İlk insanlar için zaman kavramı kuşkusuz bizim anladığımızdan çok farklı idi. Aslında ilk insanlar zamanı kendi gereksinimlerine göre algılıyor, bunu Doğa’nın döngülerine bağlıyorlardı. Öyle ya! Doğa her zaman mükemmelliğini, tekrarlanabilirliğini, yeniden doğuşunu insanlara sunmaktaydı.

 

Birbirini tekrarlayan mevsimler, gece ve gündüz, belli zamanlarda belli burçlara gelen yıldızlar, döngüsünü tamamlayan gezegenler hatta belli zamanlarda taşan nehirler vs. vs. Bu, aynı zamanda insanın Doğa’ya tam olarak güveninin gelmesini, ritüellerinin sonuçsuz kalmadığını, çabalarının boşa gitmediğini de göstermektedir. Her Bahar yeniden canlanan Doğa bunun en güzel göstergesidir. Zaten insanlığın doğal inancı olan paganizm de bu döngülerin tekrarlanması ile insanın Doğa ile , Tanrıça ile uyumlanmasını öngörür.

Eliade, “Ebedi Dönüş Mitosu” derken aslında kendini yaradılış arketipleri ile tekrarlayan döngülerden söz etmiş ve aslında ritüel eyleminin “in illo tempore” yapılan bir eylemin yenilenişi olduğunu söylemiştir. Bu bağlamda “ilkel” insan için zamanın başı ve sonu yoktur, sadece tekrarlanan eylemler vardır.  
 

Öte yandan insan doğmakta ve ölmektedir. Yani yaşamının bir başlangıcı ve sonu olmaktadır. Eski kültürlerde zamanın bu tekrarlanabilir, döngüsel algılaması bunu ölümden sonra yaşam ya da yeniden dirilme şeklinde ifade etmelerine neden olmuş, hatta bu tür kültler ortaya çıkmıştır. Ancak ölüm korkusu ve insanın ölüme giden yaşam çizgisi zamanın lineer yani çizgisel algılanmasını da getirmiştir.

 

Burada zamanın döngüsel algılanmasının öncelliği söz konusu olmamakla birlikte, her iki algılama şeklinin varolmasına rağmen daha sonra çizgisel algılamanın inanç sistemlerinde daha başat olarak ortaya çıktığı aşikârdır.

 

 

Öyleyse, çizgisel algılamaya göre her şeyin bir başı ve bir de sonu olduğunu söyleyebiliriz. Eskatalojik inançlar da bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Yunanca, “son” anlamına gelen “eschatos” sözcüğünden türeyen eskatoloji terimi, genel olarak Dünya’nın sonu ile ilgili inançları ifade etmekle birlikte çok daha geniş bir alana yayılmaktadır. Kahramanlar için “bireysel” eskatolojiden bahsedebileceğimiz gibi, eskatolojiyi mitolojik inançlarda hatta “eskatolojik kurtarıcı” imgesinde de bulabilmekteyiz.

 

Eskatoloji terimi 19. yüzyılda tam olarak kullanılmaya başlandıysa da, eskatoloji düşüncesinin geçmişi çok daha eskilere dayanmaktadır. İlk uygarlıkların mitoslarına baktığımızda Dünya’nın sonu anlamında bir eskatolojiye rastlamayız. Eski mitoslardaki Dünya’nın yaratılışına (cosmogenesis)  karşı düşen bir eskatolojinin varlığından söz etmek ancak bir zorlama olabilir. Yaratılışın karşılığı olarak, sürekli tekrarlanan “Yaratılış” eylemlerinden söz edebiliriz. Aynı şekilde bu tür mitoslarda karşımıza çıkan felaketler (Örneğin Tufan) bir sonu ifade etmekten çok yeni bir başlangıcı ifade etmektdir ki bu da Doğa’nın ritminden çok da uzak değildir. Aynı şeklide Platon’un Timaios dialoğunda anlattığı felaketler de öyledir. Bu da sürekli bir yenilenmeye işaret etmektedir.  Aynı şekilde Atlantis de kısmi bir felaket olarak karşımıza çıkmakta ancak Atlantis ile ilgili kısmı bir eskatoloji göze çarpmaktadır.

