Büyük işaretlerin ilki:

İSA’NIN GERİ DÖNÜŞÜ

Size Kıyamet’ten söz ediyorum aslında… Kıyamet alâmetlerini konuşuyoruz. Şimdi tekrar o konuya dönüyor ve Hans’ın Kıyamet söylemindeki “Büyük İşaretleri” ele alıyoruz. “Büyük İşaretler” Kıyamet’in son aşaması anlamına da geliyor. Kıyamet’in son aşamasının ilk işareti ise, İsa’nın ikinci gelişi. Bu ikinci geliş hakkında çeşitli cemaatlerin çeşitli söylemleri var. İncil, “Gecenin karanlığında bir hırsız gibi!” diyor. Müslüman dünyasındaki bazı Kıyamet baykuşlarına göre, Şam’da “Ak Minare”den beyazlar içinde inecek ve yemeyip içmeyip İslâm Şeriatı’nı Dünya’ya egemen kılacak.

Burada üzerinde zum yapılması gereken bir noktaya değinmek istiyorum: Konu dinî semboller ve bu sembolleri görevlendirme!

Her dinî öğretide semboller vardır. Bu semboller, düşük zihin düzeyli yandaşlarınca yorumlanırlar ve bir şablon haline getirilirler. Bu yorum ve şablon, zaman içinde, cemaat çapında yaygın ve katı hale gelir. Oluru olmazı, tutarı tutmazı irdelenmez. Onlar bu haliyle, daha düşük düzeyli zihinler için besleyici olabilirler ama sonuçta o dinî hareketi zaman içinde demirleyen görünmez etkenlerdendir.

Evet zaman içinde bu semboller kalıplanır ve katılaşırlar. İlginç olan ve pek de göze batmayan nokta, bu sembollerin o dinin dindaşlarınca görevlendirilmeleridir! Söz gelimi; Cennet, Cehennem, İsa, Hızır, Mehdî, Deccal, Şeytan vs. Müslüman Dünyası’nda bunların şablonlaşmış yorumları ve yine Müslümanlar tarafından üzerlerine yüklenmiş görevleri vardır. Böylece o semboller işlevsel hale getirilirler. Artık onlar sadece içi boş semboller değil, anlam ve yorumları yanında işleri, görevleri olan din demirbaşıdırlar da. Örneğin, artık bir Müslüman için, Hz. Muhammed bile dînî bir semboldür! Yani, Hz. Muhammed, artık asla etten kemikten ve zaman içinde var olmuş olan bir insan değildir. O, evrenin kendisi için yaratıldığı çok yüce bir varlıktır ve görevi ümmetinin artmasını dilemek, yaramazlarına da şefaat etmektir! Seks hayatı filân yoktur! Kuru fasulye yiyince karnı gaz yapmaz. Yapsa da yellenmez, yellense de mutlaka miskü amber kokar!

İsa, her ne demekse “Ruhullah”tır! Kesmemiş ayrıca “Kelimetullah” denmiştir. “Allah’ın kelimesi”nin içeriğinin ne olabileceği, böyle bir deyimlemenin ne düzeyde bir “Müşebbihe” yani antropomorfizm yani insanlaştırma olabileceği hiç düşünülmeden, denetlenmeden, sorgulanmadan, İsa’nın farklı yanına bir isim ya da sıfat uydurmak için bu benzetme yapılıp geçilmiştir. Çünkü önemli olan bu değildir; ikinci defa gelmesi, Kur’anî şeriat üzerinden hareket etmesi ve bütün kâfirleri Müslüman yapmasıdır. Bu da Müslüman dünyasında, kalıplanmış, katılaştırılmış bir “İkinci İsa” sembolüdür.

Hızır, yüce yaratanın tek kişilik bir “Hızır âcil” servisidir. Görevi, darda olan Müslümanlara yardım etmektir.

Şeytan, tek gözü kör, lânetlenmelik bir şeydir. Görevi şu canım canım Müslümanları ayartmaktan ibarettir.

Burada anlatmak istediğim şey şu: Bu kemikleşmiş şablon yorumlar ve bu dinî sembollere görev vermeler yanlıştır. Hiçbir sembol asla, sandığınız gibi değildir! Zamanı geldiğinde gerçeği ile, canlısı ile etten kemikten olanı ile tanışmanızı engellemektedir. Ali gelse hangi Alevî onu tanıyabilir? Muhammed gelse Müslümanlar tanıyabilirler mi? Sırada Hızır’ı var, İsa’sı var, Mehdî’si var. Bunlar hakkında şablon haline gelmiş yorumlar ve bunlara yüklenmiş görevler var. İsa, Hızır ya da Mehdî… Bunlara uydu uydu… uymadıysa, baksınlar başlarının çaresine! Ânında “şeytanî” damgasını yerler.

