Aslında hiç de aklımda yoktu böyle bir yazı ama bu mübarek ramazan ayının ilk gününde ve ilk iftar soframdayken duyduğum bir cümle kıvılcımı çaktı… Çalışmakta olduğum şirketin hemen yakınında, güzel ev yemekleri yapılan küçük restoran Irmak’ın pozitif ve güler yüzlü sahibesi Sevgili Selma Hanım dedi ki; “Oruçlu olunca insan rahat rahat konuşamıyor, ağzından çıkana daha bir dikkat etmek zorunda kalıyor.” Birden kafamda Oruç kelimesine aradığım karşılık beliriverdi; bu günlerde sıkça duymaya, okumaya başladığım; “farkındalık”! Evet tam karşılığı bu; “oruç tutun” demekle amaçlanan şeyin, her anın “farkında olun”.

 

Büyük çoğunluk için oruç tutmak sadece; senenin bir ayı boyunca, belirli saatler aralığında yemek yememek, su ve sigara içmemek olsa da, asıl amacı “farkında olmak” yani işin şeklinde değil bu geleneği ortaya koyanlar. Asıl amaç gün boyunca atılan her adımın “farkında olmak”.

 

Nasıl mı? Demişler ya “eline, beline, diline, gözüne hakim ol.” Yolda yanınızdan geçmekte olan karşı cinsten çekici birine bakmamak veya baktığında ortaya çıkan şehvani güdülerinizi bastırabilmek, göz ardı edip baş çevirebilmek. Trafikte canınızı sıkan birine küfür etmemeyi seçebilmek. Dükkanınızdan alış veriş yapan turiste fazla fiyat çekebilecekken bunu yapmamak. Yani güzel ahlaklı olmayı tercih etmek, bunu iradeyle seçmek. Nefsi terbiye etmek.

 

Evet bu bir ay boyunca hemen hemen bütün Türkiye ve İslam Alemi bu kurallara uyacak. Maalesef bir çoğumuz bunu yalnızca Allah Korkusu ve bir din kuralı olması dolayısıyla yapacak, oysa bu, insanın kendine, hayatına ve etrafına verebileceği en büyük armağan, tabii farkına varabilene… Ramazan demek oruç tutmak demek, oruç ne demek; midene, eline, beline, diline ve hatta gözüne sahip olmak, haramdan sakınmak demek.

 

Tam bu noktada sizin de aklınıza şu soru gelmiyor mu? Oruçluyken birine küfür etmekten kişiyi alı koyan ne olacak bu bir ay boyunca? Yalnızca Allah korkusu mu? Bütün gün boyunca beyniniz şu mesajı tekrarlamayacak mı? Oruçluyum ve bunun farkında olmalı ona göre davranmalıyım. “Unutup” bir şey yer veya içerseniz orucunuz bozulmaz değil mi? Burada insanlara öğretilmek istenen gün boyunca tüm davranışlarını gözetleme alışkanlığı değil de ne? Yani tüm davranışlarını “üçüncü bir göz”le süzmek, denetlemek ve irdelemek… Üçüncü göz deyince aklınıza neler geldi kimbilir, alnınızın ortasından çıkacak yeni bir göz değil tabii ki kastettiğim, tarif edelim mi onu?

 

Bir durum canlandıralım gözlerimizde; trafiktesiniz, birisi arabanızın önüne sinyal vermeden daldı. Hemen frene yüklendiniz ve çarpışmaktan zor kurtuldunuz, bütün sinirleriniz ayağa kalktı ve büyük ihtimalle dışınızdan, hadi yanınızda saygı göstermeniz gereken birileri var diyelim, o zaman da içinizden küfürü bastınız… (ki bu durumda saygı gösterebilmeniz de “farkındalık” gerektirir.)