 

Bizin bugün anladığımız anlamda eskatolojiye tam olarak Yahudi düşüncesinde rastlamaktayız. Yahudi düşüncesindeki eskatoloji de  “Mesih” ve “Tanrı’nın Krallığı” beklentisi ile atbaşı gitmektedir.

 

Hristiyanlıkta ortaya tam olarak çıkan eskatoloji, İslam’da da en önemli yeri işgal etmektedir. Yahudi-Hristiyan düşüncesinin insanlığa bir şakası olarak kabul edeceğimiz “bin yıllık” dönemler inancı ise bugünkü eskatolojik düşüncenin kaynağında yer almaktadır. Özellikle Hristiyan düşüncesinde Tanah’taki Daniel kitabının sembollerinden etkilenerek yazılan Yuhanna’nın Vahyi bölümü , Hristiyan toplumları, hatta onlardan etkilenen bütün kültleri etkilemiştir. (Özellikle günümüzdeki  Hollywood etkisi )

 

1000 yılı yaklaşırken, varını yoğunu kiliseye ya da yoksullara bağışlayıp, kiliselerde Kıyamet bekleyip, sonra da Kıyamet kopmadı diye düş kırıklığına uğrayan aptallar gibi biz de “2000 yılı olmadı başka bir yıl verelim” diyenlere inanmaya devam ediyoruz.

 

Günümüzde Kıyamet senaryoları yine çoğaldı. Son günlerde de basın bunları  körüklüyor. Bu senaryoların geçmişine bakalım: 

 

Dünyanın en eski mesleği kuşkusuz kâhinlik. (Yok eğer kâhinlik olmaz diyorsanız en eski meslek fahişeliktir) Ancak o dönemlerde kâhinler eskatolojik kehanetler yerine çok kısa vadeli kehanetlerde bulunmayı yeğliyorlardı. Daha sonra Yahudi-Hristiyan düşüncesinin etkisi ile Kıyamet ile ilgili kehanetler  ağırlık kazandı.   Önce din alimleri (!) Yaradılış’ın ne zaman olduğunu hesaplamaya çalıştı. Hepsi bir rakam buldu. Sonra da Dünya’nın sonunu hesapladılar. Farklı tarihler çıktı. Tabii ki çoğu da tutmadı. (Yoksa tuttu mu?)

 

NOSTRADAMUS

 

Astroloji ile eskatolojiyi birleştiren (hoş kafiye yaptı ama ikisi pek yakışmıyor) üzerine de anlamayı olanaksız kılan semboller ekleyen ve bununla da büyük ilgi çeken en ünlü kâhin kuşkusuz Nostradamus’dur.  1503’te Province’de doğan Nostradamus çağına göre oldukça ileri bilimsel çalışmalar yapmış, hatta veba hakkında da çağına göre oldukça doğru çözüm bulmuştur. Daha sonra Nostradamus’un “kâhinlik” yeteneği ortaya çıkmış, daha doğrusu duyulmaya başlamıştır. Özellikle Catherine de Medici’nin ilgisini çekmesi ile Nostradamus ün kazanmıştır. Ancak Nostradamus kendince nedenlerden özellikle dörtlükler halinde yazdığı kehanetlerini tamamen anlaşılamayacak şekilde karıştırarak yazmıştır. Oğlu César’a yazdığı mektupta, bu kehanetlerde maddecilerden, bilginlerden, krallardan ve güçlülerden her şeyi sakladığını ancak basit olanların bunları anlayacağını yazmaktadır.

 

Nostradamus’un hayatı ve kehanetleri hakkında hemen her yerde bilgi bulunabileceğinden ötürü biz hemen kehanetlerine geçelim. (Eğer Kitap tavsiye etmek gerekirse kesinlikle Ata Nirun’un Geçmişten Geleceğe Nostradamus  isimli kitabını tavsiye ederim)

 

Birincisi bu kehanetler vizyonlara dayanmaktadır ve çeşitli olayları anlatmaktadır. Eskatolojik yorumu yine Nostradamus yapmış ve Hristiyan kültürünün etkisinde kalarak Kıyamet’in geleceğini de söylemiştir. Ancak kesin bir tarih vermemiştir.  Günümüz basını ve sansasyon peşinde koşan yazarları bunları hep yakın zamanlara bağlamışlar ve buna göre yorumlamışlardır.