Öbür taraftan hangi peygamber gelse, “Bu benim ümmetim!” ya da “Bunlar benimkiler!” diyebilir? Hangisi sopayı kapıp, yandaşı olduklarını söyleyenlerin üzerine yürümez? Bana, bu tortul kitleye bir şey olmaz, olan yine o gül yüzlülere olur gibi geliyor! Büyük bir olasılıkla, ömürleri “şeytanî” olmadıklarını anlatmaya çalışmakla geçer!

Hans’ın tanıttığı bir Jana var. Hans kızı yere göğe sığdıramıyordu ama fotomodel olduğu, günde dört paket sigara içtiği ve bizimki gibi namaz kılmadığı anlaşılınca, Dünya’nın tozu kalktı! E-söyleşi grubundaki üyeler çözümü, sanki böyle bir durum ve sorun yokmuş gibi davranmakta buldular. Eğer bir ilgi kızın üzerine odaklansaydı var ya yandı gülüm keten helva!

“Fotomodel ha? Biz onlara orospu diyirık!”

Günde dört paket cıgara ha? kadın kısmı cıgara mıgara içmez! İçse, içse orospular içer!

Adam gibi namaz gılmeycen, ağzından Allah kilamı çıkmaycek…Ee… neymiş? Müslüman… Haddee!.. İkile… Kenardan ve usul usul yürü!

Oysa köfteyi çakan çakıyor! Uri Geller’i durduracak bir hanif grup majisyeni! Ne demek bu? Hiiç boruya benzer bir yanı yok! Bu durumda kesinlikle klasik Müslümanlık filan konuşulamaz.

Örneğin bir zamanlar ben de “Şörli Maklayn” üzerinde çok takılmıştım. Kadının evliya olduğunu kabul edebilmem hayli zaman aldı ve “İçimdeki YolculuK” adlı kitabını bitirinceye kadar en az üç-dört yere “Bu kadın orospu! Orospudan evliya mevliya olmaz!” diye yazmıştım!

Hasılı kelam, böyle bir problem var. Yani semboller ve onların şablon yorumları ile birlikte görevlendirilmeleri. Bu şablon ve işlevlerin dışına çıkıldığında, nitelikler ve o güne kadar alınan sonuçlar ne olursa olsun, insanlar yadsımaya hazırlar! Yani ne demekmiş o öyle yatıp kalktığı heriflerle koca bir roman yapan gâvırın orospusunu evliya yapmak? Var mı öyle Müslüman mahallesinde salyangoz satmak? Artık o üç köfte öyle eskisi gibi 25 değil! Kalmadı o eski ucuzluk!

İyi de şimdi bu sembolleri ve şablonlaşmış yorumlarını yok mu sayalım? İnsanlırın içinde hemen hemen hayatlarını o sembollere yatıranlar var! Bunlar, hiç kuşkusuz yok sayılamazlar ama asıl sorun şurada, bunlar o şablonlaşmış yorumları içinde eski bilinç düzeylerini koruyorlar ve yansıtıyorlar. Önce bu durumu görmek ve bu açmazdan bu sembolleri ve şablon yorumlarını kurtarmak gerek. Dahası, bir hamle ile de bu sembollere, çağın bilinç düzeyini ve hatta daha yukarısını dindara aktarıcı bir rol ve işlev verilmelidir. Eğer dindar da bu sembollere ve onlara verdiği görevlere, bu kadar sıkı sarılmazsa, bir esneme payı bırakırsa, çok kesin inanıyorum, çağa bir üst bilinç, bu kere dindarlar aracılığı ile gelebilir!

Hiç değilse dindarların dini sembolleri, artık ilkokul çocuklarını bile besleyemeyen yorum biçim ve düzeylerinden kurtarılmalı, yüksek öğrenimli bir ateistin bile “Olur mu olur” diyebileceği bir yorum kalitesine kavuşturulmalıdır.

Konumuz İsa… İsa’nın ikinci gelişi… Beyazlar içinde Ak Minare’den inecek ve hemen kolları sıvayıp Muhammedî şeriatı uygulayacak. Sonra da Dünya’da bir tek kâfir komayacak. Peki İsa, bu kemikleşmiş şablona uymak zorunda mı? Eh, işte o zaman kendi bilir! Ânında “Şeytan” damgasını yer oturur aşağıya!

