“İnsanlar içlerindeki gerçeği benim ağzımdan duydular ve benimsediler. İnsan sadece kendi sesini dinler.” Mani
Manicilik 3. yüzyılın son yarısında mani tarafından kurulmuş bir dindir. 216 yılında dünyaya gelip 277 yılında idam edilen Mani, Pers İmparatorluğunun egemenliği altındaki döneminde, öğretilerini başarılı olarak halk arasında yayabilmiştir. Mani dini en parlak dönemini 8’nci yüzyılda Uygur devletinin milli dini olarak ilan edilmesi ile yaşamıştır. Maniciler, Mani’nin bir haça çakılarak idam edildiğini kayıt etmişlerdir. Mani dini 5. yüzyılda özellikle Roma İmparatorluğunda hızla yayılan Hristiyanlığa ciddi bir rakip olmuş, bu yüzden Romalılar bu dinin yayılmasını önlemek için çaba göstermişlerdir ve Manicilik ile Hristiyanlık arasında uzun ve sert kavgalar cereyan etmiştir.
O güne dek bilinen tüm dinsel sistemlerin gerçek sentezi olduğu ileri sürülmüştür. Manicilik aslında Zerdüşt düalizmi ve inancının, Babil folklorunun, Mithra kültünün, Budist ahlâk ilkeleri ve Hristiyan öğretisinin unsurlarının bir karışımından oluşmaktadır. Bu bileşimde önde gelen anlayış iki ezelî ilkenin, iyi ve kötünün, çatışmasıdır. Mani dininin dünyayı görüşünde tanrısal aydınlık ile karanlık iki rakip olarak karşı karşıya durur. Mani, kimilerine göre yeni bir din kuran bir bilge, kimilerine göre de çeşitli dinsel öğretilerin bileşimini gerçekleştirmiş bir dehadır.
Mani bir unvandır. Mani sözcüğünün aramîce kökeni olan “mana”, ışık anlamına gelmektedir. “mana rabba” ise “ışık kralı” demektir. (Maniheizm: ışığın yani sevginin ve bilgeliğin öğretisi) Bu bakımdan mani sözcüğünün tam anlamının “aydınlatan” olduğu kabul edilmiştir. Mani, insanlığın dinsel kurtuluşunun tarihsel bir akış içinde en önemli aşamalarını sıralarken, kendi öncülleri arasında Enoch’u (Hermes), Nuh’un oğlu Sam’ı, Buda’yı, Zerdüşt’ü ve İsa’yı saymıştır.
“Manicilikte gerçek gizem, köktenci ve evrensel düalizmdir. Manici inanca göre bu gizem, Mani’nin ruhsal ikizi olan “paracletos” tarafından Mani’ye aktarılmış ve o da bu gizemi öğretmekle görevlendirilmiştir. Arap tarihçisi En-Nedim’e göre bu ziyareti yapan “et-taum” (ikiz anlamına sözcük) adlı bir melektir; ona göre bu melek Mani’nin ikizi olup, onu eğitip görevine hazırlayacak olan paracletostur.”
Mani’ye göre Zerdüşt, Buda ve hatta Hz. İsa’nın başarılı olamamalarının nedeni, kendi öğretilerini yazıya geçirmemiş olmalarında aranmalıdır. Bu düşünce ile Mani, herkesçe anlaşılabilen basit bir dil kullanarak kendi öğretisini yazıya dökmüştür. Mani dini, Mezopotamya ve İran düalizmi üzerine temellenen ve evrensel bir din niteliğine ulaşabilmek amacıyla Budizm ve Hristiyanlıktan aktarmalar yapan bir bağdaştırmacı inançtır.
Maniciler iki sınıfa ayrılmışlardır: gizeme ulaşmış olanlar ile sıradan inananlar ya da Mani’nin adlandırdığı gibi “seçkinler” (yetkinler) ile “dinleyenler”. Bir tür ruhban sınıfı olan seçkinler, çok zorlu hazırlık dönemlerinden ve çetin inisiyasyon törenlerinden geçirilirlerdi. “Dinleyiciler” Mani’nin “on emri” ile bağlıydılar. Herkes için geçerli olan dinsel görevler ise dua ve oruçtu. Arınma işlemi su ile ya da su bulunmazsa toprak ile yapılırdı. Sistemleri birçok yönden Essenilerle önemli benzerlikler taşımışlardır.
”Manicilik, diğer dinlerin aksine, kabul edildiği ülke ve topluluklarda hiç bir temel politik ve sosyal değişim yaratmayı öngörmemiştir; anti-sosyal olması yüzünden başarısızlığa uğramıştır. Aydınlık-karanlık, iyi-kötü olarak karşıtlar sorununu organize bir din sistemine sokan Zerdüşt, onun öğretisini tamamlayan Mani, Maniheizm’den yola çıkarak sosyoekonomik karşıtları da inanç düzeyinde kurumsal yönden örgütlemek isteyen Mazdek’tir.”
Hz. İsa: “Tanrı saltanatı sizin içinizdedir.”