 

Bana göre Nostradamus, ben çok önemli bir adam olduğum için,  benim hayatımı anlatmaktadır.

 

Bakalım : (Çok beğendiğim Ata Nirun çevirisinden)

 

“Bir gün iki büyük efendi dost olacaklar,

Onların büyük güçleri daha da çok büyüyecek

Yeni bir Dünya olacak ve içinde yüksek varlıklar

Gaddarlık ve kana susamış sınırlanacak”

 

Yorum : Ben Gizemci diye bir site çıkartıyordum. Orada yazılar yazıyordum.Aynı zamanda Hermetics.org’da da yazılarım vardı. O dönemlerde Sevgili Dilara Akıncı’nın önerisi ile Sonsuzlukötesi adlı gruba girdim. Önceleri çok itici geldi.Sonra oradaki efendi Hasan “Sonsuz” ile dost oldum. Onun özellikle derKi için çabaları çok övgüye değerdi. Ve ben de artık  koşulsuz olarak derKi’de yazacağım dedim. Ve kendi adıma gücüm büyüdü. derKi yeni bir Dünya oldu ve içinde -yazarlara bakınız- bir çok yüksek varlık barındırmakta. Bu sinerjinin gaddarlıkları sınırlayacağına inanıyorum. Nostradamus çok iyi bildi.

 

“Büyük Arap yolunda ilerleyecek,

Bizanslı ona ihanet edecek

Antik Rodos onunla buluşacak

Pannonia’dan Güney Rüzgârları ile kötülük gelecek”

 

Bu tam benim hayatımla ilgili. Bir zamanlar Doğu Avrupa (Pannonia) ile ilgili bir Arap vardı ve onunla gemi işi yapacaktık. Ancak adamın doğru söylemediğini farkederek ben anlaşmayı iptal ettim. (Burada İstanbul’da oturan bendeniz Bizanslı oluyorum.) O da Yunanlılarla devam etti ve benimle uğraştı. Nosradamus’un iş hayatımı bilmesine de şaşırdım doğrusu.

 

Devam edelim, kanıt çok :

 

“Uzun zamandır beklenen asla gelmeyecek,

Avrupa ve Asya’da görünecek,

Onun birliği Büyük Hermes çizgisinde ,

Batı’nın tüm krallarının üzerinde olacak.”

 

Yine bir sembolik anlatım ama çözmek zor değil. Amerika’dan uzun zamandır ezoterik büyük bir kitap beklenirken, bu kitap buralarda yazılacak ve Batı’nın tüm krallarının üzerinde olacak, yani Batı ezoteristlerinde de iyi olacak. Bu benim yazmakta olduğum kitaptan söz ediyor. Büyük Hermes çizgisinde derken, roman  türü ve değişik konulu kitapları Reikievi yayınlarına vermeyi düşünürken ezoterik kitabı da çok önceden sözüm olduğundan sevgili dostum Kemal Menemencioğlu’nun kurduğu Hermes Yayınları’na vereceğim. Nostradamus’un bu yayınevini ismi ile bilmesi şaşırtıcı.

 

Bu tür gerçekleşmiş ya da gerçekleşmeyi bekleyen bir sürü kehanet Nostradamus’un aslında benim hayatımı anlattığını ortaya koymaktadır.

 

Saçma mı? Siz de bakın, kendi hayatınzıla ilgili bir çok dötlük (aslında bu bir tapaj hatası, doğrusu “dörtlük” olması gerekirdi, ama bu haline çok güldüğüm için bıraktım) bulabilirsiniz.

 

İşte Nostradamus’un dörtlükleri bu kadar elastik ve her tarafa çekilebilecek gibidir. Bu nedenle bir çok yoruma itibar etmemek gerekir.

