Sene 1996, Ankara’da yurttaki odamızda arkadaşlarla birlikte “UFO Gerçeği” programını izliyor ve bir yandan da kendi aramızda “varlar mı, yoksa uydurma mı” diye tartışıyoruz. Derken bizim “Adanalı”, elleri arkasında volta atma halindeyken, odaya giriyor, şöyle bir ekrana bakıyor ve “Gardaşım, nedir bu varlar mı, yoklar mı olayı! Eğer bu uzaylılar deliganlılarsa, inerler ‘biz varık!’ derler, ne uğraştırıyorlar milleti!” yorumunu yaptıktan sonra, bizim UFO’lara dair düşüncelerimiz netleşiyor: Delikanlı uzaylı iner dünyaya, biz varık! der.

 

Aradan 12 güzide sene geçiyor ve UFO’lar var mı, yok mu tartışması hep sürüp gidiyor. Bu arada kitapçılarımız değme uzaylıdan geldiği iddia edilen “mesaj” kitaplarıyla dolup taşıyor, uzaylı tarikatları gündemde yer alıyor. Derken bir anda devlet arşivlerinden birer birer belgeler çıkmaya başlıyor ve bugüne kadar hep inkar etmiş hükümetler, ağızlarının kenarıyla da olsa yavaş yavaş “Eh var bir şeyler!” demeye başlıyorlar. En son İngiliz hükümeti, elindeki 200 gizli dosyadan 8’ini halka açıyor ve bu belgelerde, uzaylılarla temas etmiş insanların ifadeleri açıkça okunabiliyor. Peki neler olup bitiyor, neden birden böyle açıklamalar sarmaya başladı ortalığı, nedir bu UFO mevzu, uzaylılar gerçekten geliyor mu? Düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizlere.

Önce kendi yanıtımı vererek başlamak istiyorum: Ben uzaylıların varlığına inanmıyorum ya da inanıyorum diyemem, çünkü ben ister inanayım, ister inanmayayım; onlar zaten varlar. Carl Sagan’ın şu sözünü hiç unutmam: Eğer evrende yalnız biz varsak, çok büyük bir alan israf olmuş demektir. Aklımızın hayalimizin alamayacağı kadar büyük bir kainatta yaşıyoruz ve tüm bu alanda nokta kadar bile yer kaplamayan bizlerin, tüm evrendeki tek canlı gezegen olduğunu düşünecek kadar ya çok benciliz, ya kendimizi çok soyutluyoruz ya da çok korkuyoruz. Benciliz çünkü Ay’ı, hatta neredeyse diğer gezegenleri parselleyip satacak kadar kendimizi bu evrenin sahibi zannediyoruz. Soyutluyoruz, çünkü kendimizi kendimizden bile o kadar soyutlamışız ki, bu yalnızlık hissinin yarattığı boşluk yüzünden birbirimize yapmadığımız kalmıyor ve aslında bizler de birer “uzaylı” olmamıza rağmen, kendimizi uzayda varolan bir gezegenin insanları olarak değil, evrenin merkezi sanıyoruz. Korkuyoruz, çünkü karşımızda neyin olduğunu bilmiyor ve korkumuzdan reddetmeyi seçiyoruz. Bir de buna dünyevi erklerin, gücü elinde tutma ve kontrol etme istekleri sonucu, kitleleri çeşitli mecralarla (filmler, kitaplar vs.) güdülemeleri eklenince yaşadığımız tablo ortaya çıkıyor.

Yalnız bu noktada şunun da altını çizmem lazım, UFO’lar konusunda işin suyunu çıkartan, konuyu suiistimal edip insanları kandıran, yanlış yönlere çeken… kısacası insanları aslında bu konudan uzaklaştıran da yok mu? Gani gani. Tıpkı spiritüel konularda yaşandığı gibi bir yozlaşma, hatta daha da fazlası UFO’lar konusunda da var ve öyle şaklabanlıklarla karşılaşıyor ki insanlık, UFO kelimesini duymak bile istemiyor. Bu şaklabanlar, aslında bir yandan da bilinçli olarak ortaya çıkartılıp, destekleniyor kendileri farkında olmasa da diye düşünüyorum. Çünkü UFO’ların mevcudiyetinin kabulü beraberinde mevcut tüm dünyanın allak bullak olması sorununu da ortaya getirecek. Şimdi düşünebiliyor musunuz, dünyanın çeşitli bölgelerine bir anda uzaylılar inseler neler yaşanır? En basitinden, hadi ilk şokları, korkuları geçin, insanoğlu hayatında en sevmediği durumla karşı karşıya kalır: Mevcut yaşam düzeninin aslında çok da sağlam temeller üzerinde durmadığı, değişim ve yenilenmenin şart olduğu gerçeği. Binlerce yıllık sosyal, kültürel, teknolojik gelişimlerle belli bir yere oturttuğumuz popomuzun, aslında çok da sağlam bir yerde durmadığı ve kalkıp yeniden bir yer bulmamız gerekliliğinin durumu bu. Mevcut dünyanın baştan aşağı yeniden yazılması gerekir bu durumda ve egemen güçler de bu noktada el değiştirebilir, çünkü insanoğlu bir anda kendini ve evrendeki yerini de sorgulamaya başlayabilir. Bu durumda da insan kitlelerini kontrol altında tutmayı ve kendi gücünüzü korumayı başaramazsınız. Peki bunu engellemek için n’aparsınız? Önce kesin bir dille inkar eder ve konu üzerinde iddialarda bulunanlarla alay edersiniz. Sonrasında da planlı ve programlı biçimde gezegeni yavaş yavaş bu fikre alıştırırsınız. Mesela sinema filmlerini kullanırsınız, yandaş ve karşıt makaleler yayınlanmasını desteklersiniz, ama suyu devamlı bulanık tutarsınız; sonra da uygun dozajlarla aslında bunların var olabileceği fikrini enjekte etmeye başlarsınız. İşte şu gezegende su bulundu, başka gezegenlerde hayat olabilirmiş, UFO dosyaları açılıyor gibi haberler yer alır zaten sizin kontrolünüzde olan medyada ve insanlık o hale gelir ki artık UFO’lar var haberini bile pek sallamaz olurlar. Geçtiğimiz haftalarda çıkan “İngiliz Hükümeti, UFO dosyalarını açtı ve açmaya devam edecek.” haberini kaçımız okuduk veya okuduysak bile ne tepki verdik bir düşünün. Bakın size bir haber sitesinden örnek; “İngilizler UFOdosyalarını açtı” haberini 4372 kişi okumuş ve sadece 1 kişi şu yorumu yapmış: “Ufo deyince aklıma X FİLES geliyor, ne diziydi bee. Ahhh hiç bitmiyecektin sen ahhh. Fox Mulder & Dana Scully muhteşem karakterler…” Bu haber sitesinde ortalama haber tıklanma sayısı 30 bin ve nerdeyse her habere en az elli yorum gelir, ama görüldüğü üzere habere tıklanma sayısı ile gelen tek yorum da bu! 