Yahu, bir insanı önce fotoğrafından tanıdığınızı düşünün. Karşı karşıya gelince tıpkısının aynısını mı bulacağınızı sanıyorsunuz? Uzun süre “Leylaa!.. Leylâ!..” diye inleyip sürünen Mecnun, bir gün karşısında Leylâ’yı görünce ne dedi? “Hah! Neredeydin be yav?” mı dedi yoksa, içinden “Tüh be! Bunca yıl bunun için miydi” mi dedi?

Hiç kuşkusuz, Hans’ın yaptığı yorumlar ve bu yorumlarla çizdiği resimler hem yüksek bir bilinç kalitesi içeriyor hem de gerçeğine uygun izlenimi veriyor. En azından “Olur mu olur!” dedirtiyor.

Onun yorumuna göre İsa, beyazlar içinde Ak Minare’den inmeyecek! O paralel evrendeki kendi zamanından, önce Şi’ra yıldızına(daha doğrusu uzay kolonisine) inecek. Önce Allahlav sonra Walhalla. Zion grubuyla gerçek bir Armegedon savaşı. Sonra bu savaşın son raundu olarak yeryüzüne iniş, Deccal’ı tepeleme ve dinlerin birlenişi. Hans’ın bize sunduğu “ikinci geliş” senaryosu böyle.

Bu arada Mehdî’den ciddi bir rehberlik alması da söz konusu. Hızır Mehdî’yi Mehdî de İsa’yı eğitecektir. Hızır her dönemde vardır ama, o dönemde işi başından aşkın olacaktır. Kısa bir zaman farkıyla Deccal’ın önünde olacak ve insanları Deccal’a karşı uyarıyor olacaktır.

Hem omnijektivist hem de bilim adamlığından kaynaklanıyor olsa gerek, Hans’ınçok ilginç bir yanı da Kur’an’da ve Müslüman dünyasına özgü gizli bilimlerde verilen sembolleri, sembol olarak değil, bizatihi varlıklar olarak karşılamasıdır. Bu yüzden, onun gelecekle ilgili söylediklerinde tutmama oranı ciddi bir sorundur. Oysa yukarıda söylenenleri birer sembol, birer teşbih olarak alırsanız, yani İsa’yı ilerde ortaya çıkacak bir iyimserlik ya da sevginin güçlenmesi, Mehdî’yi sıkı bir aydınlanma, Deccalı egoya ve sekse hizmet veren yüksek teknoloji,Süfyaniyi kişisel güç uğruna saptırma, Ye’cüc ve Me’cücü, insan soy ve kültürünün yer altından bir etkilenmesi, insan soy ve kültürüne yer altından bir katılma ve bu arada bazı uyumsuzluk ve huzursuzluklar olarak alırsanız, Hans’ın birebir senaryolaştırmasından farklı bir görüntü elde edersiniz. Bunun aslına daha yakın olduğunu sanıyorum. Eğer Hans haklı çıkarsa, (doğal olarak bu da mümkündür) o zaman Hans’a daha başka bir gözle bakmak gerekir.

Bu kısa eleştiri ve yorumdan sonra, Hans’ın söylemindeki İsa’ya geçebiliriz.

İsa’nın Özellikleri

İsa’nın diğer özelliklerini şöyle sıralayabiliriz;

İkinci gelişinde de yine normal, bildik bir “rahimde döllenme” yoluyla doğmayacak.Bunun nedeni, gelecekten gelenlerin normal bir doğumla bedenlenememeleri. Geleceğe gittiğinizde size bir anne ve baba bulmak ve böylece normal yoldan doğarak Dünya’ya gelmek kolay ama geçmişe gittiğinizde bu mümkün değil. O zaman huri genomuna bağlı bir kadın bulup “omurga-kaburga arası” bir boşlukta döllenip ondan sonra doğabiliyorsunuz. Hans bunu şöyle açıklıyor:

Tarık Suresi-5: Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın. 6. Atılan bir sudan yaratıldı.” Bu atılan su bildiğimiz “üreme” biçimi, ama bilmediğimiz çok özel bir üreme biçimi daha var:”Tarık Suresi-7: O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.”

Orada erkeğin omurgası ile kadının kaburgası yazılı ve su ile ilgisi de yok. Su burada “Arş’ın altındaki su” anlamında, yani “etheric”. “Sulb” hep “belkemiği” gibi algılanmış, “bel” denmiş. Arapça (Kureyşçe) Kaamuslar sizi yanıltmasın. Arabist düşünmek zorunda değiliz.

