yılları anlatmakta her zaman zorlanıyorum.
  • O zaman bize önce o dünyayı anlatır mısın İdil? dedi İpek.
  • Haklısın belki de oradan başlamak lazım. Bunu sizin anlayabileceğiniz şekilde anlatmak biraz zor olacak ama hayal gücünüze güveniyorum çocuklar. En basitinden başlayalım. Şu an biz ne yapıyoruz?
  • O da nasıl soru İdil ya haftalık toplaşmalarımızdan biri.
  • Evet her gün okulunuzdan sonra bulunduğunuz semtteki bilge insanlardan biri size deneyimlerini anlatıyor değil mi? Ve bunu güzel havalarda böyle doğada açık alanda yapıyoruz.
  • Eveeet, güzel havalardakileri ben daha çok seviyorum.
  • Ben de Gökselcim. Ama o yıllarda eğitim sadece dört duvar arasında yapılırdı. Doğadan kopuk bir nesil yetiştirilirdi. Çoğu çocuk hiç sokakta oynamanın keyfini yaşamadan apartman dairelerinde büyürdü. Hemen öyle anne babalarından bilmeyin sakın ortam da çok güvenilir değildi. Örneğim ben çocukken bir otobüse atlayıp anneanneme gidebiliyorken tek başıma 2000’li yıllarda bu imkansız bir şeydi.
  • Neden güvenilir değildi??
  • Bunu nasıl anlatmalı. Örneğin şimdi siz yaşadığımız toplulukta herkesi çok sevip herkese çok güveniyorsunuz değil mi? Yani örneğin İpek, Cem’in annesi ve babası ile ilgili ne düşünüyorsun?
  • Senin benim mi var İdil, hepsi hepimizin annesi ve babası.
  • İşte o zamanlar öyle değildi. Herkesin kendi çocuğu, annesi, babası, sevdikleri kıymetliydi. Başka insanları da düşünen insanların sayısı oldukça azdı. Biliyorum bunu algılaması sizin için çok zor. O yüzden çok zorlamayın kendinizi. Aynı şekilde insanlar doğaya da pek önem vermezdi. Can mesela elindeki cam şişedeki içeceğin bitince onu fırlatıp atar mısın?
  • Yok artık daha neler.
  • O zamanlar bırakın camı plastik şişeleri ve diğer çöplerini bile insanlar sokağa atıyordu.
  • Plastik ne İdil?
  • Plastik doğada çözünürlüğü olmayan bir madde Işılcım. Neyse ki uzun süredir kullanmıyoruz. Ama o zamanlar bazı deniz hayvanlarının midesinden bile çıkıyordu.
  • Neeee??
  • Denizler şu anki gibi değildi ki. Girmek için temiz deniz arardık. Çünkü o zamanlar fabrikalar ilkel üretim teknikleri kullanarak çevreyi çok fena kirletiyordu.
  • Ama İdil sen hep bu dünya bizim yuvamız dersin. İnsan kendi yuvasını kirletir mi hiç?
  • O zamanlar bu algı yoktu ki Simgecim. O zamanın sistemi olan kapitalizmde mülkiyet hakkı vardı. O yüzden herkes kendi sahip olduklarının derdindeydi. Sahip olunmayanlara ise kıymetsiz gözüyle bakılırdı.
  • Ne fenaymış.
  • Sorma o yüzden doğal alanların, ormanların hiç kıymeti yoktu. Devamlı apartman ve yol yapılıyordu.
  • Apartman ne İdil?
  • Ay biz bu konuya nereden girdik. Önce sözlük hazırlasaydım keşke size. Doğru nereden bileceksiniz. O zamanlar insanlar minimum 5 bazen 15-20 hatta 40 katlı binalarda yaşıyorlardı. Her katta bir sürü daire vardı kutu kutu.
  • Aaa şu anki çalışma ofisleri gibi?
  • Evet şu an sadece ofislerde kullanıyoruz o tarzı. Ve sadece belli bir bölgede.
  • Ama onların içinde yaşanabilir mi? Uyanınca toprağa basmak gibisi yok. O insanlar her sabah 20 kat inip mi toprağa basıyorlardı?
  • Daha da kötü Berkecim. Toprağa basmak için bir de en yakın doğal alana yürümeleri ya da arabayla gitmeleri gerekiyordu.
  • Nasıl yani?
  • Şehrin göbeğinde toprak bulmak pek mümkün değildi yani.
  • Eee peki ne yapıyorlardı o kutu evlerin içinde?
  • Bir kere zaten insanların çoğu zamanların büyük bölümünü çalışarak geçiriyorlardı. Şimdiki gibi değildi çalışma saatleri. O yüzden evlerine bir tek uyuyup dinlenmek için dönüyorlardı.
