1984’de Tercüman’da başlayıp Güneş, Sabah, Yeni Asır ve Günaydın’ı da kapsayan uzun bir gazetecilik kariyerine ve bugüne dek yayımlanmış dört kitaba sahip. Ama sahip olduğu başka bir şey var ki onu özel kılıyor: Gizemlere duyduğu merak. Ali Bektan dört kitabında var olan gizemlere yanıt bulmaktan çok, herkesin hafızasında üç aşağı beş yukarı benzer şekilde yer eden bildik tarihi olaylardan yeni gizemler yaratmayı tercih ediyor.

“1951 yılında bir Uçan daire U.S. Muroc Air Field Askeri Havaalanına indi. Uçandaireden çıkan iki uzaylı Başkan Eisenhower ile görüşmek istediklerini açıkladılar. Durumun garipliği karşısında Beyaz Saray’a telefon edildi. Başkan uçağına atlayarak dört saatlik bir uçuştan sonra Muroc Havalimanın geldi. Uçan daireden çıkan iki uzaylı, Eisenhower, iki senatör ve iki yüksek rütbeli subay ile özel bir odada görüşmeler yaptılar.” *

Evrende bizden başka yaşam biçimlerinin var olduğu ya da bunların UFO’lar ile dünyamızı ziyaret ettiği fikrini saçma bulanlar, bu kültün Soğuk Savaş döneminde iyiden iyiye paranoyaklaştırılan Amerikan toplumunun bilinçaltının yansıması olduğunu söyler. Uzaylılar, komünistleri yani Rusları temsil etmektedir onlara göre. Ali Bektan öyle düşünenlerden biri değil. Kendi gözüyle bir uzaylı ya da UFO görmemiş olsa bile, evrende gelişmiş uygarlıkların var olduğuna ve bunların zaman zaman dünyamızı ziyaret ettiğine inanıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde çıkan son kitabı Amerika’nın Gizli Uzay Planları’na bakacak olursanız, fazla uzağa da bakmaya gerek yok, Bektan’a göre Dünya’nın uydusu Ay halihazırda çok gelişmiş bir uygarlığın kontrolü altında. Bu yüzden ABD buraya gitmekten korkuyor ve Ay Üssü projesini bir türlü hayata geçiremiyor. Bektan, Ay’da müthiş bir enerji kaynağı bulunduğunda ısrarcı.(hidrojen3 iztopu) Bu öyle bir değerli madde ki yalnızca 10 tonu bile tüm ABD’nin enerji ihtiyacını karşılayabiliyor. ABD’nin bu enerjiyi zimmetini geçirmesini engelleyen tek şey ise Aylılar’ın Amerikalılar’ı Ay’da istememesi. Ali Bektan tüm bunlara gönülden inanıyor. Dayanamayıp soruyorum:

 

Bunca profesyonel ve amatör gözlemci var teleskoplarıyla Ay’ı gözlemleyen. Bu varlıkları ya da tesislerini kimse görmüyor mu?

Ay’ın karanlık yüzünde bir çıkıntı var. Orası hakkında hiç bir bilgimiz yok. Bazı görülen şeyler de hasır altı ediliyor tabi. Neil Armstrong Ay’a ilk ayak bastığında bu varlıkları görmüştü. ABD TV yayınını zaten tam bu noktada kesti ve bu keşif tüm insanlıktan saklandı. Yalnızca Life dergisi yazdı daha sonra bir şeyler. O dergi de hükümet tarafından toplatıldı.

Pekala diyelim ki, ABD sizi aldı götürdü Ay’a. Karış karış araştırdınız Ay’ı ve sözünü ettiğiniz uygarlıktan bir iz bulamadınız.

Öyle bir şey olabileceğine inanmıyorum ama oldu diyelim, ben hatalı olduğumu kabul ederim. Ama beni bu yanlışa götüren NASA’nın bilim adamları. Benim kaynağım onların kitapları, ben yalnızca var olan bilgilere yorum getiriyorum. Bir yanlış varsa, bu hepimizin yanlışı olur yani.

Nasıl başladı bu gizem merakı sizde?

Erich Von Daniken’in Tanrıların Arabaları adlı kitabı elbette çok etkili oldu. Sonra bir gün oturduğum semtte, Üsküdar’da bir ikinci el kitap tezgahı gördüm. Şaşırdım, ilk kez görüyordum orada böyle bir tezgah. Giovanni Sconnamillo’nun, beni en az Daniken’in kitabı kadar etkileyecek kitabı Dünyamızın Gizli Sahipleri’ni gördüm orada. Tezgahın sahibiyle biraz sohbet ettik, kitabı aldım, oradan ayrıldım. 15 gün sonra tezgahın sahibi o adam hiç adres falan vermemiş olmama rağmen evime geldi. Buyur ettim, gizemli olaylar konusunda konuştuk, o da bana bir şeyler anlattı sonra “sen devam et bu konularla ilgilenmeye” dedi ve gitti. Ne o arkadaşı, ne tezgahını bir daha hiç görmedim. Benim için hala merak konusudur bu. Hiç adres vermemişken evimi, beni nasıl buldu, sonra nereye kayboldu.