Şimdi ne demek istediğimi anlamak için önemli ipucu var: Cebrail Meryem’in nasıl “hamile” kalmasını sağladı? Âyetleri anımsayınız. Babasız bir İsa… Anne ise, nasıl hamile kalabilir? Bu bizi “kadının genital olmayan” göğüs kafesine götürüyor. İsa ve benzerleri çok ender kimseler. YYx ve YYy formatı üzerine doğarlar. Havva’nın kızı üst modülde oğlu ise,bildigimiz rahimde idi. İsa 9 ay gibi bir sürede değil, “birden” gelişti. Yani Meryem suya giderken bakireydi. Dönüşte tamamen hamileydi. Ertesi gün ise, bir palmiye ağacına tutunup doğum yaptı. Bu oluşum dış uzayda ve iç uzayda farklı takvim gösterir. Meselâ mağara sandığımız kehf, bir “Kaburga kafesi”dir. Kozmik bir Rahim. Kehf: Dişinin göğüs kafesi. Bir de rakim var. Rakim’i “Bir dikilitaş, kitabe” diye tercüme ediyorlar… Şimdi işin kozmik sırrına girelim:

Kehf: Dişinin göğüs kafesiRakim: Erkeğin belkemiği

Kehf: Magara-kaburga içindeki boşlukRakim: Omurga-belkemiği

Kehf: DişiRakim: Erkek…

Tarık-7:”O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar” diyor. Burada genital bir organdan söz edilmiyor. Kaburga kemikleri arasından çıkar diyor yani buna neredeyse üst solunum yolları da dahil. üstteki bir bölümden söz ediliyor. İnsanın en büyük boşluğu göğüs kafesi değil midir? Göğüs kafesi neyin üzerine bina edilmiştir? Yani kaburga tarakları nereye raptedilir? Belkemiğine… İşte bu bir dişi ve erkek koalisyonudur.

Bir tek günde hamilelik olur mu? Kehf (mağara) ehli 309 yılı 8 saatte aldılar. Buna göre 10 ay ne kadar zamanda alınır? 1.2 dakika…

Kur’an okutuyorum dikkat! Kur’an kesin bir şeyden söz ediyor: Biliyoruz ki “genital” organlarımız belimizden aşağıdadır. Bu bir kez Dünya’ya gelen tüm insanlar için böyledir ama ikinci kez (zaman yolcusu) yeniden doğacak kimse için özel bir bölme var. Erkeğin Rakim (Omurga)kadının Rahim (Kehf ya da Kaburga)olduğu bir yer var.

Kur’an şaka yapmıyor. Kur’an eğlence değil, bilim kurgu değil! O sadece hep paranormal. Bütün doktorlar boyun eğsinler ve işittik itaat ettik desinler. Meryem’in İsa’yı böyle doğurduğunu bilsinler. Cebrail’in İsa’yı Meryem’in kaburga kemiği içine üflediğini, Rahim’e değil Rakim’e konduğunu bilsinler. Ve Kur’an’ın şaka olmadığını bilsinler….

Bilsinler çünkü gizlilikler ortaya çıkacaktır. Bir gelecekteki doktor bile böyle ikinci kez doğacağını bir gün bilecektir! Gizlilikler o gün açığa çıkacaktır. İnsanı tekrar doğurtacaktır, Allah. Eğer zaman yolcusu normal genital bölgede Rahimde vb. oluşsaydı on milyonlarca sperm içinde zaman yolcusunun şansı sıfırdır ama o özel bir bölmede ayrıcalıklı olarak bir tür üst-gebelik biçiminde ve özel bir modülde.”

Hans’ın bu açıkamasından sonra İsa’nın öbür özelliklerine geçebiliriz:

“İsa’ya Allah kutsal ruhundan üflemiştir, diğer hiç bir peygambere bunu yapmamıştır. İbrahim, “peygamber olmayan peygamber” olan tek kişi, Allah’ın tek Halil dostu, vs. Ama her birinin bir tarafını vurgulamakla birlikte eşit sayıyor ve peygamberler arasında ayrım yapmamamızı kesinlikle emrediyor.

İkinci kez gelecek olan İsa’nın gelecekteki mezarı Rasulullah’ın (Ahmed) yanında olacaktır.

Adı da Mesih ya da Messiah olacaktır.