Devam ediyorum, siz insanları bu şekilde güdülerken ve kafalarını bulandırıp, konuda uzaklaştırırken, bir yandan mevcut düzendeki gücünüzü, herhangi yeni bir oluşumda yeniden nasıl oturtabileceğinize ve tüm bunlardan çıkarınızın ne olacağına bakarsınız. Mevcut dünya düzenimiz, insanlığın birilerinin çıkarlarına hizmeti üzerine kuruludur ve geri kalan her şey hikayedir aslında. Yarın bir gün dünya yeniden kurulacaksa eğer, bu güçler de pozisyonlarını şimdiden almak ve bu yüzden de, değişimi ve alıştırma sürecini kontrolleri altında tutmak isterler. Ayrıca hazır oralarla iletişim kurmuşken, yeni madenler, kar sağlanabilecek materyaller falan varsa da, şimdiden gereken anlaşmaları yapmak; yapılamazsa da bir şekilde imkan bulup o gezegenlere de “demokrasi” götürmek, seçenekler arasında olmalıdır. Arthur C. Clarke’ın “Rama” serisini okuyanlar iyi bilirler, uzaydan dev bir gemi gelir ve içinde üç farklı bölme vardır. Birisinde insanlar, diğer ikisinde farklı gezegenlerin varlıkları yer alacaktır. İnsanların duruma uyum sağladıktan sonra yaptıkları ilk şey, kendi bölümlerinden çıkıp, diğer bölümleri işgal etmek olur.

Bu noktada insanın aklına şu soru geliyor, peki karşımızdakilerin eli armut mu topluyor? Yani gelecek uzaylıların gösterecekleri tavır nasıl olacak? Bu söyleyeceğim biraz fantastik olacak belki ama bu kimlerle temas edeceğimize bağlı diye düşünüyorum. Nasıl dünya üzerinde farklı niyetlerde sayısız insan tipi mevcut ise ve her ülkenin farklı bir yapısı mevcutsa, uzayda da farklı yapıda varlıklarla karşılaşabileceğimizi düşünüyorum. Yani dünyaya “demokrasi” getirmek isteyeni de olacaktır ABD modeli, gerçekten insanlığı gelişmesi ve içinde bulunduğu soyutlanmış ruh halinden kurtulup, kendi gerçek varlığını bulmak için çalışanı da. Fakat bildiğim bir şey var, evrende “özgür irade” yasası işler ve insan ırkı da şu dönemde çok büyük bir sınav ve değişim sürecinden geçiyor. Bu noktada da her ne kadar dışarıdan medyumik kanallardan çeşitli mesajlarla telkinlerde bulunulsa da, direkt olarak insanlığın “özgür iradesi”ne müdahale olabilecek bir eylemin engellendiğini düşünüyorum. Yani “Hadin arkadaşlar, toplayın gemileri dünyaya gidiyoruz, aydınlatalım şu gelişmiş primatları” şeklinde bir aktivite yapamıyorlar yukarıdakiler. Gerçi zaten yüksek bilinç seviyesindekiler, böyle bir müdahalede bulunmazlar, ama daha alt seviyede olup da bunu denemeye kalkacaklara engel olunuyor diye düşünüyorum. Yalnız bir yandan da insanlığın bilinç seviyesi hazır olduğunda, U.F.O. (Unidentified Flying Object – Tanımlanamayan Uçan Nesne) olarak nitelendirdiklerimizle tanışacağımızı ve onların bizler için artık I.F.O. (İdenfied – tanımlanmış) olarak hayatımızdaki yerlerini alacaklarını ve bu gezegenin de bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağına da inanmaktayım.

Dünya yeniden kurulur ve insanlık da varlığının değerini, özünde kim olduğunu ve yalnız olmadığını bilerek, bu yeni dünyada yerini alır ve umarım bizler de bu sürece tanıklık edebiliriz…