  • Aaa çocukları yok muydu? Onlar ne yapıyordu?
  • Onlar da okula oradan etüte oradan kursa şeklinde yine sabah çıkıp akşam dönüyordu evlerine.
  • Ama İdil insanların o kadar yoğun çalışması saçma değil mi? Sen bize anlatmıştın. Çalışmak boş zamanını satıp karşılığında kalan boş zamanını kaliteli geçirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan bir eylemdir diye. İnsanların boş zamanı kalmıyormuş ki.
  • Maşallah ne de güzel hatırlıyorsun. Ah canlarım benim o kadar zor ki o zamanki sistemi ve insanların ruh durumunu size anlatmak. Para şimdiki gibi araç değil amaçtı o zamanlar. İnsanlar sadece ihtiyaçlarını değil; ihtiyaçlarından fazlasını da istiyorlardı. Mesela 3-4 evi olan insanlar vardı.
  • Neeee??? Ne yapıyorlardı ki o kadar evi?
  • Adına yatırım diyorlardı. Başka insanların kullanmasına izin verip karşılığında kira denilen bir ücret alıyorlardı.
  • Yani evi olmayan insanlar vardı ve onlar bu insanlardan para kazanıyorlardı???
  • Şimdi böyle söyleyince kötü bir şeymiş gibi görünüyor biliyorum. Ama o zamanlar çok normaldi. Sistem öyleydi. Şimdiki gibi herkesin evi yoktu o zamanlar. Daha doğrusu şimdiki gibi ortak mal algısı yoktu. Benim malım, senin malın şeklindeydi olay.
  • Senin nelerin vardı İdil?
  • Benim hiçbir şeyim yoktu. Oldum olası bir şeye sahip olma fikrine karşıydım ben. Ama lütfen o konulara girmeyelim simdi.
  • Evde ne yapıyorlardı diye sormuştum ben.
  • Televizyon denilen bir elektronik alet vardı. Hala korkarım modern versiyonunun icat edilmesinden. Ekranı olan bir kutu düşünün. Herkes onu izlerdi. Artık önlerine ne çıkarsa. Bir sürü farklı kanal vardı. Şimdiki gibi akşam sohbetleri, danslı buluşmalar, çıkıp doğada ateş yakıp birbirlerine hikayeler, anılar anlatmalar falan yoktu. Hatta evinde televizyonu olmayana tuhaf gözle bakanlar vardı. Bir keresinde bir arkadaşım alamadığımı düşünüp evindeki fazla televizyonu bana vermeyi önermişti.
  • Ay televizyondan da mı birden çok vardı???
  • Tabii ki bazen her odada bir tane. İnsanlar bu yüzden sohbeti unuttu. Üstüne internetin de yayılmasıyla sohbet etmek için buluşanlar bile sohbet edemez oldu.
  • Neden o?
  • Çünkü karşılarındakiyle konuşacaklarına devamlı başka yerlerdeki arkadaşlarıyla mesajlaşmayı ya da sosyal medyayı takip etmeyi tercih ediyorlardı.
  • Çok değişikmiş.
  • O zamanlar teknoloji şu andaki gibi sadece faydalı amaçlarla kullanılmıyordu. O kadar ki sağlığa zararlı hale geldiği durumlar oldu. Dünyanın ısısı artmaya başladı. Bu dünya bir iklim krizi yaşadı canlarım. Bir çok insan bunu çok önceden hissetti. Uyardılar otoriteleri; ama insanlar tehlikeyi kapılarına gelene kadar görmedi. O zamanki insanlık kendi canı ve malı tehlikeye girmediği sürece pek ciddiye almıyordu böyle şeyleri. Ta ki kriz üstüne kriz yaşayana kadar sürdü bu körlük. Dünya bugünkü güzel ve huzurlu haline gelene kadar çok zorluklardan geçti canlarım. Hatta o zamanlar dünyanın sonuna geldiğimize inanan bir grup bile vardı. Unuttukları bir şey vardı ki dünya ana bir şekilde kendini dengeler ve temizler. Bir son olsaydı o insanlığın sonu olurdu. İşte anne babalarınız bunu bilen insanlardı. Bugünlere gelmemizde anne babalarınızın rolü büyüktür. Ama bugünlük bu kadar. Gerisini bir sonraki buluşmamızda anlatırım. Yemek vakti geldi.
  • Aaa ama en heyecanlı yerindeydik.
  • Hayat her zaman heyecan doludur Ekincim. Yeter ki sen yaşamı seç.

 

İdil Göksel