İsa geçmiş yaşamında hiç evlenmedi ama dönüşünde Resul olarak gelmeyeceği için evlenecek. Sıradan biri olarak gelecek ve sıradan bir kadınla evlenecek.

Ona Ademoğlu değil; Annesinden dolayı Meryemoglu İsa denecektir.”

Hans’a göre İsa, bir zaman gezmeni değil ama “zaman yolcusu”dur. Bu yüzden, daha uygun bir deyimleme ile Hans ona “Zaman aşırı peygamber” demektedir.

Süleyman’ın en zengin peygamber olmasına karşılık İsa, en yoksul peygamberdir.

Diğer peygamberlerden farkı, yapısında Ruhülkudüs bulundurmasıdır.

İsa ve Mehdî

Hans, Mehdî ile İsa arasında ilginç ilişkiler kuruyor ve bazı karşılaştırmalar yapıyor:

Hans, Mehdî’nin “Resul” misyonu gereği, yeni bir vahiy almayacağını, daha önceki 4 vahyi yani Tevrat-Zebur-İncil ve Kur’anı İsa’ya teslim edeceğini söylüyor. Bu teslim etmeyi, dört kitabın “al gülüm-ver gülüm” şeklinde elden ele geçirilmesi olarak düşünmemek gerekir. 350 yıllık bir zaman aşımından sonra nasıl Hızır Mehdî’yi yeni zamana adapte olabilmesi için eğitecekse, 2000 yıllık bir geçmişe uyum sağlayabilmesi için, Mehdî de İsa’yı eğitecek. Bu eğitimin kaç yıl süreceği bildirilmiyor. Bu arada eğitimin önemli bir kısmının, dört kitaptaki temel kavramlar, içerik, temel nitelik ve temel farkların anlaşılması ile ilgili olduğu kadar, temel benzerliklerle ilgili olacağı da açıktır!

Bu arada Hans, Mehdî Hanif olacağı için, İsa’nın da Hanif olacağını söylüyor.

Hans genler açısından da Mehdî ve İsa hakkında açıklyama yapıyor: Onun dediğine göre; Yusuf peygamber gibi İsa da YYy genomu yani erkek huri genlerine sahiptir. Annesi Meryem de YYx olarak bir “Huriye” idi! Mehdî’nin annesi Adaleid de öyledir ama Mehdî huri genomuna bağlı değildir. Adaleid huri genomuna bağlı olduğu için ve Mehdî ile birlikte geleceğe çekildiği için, Mehdî’nin ikinci gelişinde de annesi olacak ama tıpkı Meryem gibi suçlanacak.

Adler düz bir insandır. Dünya zamanının insanıdır ve zaman gezmeni olarak gelmemiştir. Ama İsa ilk gelişinde “Rasûl”dü Hz. Musa ya da Hz. Muhammed gibi vahiy almıyordu. Tanrı kelâmı onda tecellî ediyordu ve zaman gezmeni olarak gelmişti. İkinci gelişinde “Rasûl” değil de “Resul” yani risale irsal eden olarak geleceğinden bu kere Muhammed ümmetinden biri olarak gelecek. Yani yine “omurga / kaburga” döllenmesi ile Dünya’ya gelecek ama düz bir insan olarak yaşayacak ve ölecek. Öbür taraftan Hans’a göre, her ikisi de(İsa da Mehdî de) Zülkarneyngillerdendir, Kehf ehlindendir ve Dabbedirler!

“3M” ve İsa

Hans sık sık e-söyleşilerinde 3M‘den söz eder. 3M, üç majisyen demek. Majisyen, büyücü demek ama Hans’ın sözünü ettiği büyücüler, bizim bildiğimiz üfürükçü takımından değildir. Bunlar aslında her dönemde parapsişik yetenekleri çok güçlü iki kampın üçer elemanıdır.

Hans, sözünü ettiği majiyi şöyle açıklar: “Büyü demek, doğanın dengesini bozmak demektir. Onun için bir maji (Büyü) ve onu yapan majisyen büyük vebal altındadır. Bu daha ileri bir teknoloji… Tılsım, muska gibi değil. “Majisyenlik” akıllara sağlık bir şeydir. O çağlarda majisyenler neler yapmıyorlardı ki? Bir dağı yokedebiliyorlardı. Bir başka kentteki birinin evinden belirli bir eşyayı (Yüzük, mühür vb.) getirebiliyorlardı. Kitle halinde bir orduyu hipnoz edebiliyorlardı. Yeryüzünü alev alev yanıyormuş gibi gösterebiliyorlardı…

Majinin en hızlı olduğu dönem Musa zamanıydı. Örneğin, evinizi kaybediyordu.Anahtar elinizde ama kapı ve ev yok! Kur’an böyle gerçek majilerin olduğu dönemden söz ediyor.

