Size Kıyamet işçilerinden biri olarak Hans Von Aiberg’ten söz ediyordum.
Ustanın enerji aktarımı Müslüman dünyasına yönelik. Dolaysıyla onu belirleyen ilk çerçevenin “İslâmî Öğreti” olduğu açık. Buna tam olarak “İslâmî Öğreti” de denemez; “İslâmî Kriptoloji” yani “Müslüman dünyasına özgü gizli öğreticilik” demek daha doğru.
İlginçtir, Hans Hadis dendi mi tüyleri diken diken oluyor, Hadis yani peygamber sözü adına ne varsa o alanı külliyen dehliyor ama İslâmi Kriptoloji’ye gelince dizlerinin bağı kesiliyor! Yani İslâmî Kriptoloji, onda daha bir güvenilir görünüyor. Niçin böyle bir tutum izlediğini yani Hadis yerine İslâmî Kriptolojiye niçin Kur’an kesinliğinde bağlandığını açıklamalıdır.
Bu küçük zumlamadan sonra hemen konuya geçmek istiyorum. Demek istedim ki, Hans’ın kıyamet işçiliği İslâmî Kriptolojiye bağlı, onunla sınırlanıp belirlenmiş durumda. Bu yüzden İslâmî Kriptoloji’deki Kıyamet söylemine hemen hemen neredeyse birebir bağlı.
Küçük işaretler, ortanca işaretler ve büyük işaretler kalıbı onun için de yüzde yüz geçerli. Bu arada içerik farkı da yok değil ve asıl konuyu eğlenceli hale getiren de Hans’ça bu içeriğin farklandırılması.
“82 tane ortanca işaret var” diyor. On da büyük işaret varmış
Hans’a göre, son ortanca işaret, Mehdî’nin gelmesidir. O yüzden burada Hans’ın Mehdî üzerine söylediklerini ele almak istiyorum.
Hans’ın anlatımında da Mehdî, çok sıkı bir biçimde Müslümanlaştırılmış olarak yine Müslüman dünyasında, Müslümanların Müslümanlarla yapacağı bir savaşı temsil ediyor. Bu konuyu açıklamak üzere Hans, “İsa’nın Yahudi’lerin hakkından geleceği, bir Allah vaadidir. Ama Hanif ile Süfyanistin kavgası için, Allah “Size bıraktım.” demektedir. “Bir kavim kendini düzeltmezse Allah da onları düzeltmeyecektir” âyeti uyarınca bu böyledir. Hatta şu da işarettir, “Azmak isteyenin azmasına da yardım ederiz.” Bu âyete göre, kendini düzeltmeyen bir kavim için Allah, düzeltmeyeceği gibi, azmasına da yardım edecektir. İşte Araplar bunun için Kur’an’da yerin dibine sokuluyor, çıkarılıyor. Allah İsa’ya “Hak olan vaadi gereği” yardım edecektir. Ama “Mehdî-Süfyani” savaşını bizim gayretlerimize bırakmış.” diyor.
Bu açıklamadan sonra Hans’ın Mehdî konusunda söylediklerini elden geldiğince sistemli bir biçimde toparlayabilmek için ilgimizi şu sorulara yöneltmemiz gerekiyor:
1) Mehdî’nin Kur’an’daki yeri nedir?
2) Mehdî İslâm adına ne yapacak? (Mehdî’nin temel işlevi nedir?)
3) Mehdî ne zaman gelecek?
Mehdî’nin Kur’an’daki Yeri
Şurası çok açık; Kuran‘da isim vererek Hızır’dan da Mehdî’den de söz edilmiyor. Bu konuda Hans, “Zamanda “gelecekten” olanların daha Kur’an indiğinde doğmadıkları için adları verilmez. Lâkapları vardır. Hızır gelecekte değil, geçmişte de değil,”dehr” denen bir zamana alındığından her çağda var oluyor ve böylece onun hiç mi hiç ismi geçmemesi gerekiyor. Kur’an’da Hızır ismen yok ama tam 111 yerde de bir şekilde var…” diyor.