Uzaylılarla bu kadar haşır neşirsiniz, hiç üçüncü türden yakın temas olayı yaşamadınız mı?

Yok, Kars’ta askerlik yaparken arazi görevinde, nöbetteki 400-500 asker UFO gördü, ben nöbette değildim, kıl payı kaçırdım.

Bir kırıklık yaratmıyor bu sizde?

Biraz yaratıyor tabi. Ama herkesin bir vazifesi olduğuna inanıyorum ben. Benimki de yazmak.

Anladığım kadarıyla siz uzaylıların iyi huylu olduklarına inanıyorsunuz. Bilim kurgu filmlerinde rastlanan düşman uzaylı ırklarına inanmıyorsunuz.

Ben uzaylıların insanları kaçırdığına da inanmıyorum. İzlemek için insanlara bir şeyler taktıklarına falan. Gerek yok ki. Aynı şekilde gezegenimize saldırabileceklerine de inanmıyorum. Yapsalar bugüne kadar yaparlardı. Bunlar Amerikalılar’ın uydurmaları hep. Açıkçası ben dünyalar arası bazı kurallar kanunlar var diye düşünüyorum. Bize müdahale etmeleri bir şekilde yasak.

İlk kitabınız Atatürk’ün Kehanetleri, sonraki Atatürk ve Parapsikoloji adını taşıyordu. O kitaplarda Atatürk’ün paranormal yani doğa üstü güçlere sahip olduğunu iddia ediyorsunuz. Size göre Atatürk geleceği görebiliyordu örneğin.

Bu konuyla lise yıllarında ilgilenmeye başladım. Tarihe baktığımızda Atatürk’ün kararlarının hep doğru çıktığı görüyoruz. İnanılmaz şeyler yapmış Atatürk. 1907 yılında bugünkü Türkiye Cumhuriyeti haritasını çiziyor. Osmanlı İmparatorluğu 6 milyon km2 yakın toprağa sahip o zaman. “Gelecekteki Türkiye’nin haritası budur, Batılılar bizi parçalayacak geriye kalan bu olacak,” diyor ve Musul ve Kerkük hata payı dışında bugünkü haritamızı çiziyor. 1. Dünya Savaşı’nın çıkacağını, Batılıların bizi parçalayacağını ve sınırlarınızın nereye gerileceğini o zamandan biliyor. Bu siyasi deha ile açıklanamaz, bunu yapabilmek için bir gücünüz olması gerekir. Beni etkileyen en büyük kehaneti ise 1932 senesinde McArthur’a sanki başından sona savaşı izlemiş gibi 2. Dünya Savaşı’nı anlatmış olması. ABD’nin rolünü, Almanya’nın yapacaklarını, tüm olup bitecekleri seneler öncesinde anlatmış. McArthur ülkesinin gazetecilerine “ya deli, ya dahi” demiş. Ama yıllar sonra anılarında Atatürk’ün hakkını teslim ediyor çünkü görmüş ki Atatürk ne dediyse çıkmış.

Bu iddia Atatürk’ün zaferlerine gölge düşürmez mi peki?

Hayır. Zaten bu kitap sonrasında çok olumlu tepkiler aldım. Ordunun içinden bazı isimler bile kutladı beni. Hem Atatürk’ün askeri dehası tamamen ayrı bir şeydir. Onu görmezden gelemeyiz. Ama karar mekanizmalarını incelediğimizde şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Atatürk’ün savaşın en kritik noktasında verdiği kararlar mucizevi sonuçlar doğuruyor. Kitabımda bunların örnekleri bolca var.

Geleceği görebilen Atatürk ölümünü biraz daha geciktiremez miydi peki?

Bu da çok tartışmalı bir konu. Projelerimde Gizli Cumhuriyet Tarihi’ni yazmak da var. Orada Atatürk’ün ölümüne geniş yer vereceğim. Atatürk’ün öldürüldüğüne ve hastalığının tedavi edilmediğine dair inanılmaz bulgular var. Hitler’in Atatürk’e gönderdiği iki doktordan da söz vereceğim. Onu da çözdüğümü inanıyorum ben. Savaş başlatmak isteyen Hitler’in en büyük korkusu Atatürk. Hitler’in ilk hedefi Balkanlar olacaktı çünkü. Romanya’daki petrol Hitler’in zırhlı birlikleri için çok önemliydi. Rumelili olan Atatürk’ün Balkanlar’ı birleştirmesinden korkuyor Hitler.