Maji, İbrahim döneminde de vardı. Bu bilimi yeryüzünde, Babil’de iki melek Harut ve Marut başlattılar. Onlar sihri Allah katından indirmişlerdi. Maji Allah öğretisidir ve tehlikelidir. Örneğin bir H atomundaki (-) olan elektronu (+) yaparak (Pozitrona çevirerek) ayrılmasını sağlar ve antimadde-maddeyle buluştuğundan orada bir Kıyamet kopar adeta… Böyle şeyler hep olsaydı, biz yanmıştık…

Ledün bilimini bilen herkes Majisyendir. Ancak gelmiş geçmiş en büyük majisyenler Musa’nın karşısına diktirilen majisyenlerdir. Onlar bu işin piri olmuşlardı. Dünya’da tüm çağların en iyisi… Ve daha daha daha ileri…varılacak en ileri amacı arıyordu üç majisyen… Onu Musa ve asası ile buldular. Gülerek şehid oldular. Çünkü amaçları “O son noktayı” bulmaktı ve o mutlu son ise, Musa’nın Rabbi ve bizim Rabb’imiz olan Allah’ımızdı. Onun için seve seve Firavun tarafından öldürülmeyi göze aldılar.

Üç majisyenlik devam etmektedir ve sadece belirli bir ırka aittir.Talut ırkına… Davud, Calut ve Talut. Bunlar da birer hükümran. Talut’un genlerini alan ırk (kabile) doğal majisyendir.

Meselâ Davud ve oğlu Süleyman (Amonoğulları) majisyenlerdir. Cinleri kullanırlar.hayvanlarla resmen konuşurlar. Her ikisi de rüzgârda taşıtlarıyla uçabiliyor. Ayrıca Davut peygamber demiri eline alır iki parmağının arasında iki defa gider gelir. Demirin yüzeyindeki tüm elektronları kendine çeker, kalan demir de bir mum gibi eriyip yerlere akardı (Soğuk füzyon budur: Isıtmadan eritmek olayı. Soğuk demiri, fabrikadaki gibi erimiş hale getirmek).

Davut-Süleyman ve onun soyundan gelen Uri Geller de bunu yapıyor. Çünkü o kral peygamber olan atalarının kanını taşıyor. (Yahudiler soy kütüklerini 4500 yıldır tutarlar. Herkes kimin ne olduğunu binlerce yıl öncesine dayanarak bilir).

Talut’u hatırlayacaksınız… Talut, peygamber değil kraldır. Öyle bir majisyendir ki istediği yeri şimdiki teknolojiyle havaya uçurabiliyordu.”

Böyle anlatıyor Hans. Bu arada “majisyen” deyimini özellikle Zion grubu için kullanıyor. Hanif grup için “büyücü” deyimini kullanmayı sevmiyor. Oysa, her dönemde, Hanif ve Ziontik gruptan üçer tane majisyen yani ekstra yetenekleri olan insanlar bulunmakta ve bunlar savaşı özellikle de parapsikolojik alanda götürmektedir.

Örneğin İsa’nın birinci gelişi olan dönemdeki Hanif Grubun 3M’si, Zekeriya (Zacharias) Yahya (Johannes) ve Messiah (İsa) idi.

Zamanımızdaki Zion majisyenleri, Uri Geller, Puharich ve Kopperfield’dir. Hanif kampın majisyenleri ise, kanımca Jana-Stephen Hawking ve Hans Aiberg’tir.

Hans, Uri Geller’in üstün genomlu olduğunu, metalleri etkileyen PK gücüne sahip olduğunu, iyi bir telepat olduğunu söylüyor. Mesleği Psikiyatrist olan Puharich ise, onun yetiştiricisi ve akıl hocasıdır.

David Copperfield acaba sadece “İllüzyonist ve aldatan bir gözbağcı mı? Hayır, Hansa göre o da Andrea Puharich’in bir yetiştirmesi. “David Copperfield aslında bir roman kahramanı çocuğun adı ama “David” ve “KopperVeldt” yani “Bakır büken” deyince iş değişiyor. Bir tek bakış ile (hipnoz) Claudia Schiffer’i sadece 5 saniyede etkiledi ve bıkana kadar da bırakmadı. Bıkınca o Schiffer’i terk etti… Copperfield’in “Avustralya-ABD arasında bir zenci genci, özlediği kumsala saniyeler içinde göndermesini naklen TV’den izleyeniniz oldu mu? O illüzyon değildi” diyor.