 

 

Şimdi de olaya üçüncü bir gözden bakalım; yan şeritte seyreden arabadaki biri bu olayı nasıl görür?  Sizin zorda kaldığınızı, kaza yapma korkusu (ölüm, yaralanma) sebebiyle adrenalin salgıladığınızı, öfkelendiğinizi görecektir. Ama önünüze kırıp süratle uzaklaşan arabada yaralı biri olduğunu da…

(Canım kardeşim Özlem küçükken yandığında, onu arabayla hastaneye yetiştirirken kimin önüne ne şekilde daldığımızı umursamamıştık açıkçası.)  Eğer o kişi, yandaki arabadan camı açıp sizinle konuşma şansı olsa, “kızmakta haklısınız ama lütfen sakin olun, arabada yaralı biri vardı, sanırım bu yüzden dikkatsizce gidiyor” diyebilecek ve sizi yatıştırabilecekti… İşte üçüncü göz denilen şey, iyi veya kötü, gün boyunca yaşadığınız tüm olaylara geniş açıdan bakabilme durumu.

 

Oruçluyken Allah ve görevlendirdiği melekleri tarafından denetlendiğinizi düşünüyorsunuz ve bu sebeple kendinizi iki defa kontrol etmiş oluyorsunuz değil mi? Peki iftar vakti gelip orucunuzu bozunca, Allah ve melekleri sizi denetlemekten vaz mı geçiyorlar? HAYIR! Peki neden elinizden, dilinizden, belinizden, gözünüzden sakınmaya devam etmiyorsunuz? Sözümüz orucu sadece yememek, içmemek sananlara tabii…

 

Ramazan ayı ve sonrasında da üçüncü gözünüz açık olduğu sürece bu denetimi kaybetmezsiniz. Yani uyandığınız andan itibaren tüm hareketlerinizi, duygusal gelgitlerinizi yaşamakta olan benliğiniz dışından, sanki başka biriymiş gibi, yine kendinizce izleyebilir, hata yaptığınızı fark ettiğinizde düzeltebilirsiniz. Kısaca; kendinizi eleştirebilmenizdir, farkındalık. Oruç da farkında olmak için tutulur. Güzel ahlaklı, iyimser, yardımsever, seven, sevilen bir insan olmak adına atılmış bir adımdır.

 

Oruç tutmak bir hedefe yöneltir bilinçli insanı. Meditasyon yapmak gibi, ki bilinen tüm uzun vadeli bu tarz ritüeller aşağı yukarı 21 günde alışkanlık haline getirilip insan zihnine yerleştiğinden bu uygulamanın da bir ay sürmesi gayet ideal, lakin amaçlanan, bir ay aç kalınıp sonraki on bir ay boyunca o öğretinin getirilerinin kulanılmaması değil, amaç sürekli oruçlu olma hali, sürekli farkındalık. Ramazan ayı dışında da küfür etmemek, öfkelenmemek, kimsenin hakkını çalmamak, öncelikle de kendini eleştirip, güzelleştirmek.

 

Hazır yeri gelmişken, yıllar boyu ramazan ayında radyolarımızdan dinlediğimiz ve kulaklarımızda yer etmiş olan duanın değiştirildiğini okuyoruz bu günlerde, üzülerek… Bir hatırlayalım mı o güzel sözleri ve kulaklarımızda çınlasın değerli büyüğümüz Nur Subaşı’nın o eşsiz davudi sesi…

“Allah’ım, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim.  Senin rızkınla orucumu açtım. Ey, bağışlaması bol Rabbim; beni, ailemi, milletimi, devletimi ve bütün inananları koru. Rahmetini ve yardımını esirgeme. Bizlere yaşama sevinci ver. Her türlü güçlüğü karşı dayanma gücü ver.  Senin her şeye gücün yeter. Amin.”
 

Mübarek Ramazan boyunca ve sonrasında da farkında olmanız ve öyle kalmanız dileğiyle. Uyanır uyanmaz açılsın üçüncü gözleriniz…