Atatürk’ün ölümünde Hitler’in de parmağı var diyebilir miyiz yani…

Yok, zaten Atatürk kesinlikle reddediyor Alman doktorları. Ama Hitler sağlığını yakından takip ettirmiş.

Atatürk sizce bugünkü Türkiye’nin siyası ve ekonomik durumunu da görmüş müydü acaba?

Bugünler içinde söylediği şeyler de var Atatürk’ün. Bir toplantıda “Modern giyimli insanlar olacaktır ama bunların kafasının içi sarıklı ve sakallı olacaktır,” diyor örneğin. Ve, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır,” diyor, ki bu doğrudur. Aynı şeyi Muhiddin Arabi ve Nostradamus da söylemiştir. Bu devlet hiçbir zaman yıkılmayacaktır.

Türkler ve Uzaylı Ataları adını taşıyan üçüncü kitabınızda çarpıcı bir teoriyle çıkageldiniz. Türkler’in uzayda yakın akrabaları var size göre…

Mu Kıtası’nın büyük tufan sonrası yok olmasının ardından, kurtulanların bir kısmı gemileriyle uzaya giderken, bir kısmı da Orta Asya’ya geçiyor. Daha sonra Orta Asya’da kurulan Türk medeniyetlerinde de zaten bunun izleri görülür. Eski Türk Efsaneleri’nde uzay teknolojisiyle bağlantılı pek çok şey vardır. Belli ki Mu kıtasından uzaya göçenler sık sık dünyalı akrabalarının ziyaretine gelmiştir. Bu ziyaretler bugün de sürmektedir zaten.

Siz kitabınızda Ergenekon destanında Türkler’e yol gösteren bozkurtun bir robot olabileceğini ileri sürmüştünüz.

Neden olmasın. Japonlar yaptı işte. Amerikalılar da sipariş verdi 1500 tane. Askeri bir keşif için robot köpekten daha ideal ne olabilir. İleri derecede termal kameralarla donatılmış, müthiş bir elektronik sisteme sahip olan bu bozkurtlar kendilerine verilen komutlara ve sorulan sorulara gerekli cevapları verebiliyorlar, ayrıca öğütlerde bulunabiliyorlardı belki de.

Son kitabınız Amerika’nın Gizli Uzay Planları yine içerdiği birbirinden ilginç ve şok edici teorilerle dikkati çekiyor. Size göre ABD’nin Irak’ı işgali ardında yatan sebep petrol değil. Herkes yanlış biliyor yani.

Petrol yalnızca paravan. ABD’nin tüm amacı Irak’ta bulunan İslam alimlerince yazılmış kitapları ele geçirmekti. Bağdat’a girmiyorlar, direk kütüphaneye gidiyorlar. Saddam’la savaşmayı bile ikinci plana attılar. Tüm bu kitaplar Amerika’ya gitti. Amaçları bu kitaplarda İslam alimlerince yazılan kimi bilgileri kullanarak araştırmalar yapmak, yeni enerji kaynakları keşfetmek. Bu coğrafyada yaşamış olan sayısız medeniyetin uzaylılarla yaptığı bilgi alışverişinin ipuçlarını taşımaktadır çünkü bu eserler. Kimi araştırmalara göre Sümerler bu sayede bir anda atılım yapmış ve büyük bir uygarlık haline gelmişlerdir örneğin.

Amerika’nın Gizli Uzay Planları’nda yer alan teorilerden biri de Naziler’in 1930’lu yıllarda uzaylı teknolojisine sahip olduğu. Bektan’a göre savaşa bir iki yıl geç girmiş olup, teknolojik gelişimini tamamlamış olsaydı, bugün süper güç ABD değil, 3. Reich Devleti olacaktı. Peki bu gelişmeyi nasıl sağlamıştı Naziler?