Hans’a göre, “Bunlar en son Montauk adı verilen bir proje üzerinde çalışıyorlardı. Montauk (uydu palavrasını dışarlarsanız) bir toplu hipnoz aracıdır. O projede kurye dalgaların kendisi bir mesaj haline getiriliyordu (gizli mesaj). Marka reklamı bu mesajların bir kılıfıdır. Taşıyıcı dalga mesaj içermez ama gizlice mesajlandırılabilir. DVD ve VCD farkını anımsayınız. Geri planda pek çok ayrıntıyı holografik hafıza üzerine kaydetmektedirler. Üzerine holografik olarak istenen mesaj konabilir. Bunun için TV alıcı-vericisi, radyo ya da mobil telefon yeterlidir. Yani AUK (Kurye dalganın Laser ile yayınlanması) üzerine gizli mesaj MONTe edilebiliyor.

Bu proje bütün Dünya insanlarını zihinsel olarak etkileyip sürüleştirmeyi amaçlıyordu. Başında da Uri Geller vardı ve Microsoft onu destekliyordu. Jana’nın varlığı bu projeyi engellemiştir. Yaptığı yansıtma ile Uri’ye geri dönüş şoku vererek, onun da işini bitirmiştir.”

İsa, Mesih olarak ikinci gelişinde de kendisi ile birlikte üç Hanif pisişik yetenekliye sahip olacak. Bunlar: Messiah (İsa), Mighty (Mehdî)ve Maitrea (öbür adı Almighty yani Hızır)’dır. Hans asıl bunlara 3M diyor. “Bunlar bizim majisyenlerimiz” diyor. 3M yani M3 de, Wem-3 de deniyormuş. (WEM3)’i yani WEMB’i temsil ediyorlar.

İsa Mesih günlerinde sahnede kimler olacak?

İsa ikinci kez geldiğinde, o dönemde dört rahmanî zaman yolcusu olacaktır. Bunlardan biri kendisi, diğerleri ise Hızır, Lokman ve Zülkarneyn’in temsilcisi olarak Mehdî’dir.

Bu ilahî dörtlüye karşı da şer dörtlüsü olacaktır. Bunlar da Ye’cüc-Me’cüc, Deccal(Kozmik sihirbaz), Şeytan(İblis)ve Süfyanîler’dir.

Buna göre Hans’ın hesabı tutarsa, 307 sene sonra işler kızışacak, Dünya’da yer yerinden oynayacak. Maçlar gayet kıran kırana geçecek.

Ne zaman gelecek?

Bu konuda, 20 Ocak 2002 Pazar tarihli e-söyleşisinde Hans şöyle diyor: “Bugün bir şey farklıydı… Kur’an tevili/yorumu, Allah‘ın izniyle Zig-Zag’a verildi. Ben Zigzag’ın ikinci kaptanıyım ve sizlerin de Hans’ıyım aynı zamanda. Bu bir şereftir. Zig-Zag’ın Kur’an‘da bildirilen grup olduğu apaçık bellidir ve biz haber grubumuz ile bunun tam göbeğindeyiz.

Bugün Aquarius Kova evresi. Güneş Kova burcunda ve Galaksi de Kova burcundaki son 309 yılına girdi. Bu yılın sonunda Majisyenler aramızda olacak. Maitrea, Messiah ve Mighty. 3 Majisyen… Tüm kutsal kitapların hatta Hinduların, Budistlerin de bildiği, Mitra dininin de çok iyi bildiği, Mesih, Mehdî de dediğimiz o MMM Miladı başladı. Hz. İsa’ya sadece 309 yıl kaldığı kesinkes belirlendi.

Messenger’in işbaşı yapması demek, MMM ile arada tam 309 yıl olması demek. İşte bu kesirsiz, küsursuz tastamam sabit zaman aralığı yakalandı bugün… Belirsizlik ortadan kalktı.”

İkinci İsa’nın işleri ve günleri

Hans da İsa’nın yapacağı işlerden söz ederken, Müslüman dünyasındaki geleneksel söyleme bağlı kalarak onu görevlendirmekten geri durmuyor. Ne var ki, burada Hans’ın İsa’ya görev verdiği ve onu Müslüman dünyasının içine hapsettiğini söylemek o kadar kolay değil. Önce karşımızda bir cifir ustasının olduğunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla onun İsa’yı görevlendirmek yerine, İsa’nın işlerini keşif ve deşifre ettiğini söylemek daha doğru olur diye düşünüyorum.