Mehdî’nin Temel İşlevi
Sıkı sıkıya Müslümanlaştırılmış görünen Mehdî’nin Müslüman söylemi içindeki temel işlevi, Hanif Müslüman’lığın lideri olarak Süfyani Müslümanlığı ile savaşmak. Bu konuda Hans, “Mehdî (Mighty) önce kıyas icmaül ümmet, fıkıhı kaldıracak. Sonra şeriat ve mezhepleri. Sonra da İslâm’ı kaldırıp yerine Hanif İslamı koyacak… Bunun böyle olduğunu bir çok “Kıyamet alametleri kitaplarından” mutlaka duymuşsunuzdur.” diyor ve şunu ekliyor: “Mehdî’nin birinci ve tek düşmanı (ikincisi yok) Ebu Süfyan Milleti’dir. Bunlar İbrahim Milleti’nin düşmanıdırlar. İbrahim milleti onları sevse de onlar bizi sevmezler ve tırnaklarını yerler. Biz din sahibiyiz, onlar da kin sahibi. Kinlerinden dolayı geberecekler” diyor.
Böyle bir tanıtımdan sonra ilgimiz ister istemez Hanif kavramına ve Mehdî’nin arkasına alacağı güçlere yöneliyor.
“Hanif” kavramından ilerleyen sayfalarda yeri geldikçe söz edeceğiz. Mehdî’nin arkasına alacağı güçlere gelince; onlara “Kara Sancaklılar” deniyor. Bu konuda Hans şunları söylüyor: “Filistin, Lübnan, Ürdün, Batı Irak ile Güney Suriye… Bunları münafık defterine kaydettirecek Mehdî… Suudi, İran ve Pakistan dahil diğerleri de Süfyani’nin üçte-birlik ordusunu oluşturacak. Mehdî’nin ordusu sadece batıdaki Müslümanları da katarsak, Orta Asya’dan ibaret. Oraya eskiden Orta-Asya denmezdi, HORASAN eyaleti denirdi. Yani, yine YESEVÎ’den çıkacak Karasancaklılar… Yesevî intikamını (Buharî’den) alacaktır. Buharî, 3 yüz yıl içinde dört milyar Hafif Müslümanı daha cehenneme odun yapmaya devam edecektir. Allah’ın gazabı onun üzerindedir. Müslim’in de elbette. O da iyice saçmalamış.”
Eğer geleceği -ah bir bilseydiniz- Afganistan’ın Karasancaklılar safina geçecek kadar dosdoğru bir yola girdiğini de görürdünüz. Karasancaklılar ki, Mehdî’nin süper kuvvetleri… Yenilmekte olan Mehdî’nin son ümidi. Kafkaslardan, batıdan ve Afganistan’in kuzeyi dahil Orta Asya’dan oluşan kuvvetlerdir.”
Ne mutlu bizlere ve sizlere, şu bir avuç insana ki, işaretli Rabbin askerleri, elinde kara sancak tutanlar. Bu sancak asla ve asla kazanana kadar başka renk olmayacaktir. Kapkara olacaktır. Ta ki, Süfyanizm bitirilene kadar. Bu sancağa hiç bir renk vermeyin. Bu sancak kapkara kalacaktır.”
“Neden kara sancak? Niçin koyu yeşil değil? İslâm, barış ve barış demektir. Böyle bir düşüncenin sembolü ancak beyaz bayrak olabilirdi fakat Müslüman’ın Müslüman ile kan içmece yapacağı savaşta Karasancak boşuna değil! Şimdi ana sır şu: Müslüman Müslüman ile savaşırsa, ikisi de beyaz olamıyor…böyle bir kötü yazgı, ancak kara bir sancakla ifade edilebilir!”
Peki Hilâl’li sancak ne olacak? Hans’a göre, “Hilâl artık bayrağımızda ve klasik İslâm armasında kalacak. Çünkü Ay, Güneş, yıldız, İbrahim atamızın taptığı üç şirk idi. Bayrakta kullanılabilir ama, İislâm’ın ana sembolü olamaz! Çünkü bizden önce Yahudiler Hilâli kullanıyorlardı. Kabbalah ağzına kadar Hilâl dolu…” diyor.
Mehdî ne zaman gelecek?
Hans, 26 Ağustos 2001 tarihli e-söyleşisinde Hanif Milâdı’nı ilan ediyor. Bir zaman kırılmasından ya da zelzelesinden söz ediyor ve 53 yıl kazanıldığını söylüyor. Hanif Miladı için 50 yıl daha beklenmesi gerekirken, oluşan yeni koşullar nedeniyle, daha önce, Hanif’liğin ve sırların açığa çıkması için 2050’nin hesaplanmasına rağmen artık buna gerek kalmadığını söylüyor. Buna göre, Mehdî’nin gelmesi 26 Ağustos 2001 hesabıyla artık 359 yıl değil, 310 yıldır.