Adolf Hitler, ezoterizme (gizemcilik) müthiş bir ilgi duyuyor, efsanelerin masal değil zamanla değişikliklere uğramış gerçek hikayeler olduğuna inanıyordu. Bu sebeple dünyanın dört bir yanına yaydığı ajanları aracılığı ile tüm kutsal emanetleri ve gizli bilgileri toplamayı kafasına koymuştu. Çünkü, örneğin İsa’yı öldüren Romalı mızrağını elinde bulunduranın yenilmez olacağı konusunda bir efsane vardı. Benzer bir arayışı Kutsal Kase, Hz. Musa’nın Sandığı ve Atlantis için de başlatan (bkz. Indiana Jones filmleri) Hitler, Ağrı Dağı’na da bir grup ajan yollamıştı. Ajanların amacı Nuh’un Gemisi’ni bulmaktı. Gemiyi değil ama 1000 yıldan fazla bir süre önce düşmüş bir uçandaire buldular ve bunu Almanya’ya götürdüler.

Bu seferler sonrasında ele geçirilen belgeler, kalıntılar ve uzak gezegenlerdeki gelişmiş uzaylılarla kurulan ortaklık sayesinde Naziler dünyayı dize getirebilecek bir teknolojik güce kavuşmak üzereydiler.

Kitapta Naziler ile ilgili yer alan en çarpıcı iddia ise Almanların güçlü iki medyum kadın aracılığıyla, 68 ışık yılı uzaktaki Aldebaranlı’lardan yardım alarak inşa ettikleri uçandaire teknolojisi sayesinde, Haunebu-3 modeli uçandaireyi üretip, bunu 70 kişilik mürettebatla Mars’a gönderdikleri. Bu ve buna benzer iddiaları Turgut Gürsan’ın Hitler Almanyası’nın Gizli Tarihi adlı kitabında da bulabileceğinizi not düşelim.

Siz büyük gazetelerde de çalışmış bir gazeteci ve magazincisiniz. Bu konularla uğraşmanız, kitaplarınızda dile getirdiğiniz teoriler yüzünden en azından meslektaşlarınız tarafından ciddiye alınmamaktan, alay edilmekten korkmadınız mı?

Öylelerine bir Yunan atasözüyle cevap veririm ben. Araştırma yapmak, alay etmekten daha zordur. En kolayı alay etmektir. Ben burada mantıklı bir takım şeyler koyuyorum ortaya. UFO, uzaylılar fikri size saçma gelebilir ama ben kitabımda da yazdım, bu konularda araştırma yapan NASA dahil ABD hükümetine bağlı 8 tane kuruluş var. ABD enayi de biz mi akıllıyız, hiç ilgilenmiyoruz bu konularla. ABD’nin tüm amacı uzaylıların teknolojisine sahip olmak. Zaten bu yüzden BM’nin 1969 yılında “Tüm uzay çalışmaları insanlık yararına yapılır” kararnamesinin altına en son imza atan ABD oldu. Bu imzayı hiç bir zaman önemsemedi ya, o da başka.

Bir sonraki projeniz ne olacak?

Bilinmeyen Dünya Tarihi diye bir şey hazırlıyorum. Dünyada nükleer silahların kullanıldığı, uzay gemilerinin, elektriğin, lazerlerin olduğu, teknolojinin çok ileri olduğu dönemler var. Örneğin Orta Asya’da yapılan kazılarda beyin ameliyatı yapılmış insanların kalıntıları bulundu. Üstelik bu operasyonlardan sonra yaşamaya devam etmişler bunlar. MÖ 60 bin yılında yaşamış bu insanlar.

Bu bilgileri nasıl ediniyorsunuz?

Çoğunlukla internet tabi. Ama internet ve kitaplardan da yararlanıyorum.

Özellikle internet kanalıyla edindiğiniz bilgilerin güvenilirliğinden nasıl emin olabiliyorsunuz?

Mühim olan eleyebilmek. Siz kendi filtre sistemini kurmazsanız hata olabilir. Araştırmayı derinleştirince sağlamasını yapabiliyorsunuz. Hem bu bilgiler sonra kitaplara ve dergilere de yansıyor.

Ali Bektan’ı dinlerken gözümün önünden Martin Mystere adlı çizgi romanın kareleri geçti hep. UFO, uzaylı ziyaretçiler, Mu, Atlantis, parapsikoloji ve başka paranormal olaylar hakkındaki gizemli olayları araştıran Martin Mystere adlı bir arkeologun maceralarını anlatır bu kitaplar. Her okuduğumda yaratıcılarının hayal gücüne, uzun araştırmalar sonucu kurdukları bağlantılara hayran kalırım. Ali Bektan ile farkımız, onun benim hayran olduğum bilimkurgusal şeylere inanması. Anlattıkları bir Martin Mystere kitabından fırlamış gibi sanki. Onu dinlerken de kendsinin hayalgücüne ve teori geliştirme ihtirasına hayran kalıyorum.

* Kitaptan yapılan alıntıların yazım şekline müdahale edilmemiştir.

(İlk Yayın: Esquire)

Konuk Yazar