İsa neler yapacak?

Hans’ın bu konuda özetle söylediği şu:

a) Hristiyanları Müslüman yapacak. Papazlar Musevîliğe dönecekler.

b) Yahudilerle kapışacak Siyonizm’i ve Zion grubunu bitirecek.

c) Ye’cüc ve Me’cüc’ün hakkından gelecek.

d) Deccalı öldürecek.

e) Şeytanı öldürecek ve Süfyanistleri Hanif Mehdistlere bırakacak. Bütün bu işleri 64 yaşına gelene kadar yapacak.

Kur’an’da yeri var mı?

İsa’nın ikinci gelişini Kur’an haber veriyor mu?Bu ikinci gelişin Kıyamet’le ilişkisi var mı? Bu konuda Hans şöyle diyor: “Şimdiye kadar bizlere “İsa’nın dönüşü ile ilgili âyet yok. Mehdî ile ilgili âyet yok” diye yutturmuşlardı. Halbuki Kur’an’da herşey apaçık ve detaylı yazılıdır. Aklınıza gelen herşey, ne isterseniz, hersey Kur’an’da vardır” diyor. Sonra da Meryem-15’i okuyor bize: Meryem 15: Selâm olsun ona, doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün” diyor. İsa’nın ölmediğini ve geri döneceğini daha sonra da eceliyle öleceğini ve herkes gibi dirileceğini bildiriyor.” diyor.

Birinci bölümde söyledikleri, Kur’an’ın bir şifreler kitabı olduğu tezi bakımından doğru ama Kur’an’da Mehdî’den ve İsa’nın ikinci gelişinden söz edilmediğini söyleyenler açısından ise sadece kuru bir polemik. Yani Kur’an’da İsa’nın ikinci gelişinden açık açık söz edildiğini belgelemiyor.

İkinci bölümde ise, belli ki, burada da bir zorlama var. Âyetin ne dediği çok açık! Hiç de İsa’nın tekrar geleceğinden söz etmiyor. “Öleceğinden ve diri olarak kaldırılacağı”ndan söz ediyor; tekrar geleceğinden değil.

Şimdi bana sorun: “Mehdî ve İsa’nın ikinci gelişinin Kur’an’da yeri var mı?”

Kur’an açıkça Mehdî’den Hızır’dan ve İsa’nın ikinci gelişinden söz etmiyor. Ama izninizle ben de size bir şey sorayım: Bu durum, bunların Kur’an’la hiç bağlantısı kurulamaz, bunlar asla Kur’an’la temellendirilemez mi demektir?

Çok açık ki, bu Kur’an’a nasıl yaklaştığımızla, onu nasıl tanımladığımızla ve onu yorumlama biçimimizle ilgilidir. Daha net söylemem gerekirse, Hızır’ın Mehdî’nin ve İsa’nın ikinci gelişinin Kur’an’da yeri var ya da yok demek doğru değildir. Kur’anı Hans gibi bir şifreler kitabı olarak görüyorsanız, hiç kuşkusuz yerini bulursunuz. Kur’anı bir yap ve yapmalar kitabı olarak görüyorsanız, bu konu artık sizin kaleminiz değildir!

Yolun Sonu

İsa Mesih’in büyük başarılar kazanacağı anlaşılıyor. Dünyayı dünkü ve bugünkü Müslümanların anladığı biçimde Müslümanlaştırır mı bilmem. Ama Hans’ın dediğine bakılırsa, Şeytan’ın da işini bitirecek!

Kendisinden sonra Dünya kaç yıl esen kalır? Bu konuda da belli bir sayı yok ama Hans’ın verdiği bilgilere göre, Dünya’nın da insanlığın da fazla bir ömrü yok. 2500’ü zor bulacağa benzeriz!

Sanırım fizik dağılmadan önce, insan dünyasında çöküş ortaya çıkacak. Hans, İsa şeytanı (İblis’i) öldürecek. İblis’in tüm yaşamı bitecek ve mirası insanların şeytan olması ile son bulacak. Öyle ki, bir tek kişi bile Allah’ı anmaz olacak…” diyor. Bu durumda Müslüman bir kafaya göre de artık Dünya’nın batması şart olacak!

Gerçekten de böyle mi olacak? Eğer sıkı bir Müslümansanız, başka bir sonuç olabilir mi?

Mustafa Öz