 

Ya Nostradamus doğru söylüyorsa? Önce anlamak gerek, neden krallar vs vs değil de sadece basit olanlar bunu anlayabilir. Ondan sonra çözümü gelir.

 

MEDYUMLAR-KAHINLER-KEHANETLER

 

Nostradamus’ten sonr da kehanet iddiasında bir çok medyum, kâhin vs ortaya çıkmıştır. Bir çoğunun kehaneti Yılbaşı zamanı ortaya çıkan “Bu sene Galatasaray şampiyon olacak” , “Ajda Pekkan estetik ameliyat olacak” , “Hülya Avşar ile Kaya Çilingiroğlu ayrılacak” türü şaklabanlıklardan farklı değildir.

 

Bu tür kâhin/medyumlardan en önemlisi Edgar Cayce’dır. Bu adam da uykusunda bir çok şey söylemiş, bir çoğu çok ilgi çekmiş, adına enstitüler kurulmuş vs ancak Atlantis vs gibi söylemleri doğru çıkmamıştır. Sonuçta Hristiyan yönlü bir eskatolojiyi eski efsanelerle birleştiren kehanet sistemi diğerlerinden çok da farklı değildir. Aynı şeklide Hristiyan eskatolojisi bakış açısı ile yorumlanmış, “Maya Kehanetleri”, ”Piramit Kehanetleri” vs de aynı sınıftandır.

 

MARDUK

 

Marduk olayı -Burak Eldem buradayken ne haddime ama kısaca değinelim- klasik eskatolojik görüşten oldukça farklıdır. Sevgili Engin Ardıç’ın geçen sayıdaki söyleşimizde söylediği gibi bir tür eskatolojik inanç da değildir. Bu sadece eski mitlerden ve inançlardan yapılan bir derleme ile bazı bilgilerin sentezidir. Çıkış noktasının Tevrat olması Yahudi-Hristiyan eskatolojisini akla getirse de – özellikle Burak Eldem’i okuyun- farklı açılımlar göreceksiniz.

 

PEKİ BU ESKATOLOJİK SÖYLEMLERİN KOMPLO TEORİLERİ İLE NE ALAKASI VAR?

 

Çok alakası var.

 

Çağlar boyu insanları korkutmak için, bu tür söylemleri kullanan gruplar, günümüzde de, aynı şekilde bunları pompalamakta ve hem insanlığın geleceği güvenini yok ederek farklı ruh hallerine girmesine neden olmakta hem de -Bush gibi çılgınların yaptığı gibi- yapılan global saçmalıkları haklı göstermektedir.

 

Öte yandan bu Kıyamet korkusu ister istemez bir eskatolojik kurtarıcı figürünün beklenmesini de birlikte getirmektedir.  Bu da bu role  soyunanların işini kolaylaştırmaktadır. Bu tür cemiyetlerin ekmeğine yağ sürmektedir.

 

Okulda iken, sınavlar çok “kazık” geçtiğinde hepimiz gülerdik. Sanki toplu halde kalmak marifet gibi. Sonunda bir yaz rezil olurdu. Yine bakıyorum, insanlar aynı kafada. Her gün trafik terörü, sigara, moto-kuryeler, tinerciler , sağlıksız yiyecekler vs vs bir büyük ölüm tehdidi değilmiş gibi Kıyamet’ten korkmaktan hoşlanıyorlar. Sanki Kıyamet günü geldiğinde kına bedava dağıtılacak. İşte bu aralar Masonluğu, gizli örgütleri vs kaşıyan gazeteler şimdi de bu korkuyu pompalayarak ilgi çekiyorlar ya da hedef saptırılmasında yardımcı oluyorlar.

 

Kıyameti düşünerek güvensiz olmak, korkmak , BOYUN EĞMEK yerine , bu baharda bir yürüyüş yapın. Her yeşeren dalda, her yavrulayan hayvanda, duyduğunuz çocuk sesinde yaşamın devam ettiğini, Tanrıça’nın eski kocakarı giysilerini attığını, Doğa’nın yenilendiğini görerek, yaşama daha güven duyacak, daha sağlam basacaksınız.

Erhan Altunay